23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çakır’ın öyküsünü yazabilmek... msaslankara@hotmail.com www.sadikaslankara.com Anlatıda hikâye kurmanın güçlüğü biliniyor. İş, öyküye geldiğinde daha da çatallanıyor durum. Yazıla bozula, eklene siline elbet ortaya bir şeyler çıkıyor ama metin ne ölçüde karşılıyor doygunluğu? Anlatı, “öykü” olabiliyor mu gerçekten? K imi romancılarımız, kifayetsiz çorbacılara benziyor. Roman, çorba ya hani, nasılsa kaldırır deyip suyu boca edebiliyor tencereye. “Torba yasa” gibi ne atsam, ne katsam içine, tartar bunu diye düşünüyor. Hiç kimse şiire, öyküye böylesi oburluk yakıştıramıyor da sıra romana geldiğinde, bu olanaklıymışçasına tutum sergiliyor. Oysa roman kadar söylen, masal bütün anlatılar matematik denge üzerinde kayıyor. Bu tartım, baştan sona dans düzeninde akıyor hep. Eksiği gediğini, fazlasını azını, yazar göremese de alımlama yetisine sahip sıradan okur bile ayırt edebiliyor kolayca. Ama Ferit Edgü öyle mi? YAZINIMIZDA FERİT EDGÜ… İster üç beş satırlık “minimal” öykü olsun, ister geniş oylumlu ya da uzun soluklu herhangi roman, anlatı, isterse deneme, gereksinilen neyse metnin içinde buluyoruz onda, dışta tutulması zorunlu olan da metnin dışında hep, o kadar. Onun, Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı (Alfa, 2018) adlı romanında söyledikleri bir ölçüt bağlamında alınabilir: “İnsan, yayımlamadığı sürece düzeltebilir. Düzeltmek / demek, özeleştiri demektir. Yayımlandıktan sonra / Böyle bir olanak yok. Bu durumda eleştirileri/ sineye çekmek gerek. Göğüs germek gerek. Ya da / aldırmamak. Ama yayımlamak aldırmak demektir (…) Yazdıklarımı önemseyip, değerseyip / yayımlarsam, dışarıdan gelen eleştiriler, haklı / olsalar da beni yaralar ve ben de yaramı sarmak / için kendimi, yani yazdıklarımı, savunmak zorunda / kalırım diye düşünüp yayımlamadım. / Yayımlamadığım sürece, en ağır eleştirileri kendim / yapıyor ve bundan hiç mi hiç yara almıyordum” (s. 8). Usta denemeci, usta anlatıcı, usta biçemci, bunların yanında usta bir öykü kurucu Ferit Edgü… Aralıklarla dönüp okuduğum, verimleri üzerine kalem oynattığım bir yazar. Sıralamaya kalksak soy yazıncılarımız arasında ilk öbekte adını anmamız gereken biri o. Üstelik her veriminden okuryazar herkesin kendince ustalık dersi alabileceği bir imza. Ferit Edgü, yukarıda dile getirilen, yapılması gereken ne varsa ölçüt veya denektaşı bağlamında bunu metinlerinde apaçık somutlayan, kökleri derinlerde, çatısı alabildiğine geniş bir yazın damarı. Başlıktaki “Çakır’ın öyküsü”ne geçebiliriz o hâlde. “EYLÜLÜN GÖLGESİNDE BİR YAZDI”… Ferit Edgü, ilk basımı 1988’de Ada Yayınları tarafından yapılan Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı’nın otuzuncu yıl baskısıyla bir kez daha okur gündemine gelirken geçmişten günümüze taşıdığı solukla da dikkat çekici boyut sergiliyor. Nitekim roman, daha ilk satırlarıyla çarpıyor okuru: “Hayır, yazmadım Çakır’ın öyküsünü. Yazmak / istemedim değil, yazamadım.” “Ne zaman yazmaya otursam, bir olanak ve bir / olanaksızlıkla karşı karşıya kaldığımı gördüm. / Olanak: Sözcükler. Olanaksızlık: Sözcükler.” Anlatıcı çabalamıyor değil Çakır’ı yazabilmek için, ama “gene de, bir türlü yazamıyordum / öyküsünü” (s. 10) diyor. Çakır, “kambur bir arabacı”dır, anlatıcı şöyle sürdürüyor: “Atların ona anlattığı, onun atlara anlattığı masalları / bana anlatan Çakır’ın öyküsünü, belki de, bu öyküyü / anlatacağım birini bulamadığım için yazmadım / bugüne değin.” Kurduğu evrenle, çatıyla okuru, İstanbul’un bir kıyısına buyur ediyor Edgü. “Atın gözlerinde, günümüzde çok az insanda görülen / yaşanmış bir hüz(nün)” (s. 48) eşliğinde peşine takıyor bizi. Son Ferit Edgü rasında, “Eylülün gölgesinde bir yazdı” (s. 51) denilebilecek zaman perdesinde, bunu çaprazlama kesen bir başka hikâyeye atlıyor. İki bölüm halinde yapılandırdığı anlatısını, hem birbirine bağlıyor hem de birbirinden ayırıp “eylülün gölgesinde bir yaz” söylemine farklı çağrışımlar yüklüyor. Ferit Edgü, düşlere bulandırılmış bakışımlı anlatısını büyüleyip sırlandırmakta alabildiğine usta. Bu açıdan yapıt, oldukça etkili bir derinlikle aşk, güzellik, çözümsüzlük üzerine kurulmuş tragedya metni bağlamında da okunabiliyor. Tamamlanamayan, asla tamamlanamayacak olan bir metin. Bu nedenle okur, belleğinde taşıyıp kendisi kurmak zorunda anlatıyı. Karışık konuşma tabloları, sanrılar, karabasanlar eşliğinde yer yer akan akarken aynı zamanda bir damar kesiği halinde zaman zaman donan, bu arada okuru da şaşırtıp donduran bir bütünlük. Biçem ustalığı hâlinde. Kimdir İstanbul’un kenarına yapışmış, birbirini yok etmenin ustalığına ulaşmış bu insanlar: “Toplumun dışındayız kuşkusuz ama dünyanın içindeyiz” (s. 75). Sonra bu gidişe dur demek istese de bunu bir türlü beceremeyen genç insanlar: “Bizim çaresizliğimizin bir çaresi yoktur. / Biz bu yaşamın içinde bir başka yaşamın yolcusuyuz / ve bu yolculuk uzun sürmez” (s. 99). Sanki bir şeytanminaresinden boşluğa savruluyor ya da boşlukta gezinen seyrüsefer ne denli yabanıl monolog varsa tümünü derleye toplaya peşine takıyor. Aşkla evrensel sevginin, değerle sahiplenmenin birbiri içinden geçerek yine birbirine ulandığı, yazınımızın, pırıltısını hiçbir zaman yitirmeyecek yapıtına dönüşüyor Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı. Otuzuncu yılda yeniden karşılıyor okuru. Kanat takmış uçarı okunurluğu, koygun ama alabildiğine içli kavramsallığıyla. n ÖYKÜDENLİK... Nevra Bucak; “Gece Varyasyonları” F erit Edgü, romandaki nahif aşkı, ergenlikten olgunluğa geniş bir zaman yelpazesine yayarken Nevra Bucak bunu, olgunluk çağında sinematografik hâle getiriyor: Gece Varyasyonları (Artshop, 2018). Edgü, sözcüklerin olanağı, olanaksızlığı düzleminde yaklaşıyordu anlatıya, Nevra Bucak’sa sözcüklerin tınısıyla ritmine, ezgisine yoğunlaşıyor daha çok. Ama her iki yazar da kaydırmacalı evrenlerle sürdürüyor anlatısını. Uzakçı bakışla yaklaşıldığında her ikisinden de yer yer dramatik deneme çalımı yansımıyor değil ayrıca. Bir oda müziği eşliğinde okuyorsunuz Nevra’nın öykülerini. Dupduru bir su akışı da katılıyor anlatıya. Tül perde gerisinde düşmasal karışımı bir büyü karmaya girişiyor çünkü dilde. Bütün bunlar romanesk bütünlük sergiliyor. Okyanuslar ortasında bir dilsalla yüzdürülen, iğneoyası sözdizimleriyle aryaya dönüştürülmüş öykü demeti. İç dünyasını dış dünyanın çeldiricilerine kapamış, anıları eşliğinde büyülü bir gizemi âdeta yeniden yudumluyor kadın karakter. Kurduğu dili bütün öykülere yaymış, böylesi dil örtüsüyle, öykü evreniyle kişilerini kuşatmış halde, okuru bir güzellik, duyarlılık bahçesine çıkarıyor Bucak. Çeyrek yüzyıldır öyküleriyle de kendini gösteren bir yazardan, içe sızan öyküler: Gece Varyasyonları. Onca yazım yanlışına karşın okuyun öyküleri, ruhunuz dinlesin, dinlensin… Aşkla sevişmek iyi gelecek, göreceksiniz. n www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. Nevra Bucak 16 29 Kasım 2018 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle