25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MAURICE MERLEAUPONTY’NİN BAŞYAPITI Algının Fenomenolojisi Yirminci yüzyılın en önemli düşünürlerinden Maurice MerleauPonty, “Algının Fenomenolojisi”nde, Husserl’den aldığı fenomenolojik yöntemi estetik bir anlayışla yeniden yorumluyor. NUR ŞAHANKAYA M ontaigne, “Çok gariptir, çağımızda işler o hâle geldi ki felsefe, anlayışlı insanlar arasında bile, ne teorik ne pratik faydası ve değeri olan, boş ve kuru bir laf biçiminde kaldı” diye yazar Denemeler’inde. Bu sözüyle, bize on altıncı yüzyıldan seslense de günümüzde bu düşünceye benzer anlayışlar görebiliyoruz. Ancak uzun yıllardır devam eden bu tavır, çeşitli faaliyetlerle felsefenin hayatımızın merkezinde olduğu gösterilerek kırılmaya, özellikle üniversitelerdeki konferans, seminer veya çalıştaylarla ya da yayınevlerinden çıkan birçok çeviri ve yerli eser ile felsefeye karşı kuşanılan önyargı, olabildiğince azaltılmaya çalışılıyor. Bu anlamda ülkemizde felsefe çalışmaları da günden güne artıyor. Bunlardan biri, çağdaş Fransız filozof Maurice MerleauPonty’nin Algının Fenomenolojisi eserinin çevirisi. Fenomenoloji geleneği ile ilgilenen birçok araştırmacı tarafından da uzun zamandır beklenen çeviri, bir manifesto niteliği taşıyor diyebiliriz. ALGI ÇÖZÜMLEMESİ MerleauPonty’nin yoğun üslubunun, çevirmenlerin kalemiyle daha akıcı olması, uzun süredir beklenen bu çeviriyi, filozofun anahtarını elinde bulundurduğu terminolojisini ve her bölümün yapısını çözümlenebilir hâle getiriyor. Bu sayede de Algının Fenomenolojisi, filozofun dünyasına açılan bir kapıya okurun rahatlıkla zihinsel temas kurabileceği bir esere dönüşüyor. MerleauPonty’nin doktora tezi olan çalışma, sadece fenomenolojideki kitaplardan birine hayat vermekle kalmıyor, aynı zamanda esere ve MerleauPonty’ye, hatta fenomenoloji araştırmacılarına tamamen yeni bir hayat kazandırırken okuru, yaşadığı beden ve algı hakkında çeşitli sorgulamalara götürüyor. Böylece doğrudan doğruya filozofun sorgulayıcı üslubuna ulaşıp anlam dünyasına giriyoruz. Algının Fenomenolojisi, bu disiplinin ne olduğunu merak edenleri bir sorgulamaya itiyor. Bu sorgulama, oldukça diyalektik; savunduğu görüşü doğrudan öne sürmenin aksine, uzun soluklu bir araştırmadan sonra kendini açımlamaya başlayan bir tavır. Ayrıca MerleauPonty’nin, Fransa’nın en önemli fenomenologlarından biri hâline gelmesinde büyük etkisi olan hocası Edmund Husserl de bundan payını alıyor. Ancak MerleauPonty, genel olarak fenomenolojisini bu eserde kurarken Husserl’den daha çok Gestalt Teorisi’yle ilgilenir. Bu ilgi de onu, Gestalt Teorisi’nden yola çıkarak fenomenolojinin üzerine kurmaya çalıştığı algı çözümlemesi dünyasına götürür. Dolayısıyla bu eser, MerleauPonty’nin sorgulayıcı felsefe tarihi okumasının son kertesinde algıya yönelmesini içerir. Bunun yanında, eserin bütününde hissedeceğimiz diyalektik süreç, ‘Klasik Önyargılar ve Fenomenlere Dönüş’ isimli giriş bölümünde de kendini göstererek devam ediyor. MerleauPonty’nin buradaki hesaplaşması, felsefe tarihinin bitmek bilmeyen kavgası diye nitelenen deneycilik (ampirizm) ve entelektüalizm (rasyonalizm) ile ilgili. Aslında, Gestaltçı bakış açısıyla bu iki karşıtlık arasında eserini oturtmak istediği zemin şu: Bu iki anlayış arasındaki algı tartışmalarına kesin bir çizgi çekerek geleneksel epistemolojideki önyargılardan uzak bir algı fenomenolojisi kurmak. Dolayısıyla Merleau Fransız filozof Maurice MerleauPonty’nin Algının Fenomenolojisi eserinin çevirisi bir manifesto niteliği taşıyor Ponty’nin derdi, bu iki düşünceyi bertaraf ederek neden algıya öncelik verdiğimizi ve neden onun fenomenolojisini kılavuz olarak almamız gerektiğini, onların savunmalarını sorgulayarak göstermek. Çünkü MerleauPonty için bu görüşler, algıyı açıklamak yerine onu yanlış izah ederek “duyum” ile eşdeğer kılar. FELSEFENİN ESAS DOĞASI MerleauPonty, deneycilik ve entelektüellik arasındaki çıkmazı aştıktan sonra eserinin ilk bölümü olan ve birçok sorunun da merkezinde yer aldığını düşündüğü ‘Beden’e geçer. Filozofa göre, felsefe tarihindeki aksaklık veya boşluklar, hatta tamamlanamamışlıkların çekirdeğini bedenin unu tuluşu oluşturur. Oysa beden, algısal deneyimimizin hem psikolojik hem de fizyolojik bakımdan dinamik bir kutbunu meydana getirir. Dolayısıyla bu bölümde, yine Gestaltçı bir zeminde, bedeni her yönüyle diyalektik bir süreç şeklinde ele alır. Bir sonraki bölüm ‘Algılanan Dünya’da ise MerleauPonty, bedenle ilgili sorgulamalarıyla ulaştığı çıkarımlarını ileri taşıyarak algının, psikolojik ve fizyolojik yönlerinin birbiriyle örtüşüp nasıl etkileşimde bulunabileceğini ve insan bedeninin mekânsallığının algılamayı nasıl etkileyebileceği sorgulamasını yürütür. Amacı, algı anlayışımızın ilerlemesini sağlamaktır. Bununla birlikte, Algının Fenomenolojisi’nin bütününde birbiriyle iç içe geçen, ‘Kendiiçinvarlık ve Dünyadavarlık’ın tartışıldığını görebiliriz. Bu bir bakıma eserin çoğunluğunda yapılmak istenenin toparlanmasıdır. ‘Kendiiçinvarlık ve Dünyadavarlık’ başlıklı bölümün ilk kısımda, René Descartes’ın Cogito’su ile hesaplaşıp bundan doğan sıkıntıları sorgular ve yeni bir Cogito anlayışını tartışır. Yani Cogito’ya fenomenolojik olarak yeni bir yorum getirir. Bu bölümün ikinci kısmı ise okura zihin jimnastiği yaptıracak zamansallığa dair felsefe tarihinde kaleme alınmış yegâne yazılardan biridir. Zamanın tabiatıyla mı ilgili, yoksa MerleauPonty’nin yoğun sunumundan kaynaklı mı bilinmez ama bu kısmın, okurun kafasını oldukça meşgul etme ihtimali var. Çünkü düşünür; zamanı, nesnelerle eşdeğer kabul etmez ve ancak onun görülerek zaman olabileceğini söyler. Ayrıca bu kısımda MerleauPonty, felsefe tarihinde en çok etkilenip esinlendiği filozof Martin Heidegger’le hesaplaşır. Bölümün son kısmı ise “özgürlük” ile ilgili. Düşünür, insan özgürlüğü anlayışını açıklayıp sorgulayarak yeniden ele alırken dikkat çekmeye çalıştığı nokta, “dünyadaolmak” fikrini elinden geldiğince açık hâle getirmektir. Bunun için JeanPaul Sartre’ın özgürlük anlayışını da sorgulama süzgecinden geçirir. Dolayısıyla MerleauPonty’nin bu eseri ve kıymetli çevirisi, algının fenomenolojisinin sunumundan çok ona dair bir sorgulama içeriyor. Deneyciliğin ve entelektüalizmin çoğu problemi açıklamada yetersiz kalışı, onu ister istemez diyalektik bir sorgulamanın içine itti. Şüphesiz MerleauPonty’nin felsefi söylemi, ilgi çekiyor ve felsefenin “esas” doğasına sahip. Bu bakımdan anıtsal nitelikteki bu çevirinin, ülkemizdeki felsefe meraklılarına katkısı fazla olacak. n Algının Fenomenolojisi / Maurice MerleauPonty / Çeviren: Emine Sarıkartal, Eylem Hacımuratoğlu / İthaki Yayınları / 624 s. 4 1 Mart 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle