Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Düşlerimden ölüm düşmeden...’ 1428. sayımızda bir bölümünü yayımladığımız Vefa El Amrani şiirlerine bu sayımızda devam ediyoruz. VEFA EL AMRANİ/ ŞİİRLER/ ÇEVİREN: METİN FINDIKÇI SENİ RÜZGÂRIN AYETİNE BENZETİYORUM Tozun savaşı dışında ilerleyeceğim Sürülmüş tarlaları ve bulutu okuyarak Geçeceğim. Düşün suskunluğunu okuyorum ve Derinliğini, Dilin keskin aletleri nasıldır öğreniyorum Atan nabzımın değersiz deliliyle Seni sarıyorum, geçip giden, ey bu kartalın Yuvasında yüksekliği tüketmekten yoksun olan! Seni rüzgârın ayetine benzettiğimi görüyor musun? Bu toprağın zambağını Sözüme ve üstüme nakşederim, bu çiçeklere bakmadan Geçip gitmeyeceğim Hoş bir koku gibi üstüme sinsin, uzak sorularda bir yolcuyum Yürüdüğüm yola kıymayacağım, Eski bir noktadır bu yolculuğum Beni bu türkülere alıştıran Dönüşümü kıyıda toplanan dalgalar gibi ilan eden, Ey mutluluktan çok korku olan Kelebeklerin neşesiyle örülen Ey içimdeki bu ses, Ey kanımda bozgun yaratan şafak Asla, İlk kötülüklerle içime dolma; Deniz kıyılarını yenilerken Yaseminlerle ağırlaşan düşüncelerim başlar Ölümün kıvılcımlarında yuvalanan derin yankılarla, Her daim ölümü anımsarım, ölülerle Köküm olur dağılan bulutların ışığı Ancak işte o gecenin kemikleri yatağında alev alır Ve söner Aydınlatan güneşin ayetiyle Senin beni sarıp örtmene hazırım İlk olarak bütün tuzaklara susuz Acılara sür beni, Susuz bedenimden dağılan ışık filizlensin, Ömrümde inat eden mevsimleri kuşatsın, Geçmişimden koparır beni evin ölümü ve bu Nesneler etrafımda yabancı artık, Ben bende bir yabancı Zamanım beni çoktan aştı, Bütün zamanlar bini aşıp geçti Ve beni yaktı Ben’im susuz zamanların suyunda Saklı su gibi bağışlanmak için önlem alır Yalnızlığına yük olan ağırlığınla, Ölümün gülümseyen dudakları Kapalı gözleri Gidişin ağır sarhoşluğuna gerek duyarım, Sisler içindeki zamanla konuşurum İki kalçası olan Ama başı kilitli adamla, Boş sözlerle beni ikna etmeye çalışmakta oysa, Sönmüş ateşimin düğmelerini açarım tek tek Şekilden şekle girerim Karşılaştığım ateşle şimdi tutuşur gibi Gökyüzünün ruhunda bu yıldızlar ışıl ışıl yanar sönmez yangını Hatta güzel dalgalar gibi Sahilim her daim açık olacak geçişime Köpükler aksın… yeniden döllensin ıslandığım suda. BİN ARABİ’NİN GÜZELLİĞİNİ ANARKEN 1 Zamanım karmaşayı ve karışımı soyundu Toprağım güneşin kuraklığından göç etti İşte bu bedenim oldu/ adımlarım Yükseklerden kesildi katılaşarak Üstümde, sonlara hükmedemeyen zamanın krallıklarında. 2 Mutluluklarla birleşir yürürüm Adımlarım coşar demek Susmanın tam zamanı, Bu tarih ihtimallerimle ne zaman yanıt bulacak Veya ikinci şahsımdan yanacak bakışlarım Kendime uygun yatak bulmalıyım Düşlerimden ölüm düşmeden Her şeyiyle, 3 Ne Tanrı’nın yemini ne tozdan bir koltuk Kaybettiklerimle karşılaşmayacağım Ayın altında uğuldayan hurma ağaçlarından Yolumu şaşırıyorum Dudaklarıma yağmadan bulutlar Rüzgârla dinerim sonra Dalgaların kirpiklerinde Gezerim onunla. 4 Teknem hazır önümde deniz Günahlarımın boğazını keserim Mirasımı boğarım Benim mutluluğum var en güzelinden Ölüm ölüme kalsın Yaklaşan yağmur yağmadan Acele ediyorum Beni bu rüzgâr dağıtır ey bulut Kollarınla beni koru Beni azdır sonra ışık gibi beni doğur Önüme çıkacak bütün yollarda. 5 Ben bu esrarın sonuyum işte şimşekler başladı İlk mesafeler günün sonu Ey şafak sana göç ediyorum Yangın ve alevle kaplıdır Yolum, sonra Yolumu kaybediyorum. 6 Bu bir düş değil bu bir şimşek değil Gizliden düşüşümüz Yaranın kız kardeşi bu toprağa, memleket Sallanmakta ve sözcükler kanamakta; Gece boyunca beklemekten başka yaptığım bir şey yok. n KItap 1913 Temmuz 2017 ayrıntılarönemlidir Philippe Djian İntikamlar Çeviri: Hakan Tansel Yeraltı Edebiyatı, 144 sayfa Grigoriy Petrov Beyaz Zambaklar Ülkesi Çeviri: Sabri Gürses Klasik, 240 sayfa 1958 yılında, Yolda’nın yayımlanmasından sonra Allen Ginsberg, Jack’in yazma metodunu “spontan bop ölçüsü” olarak tanımladığında bu terim hemen tutulurken, yanıltıcı olduğu da ortaya çıkacaktı. Şarkıcı Patti Smith gibi yanlış bilgilendirilmiş Kerouac hayranları, “Kelimeleri kâğıda püskürttü yalnızca!” diye çığlıklar attılar bugüne kadar. Eğer kelimeler yalnızca püskürtülmüş olsaydı, şu an onları okuyor olmazdık. Jack’in edebi şöhreti açısından olumsuz yargılar doğuran spontan yazı fikri, sürecin kolay olduğunu getiriyordu akla; işin içindeki muazzam disiplini, Jack’in iki dilliliğinden doğan olağandışı dilsel hassasiyetini, yazarlığını şekillendiren içgüdüsel ve öğrenilmiş estetik yargılarını ve nihayetinde “penceresinden” atlayıp uçsuz bucaksız Amerikan topraklarına ve roman yazımındaki bilinmeyen bölgeye çıkmasını sağlayan tüm çalışmalarını, kolay görünen ip cambazlığının öncesindeki tüm provalarını görmezden geliyordu... Joyce Johnson Jack Kerouac'ın Yalnız Hayatı Çeviri: Aydın Çavdar Beyaz Kitaplar, 544 sayfa Zygmunt Bauman Yaşam Sanatı Çeviri: Akın Sarı İnceleme, 176 sayfa www.ayrintiyayinlari.com.tr online@ayrintiyayinlari.com.tr twitter.com/ayrintiyayinevi facebook.com/ayrintiyayinevi instagram.com/ayrintiyayinlari