Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sürüklenmekten başka nedir ki hayat! Latife Tekin’in “Unutma Bahçesi” ve “Muinar” romanlarındaki gibi insanın maden yataklarını yok edişi, denizleri, içme sularını kirletişi, hayvanların habitatını tahrip edişi ve bunların hepsi kadar önemli olan, sezgilerini yitirişi “Sürüklenme”nin de başlıca temalarından. S ürüklenme (Can Yayınları), Asistan adlı anlatıcının, yardım ettiği bir organizasyonun işleri için bir ülkeden diğerine gidişini ya da sürüklenişini anlatıyor. Örgütün adı “Takviye” ve işleri, değersizlik duygusuyla yaşayan insanlara yaratıcı güç kazanacağı yollar göstermek, geçici iş arayanlar ile bu tip elemanlara ihtiyaç duyanları buluşturmak. Takviye bir zamandır finansal sıkıntı içinde. Bunun için de Asistan’ı para bulmak için görevlendiriyorlar. Biz olayları Asistan’ın birinci tekil anlatısından ve Takviye’nin başındaki Raşit’e yazdığı mektuplardan öğreniyoruz. Raşit’e hem kendisiyle ve yaşadıklarıyla ilgili bilgiler veriyor hem de on dan bazı şeyleri saklıyor; bütün roman aynı ağızdan anlatıldığı için gerçeklerle birlikte saklananları, sırları, geçmişleri de aktarıyor Asistan. Takviye’nin ondan asıl beklediği şey, örgütün eski paralarının kimin eline geçtiğini bulması. Bunun için şimdi iş kurup zengin olmuş, yurtdışında yaşayan eski örgüt üyelerini araştırmasını istiyorlar ondan. Asistan aslında örgüt üyesi değil. Ablası Tijen bu örgütün bir elemanıyken hapse atılmış, hapisten çıktıktan sonra da kansere yakalanıp ölmüş. Bu yüzden bir bakıma örgüt Tijen’den miras kalıyor Asistan’a. Ablasının hatırası için onlara yardım ediyor. Asistan bu işin anlamsızlığının farkında ama bir sürüklenme içinde olaylara karşı koyamıyor. Raşit’e yazdığı mektupta geçmişi rahat bırakmasını söylüyor “Zamanı niye kazıyorsunuz böyle? Bırakmıyorsunuz ki geçmiş geçmişin koynunda uyusun. Örgütün eski paraları kimlerin eline geçtiyse geçmiş, kanlı hazineler gibi derine gömüldüğü kesin, bulsanız da iyilik getirmeyecek (…) mutsuz sorularla yüreğimi daha ne kadar yormam gerekecek?” diye yakınır Raşit’e. YAN KARAKTER Latife Tekin’in roman kahramanlarının isimleri simgesel ipuçları gibidir. Gerçek adını bilmediğimiz Asistan, aslında kendi hayatında bir yan karakter gibidir. Başrolde değildir. Başrolü ablası Tijen oynar hâlâ hayatında. Örgütün davası kendi davası değildir, Takviye de onun organizasyonu değildir, Raşit de kendi arkadaşı değildir, o da Tijen’den miras kalmıştır Asistan’a. Tijen’in ölen bir arkadaşının oğlu, Tamsi diye bir cinin adını verdiği Deniz Sinan da kendi oğlu değildir, o da Tijen’den miras kalmıştır ona. Asistanlıktan öte geçmez hareketleri, onun hareketleri değildir, bir sürüklenmedir, gelişi güzel hareketlerdir hepsi. Bütün olaylar, örgütün kaybolan paralarını bulmak için gittiği Edinburgh’tan dönüşünde başlar. Uçakta yanında oturan Misal (gerçek adı Davut) ona yapıştığı için birlikte buldukları bir serbest taksiye biner. Çaredar adlı arabacı onları taksisine alır ve kendi köyüne götürür. “İnsandan çok bitkiye, hayvana yakın bir ara canlıya” benzeyen Arabacı sanki mitolojiden çıkmış, gökyüzünden inmiş bir melek gibidir, yolu uzatmaktaki amacı, birlikte biraz daha vakit geçirerek Asistan’ın sezgilerinin canlanmasını sağlamaktır. Arabacı, uçaklara karşı kuşkuludur; demirden bir gövdenin uçabilmesi için ağırlığından vazgeçmesi gerekir diye düşünür. Aynı şekilde gökten inmiş yolcuları da uyarması gerektiğini... “Ağırlığını kaybeden insan nerede boşluk açılsa oraya savrulup gider” diye anlatmaya çalışır çünkü “toprakla arayı soğutanın sonu hazin olur” der. ÜÇ ARKADAŞ Asistan ve Tijen, çocukluklarında babalarının onlara aldığı kitapların içinde en çok Üç Arkadaş kitabını sever. Üç arkadaş, üç erdem taşır. Bunlar hayat kurtarmak, yaratma neşesi ve kaçma cesaretidir. Asistan sonunda bu erdemleri toplamak ister çevresinde ve bu erdemleri bulduğu gençleri yanına alarak yaşam kurmaya çalışır. Çaresizlik ve yalnızlığa çözüm bunların bir araya gelmesi ve bütünleşmesiyle gerçekleşecektir. Latife Tekin’in anlatısının büyüsü, onu diğer anlatıcılardan ayıran özelliği, nedenleri, açıklamaları, girişleri sonraya bırakmasında yatar. Örneğin Asistan, bavulunu sürükleyerek havalimanı terminaline girer, yerlerde ince toz tabakasıyla kaplı granit zeminde ayak izleri ışıldıyordur. Büyülü bir mekâna girmiş gibi hissederiz. Yerlerde ara sıra parlayan tanecikleriyle kum yığılması fantastik bir dünyaya geçiş gibidir. Ancak daha sonra havalimanında tadilatın sürdüğünü bazı bölümlerin perdeyle kapandığını öğrenince yerdeki kum tanecikleri anlam kazanır. Aynı şekilde bir kahramanı anlatırken önce önyargısız bir şekilde onun davranışlarını, sözlerini öğreniriz. Yine aynı fantastik, dünyanın dışında bir varlık gibi algılarız onu, önceden o karakterin geçirdiği travmalar anlatılmadığı için garip gelir davranışları. Tamsi’yi ve Karaca’yı öyle tanırız önce. Korkmuş, yabani davranışları ancak sayfalar sonra onların geçmişlerini öğrenince anlam kazanır. Latife Tekin sadece roman yazmaz, okurunun sezgilerini güçlendirme görevini de üstlenir aynı zamanda. Onun romanlarını okurken dünyaya bakışımız, acıma duygumuz, vicdanımız, algılarımız gelişir. Sürüklenme bir başyapıt diyeceğim ama zaten onun her yapıtı bence başyapıt. n 6 29 Kasım 2018 KItap