Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CAMILLA LÄCKBERG’İN YENİ ROMANI ‘Deniz Kızı’ Camilla Läckberg, “Deniz Kızı” romanıyla kahramanlarının geçmişini gün yüzüne çıkarmaya uğraşıyor. FERIDE ŞENOL Ç ok yakın ve güvenilir bulduğunuz insanlar hakkında aslında pek bir şey bilmediğinizi düşündüğünüz ilk andan itibaren aklınızın içinde soru işaretleri ve kurmacaların kapısını aralanır. Camilla Läckberg, Denizkızı romanıyla kahramanlarının geçmişini gün yüzüne çıkarmaya uğraşıyor. Birbirinin yakınında ama hayatları hakkında pek bir şey bilmeyen insanların sırlarını açığa çıkarmaya çabalıyor. Geçmiş, bir şekilde intikam almaya hazırlanıyor. Küçük ve sakin İsveç kasabası Fjällbacka, gizemli bir cinayetle karışıyor. İlk romanı Deniz Kızı, yayımlanan ve hayali gerçekleşenn Christian Thydell’in mutsuzluğunun nedenini arıyor çevresindeki insanlar. Yazma sürecinde kendisine destek veren eşi ve çocukları ondan uzaklaşmaya ve bu mutsuzluğun nedenini sorgulamaya başlıyor. Saklanan tehdit mektupları ortaya çıkınca, Christian açıklama yapmak yerine sorunları görmezden gelmeye çalışıyor. Endişesi, mutsuzluğu ve huzursuzluğu ailesini ve arkadaşlarını iyice tedirgin ediyor. Onu yayın camiasıyla tanıştıranan Erica arkadaş oldukları halde hakkında çok az şey biliyor. Christian’ın en yakın arkadaşı Magnus’un, önce kayıp sanılması ve ardından ölü bulunmasıyla işler iyice karışıyor. Dört aydır aranan Magnus’un ölü ya da diri bulunamaması, kasabada gerginliği git gide arttırıyor. Bütün bunlar olurken kendi içine kapanan ve bulunduğu ortamlarda genelde olay çıkarmayı başaran Christian’ın geçmişinin peşine Erica ve eşi dedektif Patrik düşüyor. Christian’ı ve yakın çevresini araştırmaya başlıyorlar ve sonrasındaysa dostlar arasında kalan sırlar ufak ufak ortaya çıkıyor. ÇİFT KİŞİLİKLİ... Zaman içerisinde öğrenirler ki Christian aslında çift kişiliklidir: Bir yazan ya da yazmaya çaba sarf eden bir de kendinden nefret eden ve çeşitli ilaçlarla onu uyutup saklayan bir Christian vardır içinde. Zor bir hayat hikâyesi olan, birçok badireyle uğraşan Christian’ın hastalığı kitabı yazma sürecinden önce kendini göstermeye başlamıştır. Etrafta olan pek çok anlaşılmaz olayın nedeni aslında Christian’ın diğer karakteridir. Kendiyle birlikte çevresindekileri de yok etmeye çalışır Christian, bunu bilinçli yapıp yapmadığıysa belli değildir. Yazdığı romanın hayatının gerçeği olduğunu düşünen Christian, bir süre sonra etrafındaki insanların güvenliğini tehdit edenin diğer Christian olduğu gerçeğiyle yüzleşir ve herkesten önce kendini yok etmeyi hedefler. 1974’te Fjällbacka’da doğan Camilla Läckberg, Göteborg Ekonomi Üniversitesi’ni bitirdi. Katıldığı yaratıcı yazarlık kursunda ilk romanı Buz Prenses’ten sonra dokuz polisiye roman, iki yemek ve bir de çocuk kitabı yazdı. Camilla Läckberg’in polisiyeleri sadece İsveç’te değil, Danimarka, Fransa ve İspanya’da çok satanlar listelerinde bir numarada yer alıyor. 2008’de Fransa’nın en saygın polisiye yazarlarına verilen Grand Prix de Littérature Policière ödülünü alan yazarın Buz Prenses, Vaiz, Taş Ustası, Yabancı ve Saklı Çocuk romanları da Türkçeye çevrildi. n Deniz Kızı / Camilla Läckberg / Çeviren: Güneş Becerik Demirel / Doğan Kitap / 490 s. BREECE D’J PANCAKE’DEN “KIŞIN İLK GÜNÜ Uzun süren bir kış Amerikan edebiyatının kayıp sesi denilebilecek Breece D’J Pancake, intiharından sonra kitaplaştırılmış öykülerinin yer aldığı “Kışın İlk Günü”, Batı Virginia’nın kırsal kesiminde yaşayan insanların sıradan fakat trajik hikâyelerini yalın bir gerçeklikle okurlarına anlatıyor. Breece D’J Pancake GIZEM YIĞIT “ ... Ülkemi tanımak istiyorum. Dokunmak, tatmak, duymak ve bu toprakları görmek istiyorum. Herhangi bir dağdaki su tatlıysa ne kadar tatlı olduğunu bilmek istiyorum. En önemlisi, hepsini bu şeylerin kendisinden hissetmek, ilk elden öğrenmek istiyorum. Ama Greyhound şirketinin akciğerlerime dönüştürülmüş herhangi bir hava pompalamasını veya kulaklarınıza önceden kaydedilmiş sesler vermesini istemiyorum. Kendi ülkemde satılmak istemiyorum.” Bu cümleler, Jack Kerouac ya da Woody Guthrie tarafından kaleme alınmadı. Batı Virginia’dan Breece Pancake adında on do kuz yaşında bir çocuk, bu satırları 1972’de annesine mektuplarında yazdı. Breece Pancake, belki de döneminin en iyi Amerikalı yazarı olabilir. Ancak birçok kişi hâlâ onun kim olduğunu bilmiyor. Batı Virginia yakınlarındaki Milton’da büyüyen Pancake’in ailesi orta sınıfa daha doğrusu bu sınıfın fakir sayılabilecek kısmına mensuptu. Babası, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şehrin ana işvereni olan ve kömür işleyen bir firma için çalışıyordu. Çocukluğunu Milton tepelerinde anlatımlarında sıkça yer verdiği fosilleri aramakla geçiren yazar, her şeyin birbiriyle bu kadar iç içe olduğu bir yerde büyümesine rağmen yalnız bir yaşam sürdü. Bazı şeyleri değiştireceğini düşündüğü üniversite öğrenimi için kırsaldan uzaklaştığında da umduğunu pek bulamadı. Düşüncelerinin aksine karşı cinsle kurduğu sağlıksız, sonuçsuz ilişkiler ve eğitim hayatındaki birtakım sıkıntılar o döneminde şu cümleyi kurmasına sebep oldu: “Çalışmak ya da evlenmek için yeterince iyi değilim, fakat yazmak için yeterince iyiyim”. Tipik bir öykü için elyazısı ve daktilo olmak üzere yaklaşık on taslak çıkaran Pancake için bu söylediği kendisinin bir bakıma yazma alışkanlığındaki mükemmeliyetçiliğini ortaya koyuyordu. 1979’da ise sadece yirmi altı yaşındayken kendini bir av tüfeği ile vurarak intihar etti. Ölümünden on iki yıl sonra Pulitzer Ödülü’ne aday gösterilmesiyle de bir kesimin algısında romantikleştirdiği intiharına yönelmek gibi yanlış bir tutum gelişmişti. Halbuki onun öykülerine girebilmek için çocukluğuna, ailesine ve yaşadığı dönemin hem siyasi hem sosyal şartlarına dair çıkarımlar sağlamamız daha isabetli bir tutum. İLKGENÇLİĞİN İZLERİ Yetenekli genç bir yazarın elinden çıkmış ilk kitap, Batı Virginia’nın yoksul bir bölgesinde geçen on iki öykü... Breece Pancake’in ilk ve son kitabında yalnız erkekler karla kaplı kırsalda ve fosillerle dolu dağlar arasında, kiralanmış odalarda ve terk edilmiş çiftliklerde yaşar. O, hikâyelerinin konuları hariç bir yere ait olmanın lanetiyle yaşamlarını sürdüren karakterleri aracılığıyla Batı Virginia topraklarının rüyasını okura sunar. Babasının mesleği sebebiyle de doğduğu bölgenin kömür madeni bölgesi oluşu yazarın içine öylesine işlemiş ki öykülerinde de buna değinmeden edemiyor. Fakat hikâyelerinin bu yönünü, yalnızca bölgesel ve karakter odaklı düşünmek bir hata. Hikâyeleri için Amerika’nın, o zamanki kültürel meselelerini yansıtan daha modern kaygılardan bahsettiği yorumlar da bulunuyor: Vietnam Savaşı, Petrol Krizi, kadın hakları, çevrecilik ve artan kentsel / kırsal kültürel bölünme... Ardında Kışın İlk Günü gibi nitelikli bir eser bırakmış olan Pancake’ten okuyacağınız tüm bu öyküler, yazarın aslında kendi kişisel tarihinin özeti ve kaderle nasıl mücadele edileceğini öğrenmekle ilgili olacak. n Kışın İlk Günü / Breece D‘J Pancake / Çeviren: Ezgi Kıymaç / Yüz Kitap /182 s. 20 11 Ocak 2018 KITAP