Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Muzaffer Buyrukçu’dan Turhan Günay’a: ‘Dostlarla içilen bir kadeh rakı, dünyanın en görkemli şölenidir’ Usta öykücü; “Edebiyat Mareşali” diye tanımlanan ve 29 Ağustos 2006’da toprağa verilen Muzaffer Buyrukçu, cenaze töreninde Doğan Hızlan’ın söylediği gibi “Halktan biri ve halk için yazmanın ne kadar önemli olduğunu gösteren” bir edebiyatçıydı. C umhuriyet gazetesi yazarlarından olan, Cumhuriyet Kitap’ta pek çok yazısı bulunan Muzaffer Buyrukçu, sütçülükten frezeciliğe, pedalcılıktan inşaat işçiliğine varıncaya kadar pek çok değişik işte çalışmış, karışık bir evlilik hayatı sürdürmüş, Ankara ve İstanbul’da aile hayatını yürütmüş farklı bir kişilik. 1950’lerden itibaren çıkardığı Katran (1956), Acı (1957) ve Korkunun Parmakları (1959) adlı öykü kitaplarıyla edebiyat dünyasında yerini alan Buyrukçu, Türk Dil Kurumu ve Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. Cumhuriyet Kitap Eki ve gazetenin yazarlığından gelen tanışıklık, Buyrukçu ile Turhan Günay arasında bir dostluğa dönüşür. 1992’den itibaren Cumhuriyet Kitap’ın yayın yönetmenliğini üstlenen Günay ile edebiyat eksenli yazışmalar 1990’ların sonunda çoğalır ve 2000’de Muzaffer Buyrukçu’nun ölüm ilanı ve Cumhuriyet gazetesinde 29 Ağustos 2006’da yer alan cenaze haberi. zirve noktasına ulaşır. 27 Ocak 2000’de Cum huriyet Kitap’ın (Sayı: 519) “Yazının Buyruğu Muzaffer Buyrukçu” başlığı ve onun fotoğrafıyla çıkar. Turhan Günay ‘Okurlara’ başlıklı köşesini Buyrukçu’ya ayırır. Aynı sayıda Hulki Aktunç ve Öner Yağcı’nın, Muzaffer Buyrukçu hakkında inceleme yazısı da yer alır. Bu sayının ardından uzun bir zaman sonra Buyrukçu, Ankara’dan Turhan Günay’a şu enfes mektubu gönderir: “Sevgili Turhan, İstanbul’dan Ankara’ya geldiğimden beri bir sürü kayda değer şey oldu. Bolu, Düzce depremleri, Çubuk depremi art arda geldi, Hizbullah vahşeti yüreklerimizi ağızlarımıza getiren dehşet filimleriyle birlikte aylarca televizyonların ekranlarından inmedi, evlerin bodrumlarına ya da tarlalara gömülen insanların ölüleri içlerimizi kararttı. Süleyman Demirel’in verdiği bir resepsiyonda tanıştığım ve kadeh tokuşturduğum Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı seçildi. Profesör olmakla Muzaffer Buyrukçu’nun kitaplarından örnekler ve Fethi Naci’ye imzaladığı kitap. Akademi Cuma masasının müdavimleri ile Turhan Günay ve Fethi Naci. övünen bir dangalağın yanlış tedavi uygulaması yüzünden çok uzun süren bir hastalıkla, müzmin bronşit ve onun uzantılarıyla boğuştum. Tam iyileştim derken binlerce yıl önce yolladıkları dinlerle insanları insanlıktan çıkaran, özgürlüklerini, bağımsızlıklarını yok eden Arabistan, bu kez pis, öldürücü, yıkıcı çöl sıcaklarını yolladı, yaşamımızı altüst etti. Zaten bize ne belâ gelirse Araplardan, Arabistan’dan gelir. Onun belâ ihraç eden tutumunu perişan etmedikçe bazı güzelliklerin sahi bi olacağımıza inanmıyorum. Ve şimdi biraz toparlandım ve bu yazı ları yazdım Turhan. Senin her cuma rakılamalarını hiç kaçır madığını, ağız tadıyla demlendiğini duydum ve özlem karışığı sevinçlerle mutlu oldum. Dostlarla içilen bir kadeh rakı, dünyanın en görkemli şölenidir. Sevgili Turhan, Sana (Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri) ile Yıldırım Keskin’in (Ölümü Bekleyen Kent) romanı hakkında kaleme aldığım iki yazıyı gönderiyorum. Arka arkaya yayımlarsan iyi olur. Epey gecikti bu yazılar... Bir de Burhan Günel’in (Çiçek Korunağı) üstüne yazdığım yazıyı da yayımla artık. Neredeyse beş altı ay oldu. Gözlerinden, yanaklarından öper, özlemle kucaklarım. Beni soranlara, ananlara, hatta hiç sormayıp hiç anmayanlara da selâmlarımı ilet lütfen. 18. 7. 2000 Ankara. Muzaffer Buyrukçu”. Bu mektuptan sonra Buyrukçu’nun “Ölümü Bekleyen Kent” başlıklı yazısı 3 Ağustos 2000’de, “Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri” üzerine eleştirel makalesi 24 Ağustos 2000’de Cumhuriyet Kitap’ta yayımlanır. “Çiçek Korunağı” yazısı ise bu mektuptan sonra da bekleyecek ve ancak 13 Aralık 2000 günü dergiye girecektir. Turhan Ağabey, Buyrukçu hakkındaki yazısında “İstanbul’da büyüdü. Orada yaşamın yoğunluğuyla, büyüsüyle, gizemiyle, dehşetiyle ve karmaşık sorunlarıyla karşılaştı. Aşçılık, sütçülük, kunduracı çıraklığı yaptı; pek çok işe girdi çıktı. İlk öyküsünü on dört yaşında yazdı. Toplumun her alanında biriken yaşamları harmanladı, yaşamak, insan olmak amacıyla büyük savaşlar veren bireylerin serüvenlerini öykülerinde, romanlarında ölümsüzleştirmek için uğraştı. Öykülerinin romanlarının yanı sıra düşler, denemeler, kitap tanıtma yazıları da yazan Muzaffer Buyrukçu, Türk edebiyatında çığır açan bir günlük türü yarattı” der. Yazısını “Evet, Buyrukçu’nun günlüklerinin bir bölümü, dört cilt hâlinde Kültür Bakanlığı’nca yayımlandı. Öykü ve romanları ise art arda yayımlanıyor. Eline sağlık Buyrukçu. Bol kitaplı günler!..” diye bitiriyor. Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Muzaffer Buyrukçu külliyatının yayımına başlanan şu günlerde, Turhan Günay Ağabey’e gönül dolusu hasret ve selam. n 18 13 Temmuz 2017 KItap