Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> olarak kendisiyle tartışmalarını; bir anlamda düşüncelerini doğru ifade etme uğruna nasıl hastalandığını anlatmaya çabalıyor: “Benim güçlüğüm yalnızca büyük bir ifade güçlüğü.” Öte yandan Wittgenstein, yaşadığı dönemdeki felsefi tartışmaların hangi yöne doğru gittiğini ve geleneksel felsefenin nerede durduğuna dair kendi bakış açısını ortaya koyuyor: “Aslında modernlerin tüm dünya görüşü (Weltanschauung’u), sözde doğa yasalarının doğal fenomenlerin açıklaması olduğu yanılsamasını içerir. Bu şekilde onlar ele geçirilemez bir şeymişçesine doğa yasaları karşısında kalakalır, tıpkı eski zaman insanlarının Tanrı ve kader karşısında kalakaldığı gibi. Her ikisi de haklı ve haksızdır. Yeni sistemle sanki her şeyin bir temele sahipmiş gibi görünmesi gerekirken eskiler, açık bir sonnokta kabul etmesi anlamında aslında daha açıktır.” “KENDİNİ SORULARA BOĞMA…” Wittgenstein’ın, “ifade güçlüğü” dediği ve bu nedenle kendisiyle giriştiği söz konusu mücadelenin esası ise dilin olanak ve sınırlarını belirleme; bir başka deyişle resim ile resmedilen arasındaki ilişkiyi anlama ve anlatma çabası. Bu sırada kendisine “kendini sorulara boğma; kafana takma...” gibi bazı öğütler verip kaldığı yerden devam ediyor: “Bir önerme ‘yalnızca’ kendi kendisinin mantıksal resmi olmakla anlamını ifade edebilir.” Sonra yine yakıp yıkarak, yazdıklarından kuşku duyarak ilerliyor ve gerçeklerle ilgilendiğini; gerçeklerin resmi olduğunu söylediği mantığa doğru yürürken yeni bir not daha düşüyor defterine: “Hakikatten korkulduğunda (şu an benim yaptığım gibi) asla tüm hakikat sezilemez.” Wittgenstein’ın, Defterler 19141916’yla başlayıp Tractatus ve Felsefi Soruşturmalar’la süren yolculuğu, anlam arayışı ve bunun aktarılışı üzerine kurulu. Dilin olanakları, hakkında konuşulabileceklerin sınırı ve gerçeklik ile temsil arasındaki sorunlar, filozofun defterlerinde kendisiyle tartıştığı başlıca konular. Peki, bunlar bize ne anlatıyor? Birincisi, Wittgenstein’ın daha evvel üzerine pek gidilmediğini düşündüğü soru ve sorunlarla uğraştığını söylüyor. İkincisi, gerçekliğin dil yoluyla nasıl resmedildiğini anlamaya ve anlatmaya çalışan Wittgenstein, hem zorlu bir işe soyunuyor hem de ifade etme sınırlarını belirliyor. Hatta bunu şöyle açıklıyor: “Doğru ve yanlış düşüncelerimizin arkasında daima ancak sonradan ışığa çıkarabildiğimiz ve düşünce olarak dile getirebildiğimiz karanlık bir arka plan bulunacaktır.” Defterlerdeki cümleler, Wittgenstein’ın böyle karanlık noktalarda nasıl “oyalandığını” ya da kendisini açık alana çıkaracak bir yol aradığını gösteriyor aslında. Kısacası bu notlar, filozofun Tractatus öncesi ikircikli hâlinin, hatta gerçekliğin resmini dil yoluyla ortaya koymaktan neredeyse vazgeçmek üzere oluşunun bir yansıması. TRACTATUS İÇİN BİR HARİTA Wittgenstein’ın bir karar aşamasında olduğu çok net biçimde fark ediliyor; ya o güne dek yaptığı çalışmaları bir kenara bırakacak ya da zihnini sonuna kadar zorlayacak. Tractatus’a hazırlanarak ikinci yolu tercih ettiğini görüyoruz ve bu süreçte yazdıklarından dahi kuşkulanıp kendisine devamlı sorular yöneltiyor. Bulduğu yanıtlardan bazıları ilginç: “Benim metodum, serti yumuşaktan ayırmak değil, yumuşağın sertliğini görmektir. Filozofların başlıca hünerlerinden biri, kendilerini ilgilendirmeyen sorularla uğraşmamalarıdır.” Oysa Wittgenstein, hem konuşarak hem de susarak filozofların ilgilendiği ve ilgilenmediği konulara girer; Defterler 19141916’da, Tractatus’taki yedi ana önermeyi ve onların alt önermelerini ince ince örerek yakın gelecek için hazırlığa koyulur; bir yandan yaşamın anlamına ilişkin kuşkularını anlatma deneyleri yapar diğer yandan dilin bağlamdaki olanaklarını (ve olanaksızlıklarını) belirlemeye çabalar. Nihayet “büyük sorun”u dillendirir ve “önermelerin doğasını açıklamaya çalıştığını” söyler; mantığın, dilin ve dünyanın doğasını ele alır. Tractatus’ta ise bunu ters çevirip sistematikleştirir. Wittgenstein, önermeler oluşturup konuşulamayan hakkında susmadan; ahlakı, estetiği ve dini, olgusal söylemin dışında tutmadan önce bir belirleme yapar: “Mistik olana yönelim, arzularımızın bilim tarafından tatmin edilemeyişinden kaynaklanır. Tüm olanaklı bilimsel sorular yanıtlansa da sorunumuza hâlâ hiç değinilmediğini hissederiz. Elbette bu durumda artık sorular yoktur ve bu yanıttır.” Bu pencereden baktığımızda notlar, Wittgenstein’ın dilin sınırlarını keşfettiği; Tractatus öncesi kendisine çizdiği bir harita gibi görünüyor. Wittgenstein’ın “felsefe sorunlarını ele alıyor” dediği ve bu sorunların kaynağında da “dilin mantığının yanlış anlaşılması”nın bulunduğunu söyleyip “düşünülebilen” ve “düşünülemeyen”in çerçevesini önermelerle çizdiği Tractatus’u yazma arifesinde kendisiyle giriştiği felsefi mücadeleye dair satırlardan oluşan Defterler 19141916, filozofun yıkımdan yaratıma doğru gittiği yolun kilometre taşlarından. Kitaptaki her cümle, Wittgenstein’ın kendi zihniyle çarpıştığı birer cephe olduğu gibi üzerinde konuşabildiklerinin sınır boylarında gezindiği önermelere işaret ediyor. Defterler 19141916, Tractatus’un ön metinleri olmasının yanında başka bir anlam daha taşıyor: Wittgenstein, bu notlarıyla hem Tractatus’a ve ilk dönemine hem de ileride ilkini geride bırakarak oluşturacağı ikinci dönemine dair ipuçları veriyor. Kısacası bu notlar, Wittgenstein’ın felsefe yolculuğunun en önemli adımlarından biri. n Defterler 19141916 / Ludwig Wittgenstein / Çeviren: Ali Utku / Doğu Batı Yayınları / 176 s. KITAP 1711 Ocak 2018 OCAK 2018 Türkçe Edebiyat, 176 sayfa Koyulaşan bir yenilginin grafik romanı Kardeşinin intiharı üzerine Ankara’ya gelmiş bir İstanbullu. 1951, çok eski ve çok uzak durmayan bir muammanın, her şeyin kullanılıp atıldığı bir dünyanın hikâyesi. Levent Cantek’in senaryosu ve Sefa Sofuoğlu’nun sakin çizgileriyle 1951, usul usul koyulaşan bir yenilginin grafik romanı. www.iletisim.com.tr iletisim@iletisim.com.tr vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimbirikim twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin