Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Büyük cevapları duyarım hâlâ...’ Elizabeth Jennings (19262001). 1960’larda İngiltere’nin saygın şairlerindendi. Üretken çalışmalarıyla çok uzun ve yoğun bir şiir hayatı oldu. İncelikli ve hünerli dil kullanımı ve ustalığıyla dikkat çekti. Lirik söyleyişi, biçemindeki açıklık ve edebî yaklaşımındaki basitlik, Jennings’in çok okunan bir şair olmasını sağladı. Şiirlerinde aşk, arkadaşlık, çocukluk, aile, ruhsal durum ve ölüm gibi insanlık hâllerini ama aslında kendi kişisel meselelerini yoğun şekilde yansıttı. Yirminci yüzyılın en iyi aşk şairlerinden biri kabul edilir. ELIZABETH JOAN JENNINGS/ ŞİİRLER/ ÇEVİREN: YELİZ ALTUNEL YOKLUK son buluştuğumuz yeri ziyaret ettim. her şey aynıydı; iyi korunmuştu bahçeler, fıskiyeler her zamanki muntazam akışındaydı; bir şeyin sonlandığına dair işaret yoktu ve unutmam için bana yol gösterecek hiçbir şey… ağaçlardan silkinen nezaketsiz kuşlar, paylaşamadığım bir coşkuyla öterlerken, şeytanca oynadılar düşüncelerimin içinde. elbette bu sevinçlerde katlanılası bir acı olamazdı ya da esintiyi sarsan bir gürültü… mekân eskisi gibi durduğundan yabani bir güce dönüştü yokluğun, oradaki tüm nezakete rağmen bir deprem sarsıntısı yaşandı: fıskiye, kuşlar ve çimenler sallandı senin adını düşününce... CEVAPLAR cevaplarımı kısa ve el altında tutarım; büyük sorular zihnimi hırpaladı; yine de bırakırım küçük cevaplar korkuma siper olsunlar. kocaman soyut kavramlardır ışıktan gizlediğim; başa çıktığım, ilgilendiğim ve sevdiğimse küçük şeylerdir bırakırım yıldızlar gecenin tamamına hükmetsin. Elizabeth Joan Jennings ama büyük cevaplar hayatıma girmek üzere yaygarayı kopardılar. onların muhteşem cesareti onaylanmak ve inanılmak için haykırdı. hatta bütün küçük cevaplar ruhumu korumak için toplandığında bozguna çabalayan büyük cevapları duyarım hâlâ yaklaşan bütün büyük sonuçları da… BİR BAHÇEDE bahçıvan gittiğinde hüzünlenir bu bahçe ve bir olay bekler sanki. çok düzenli, cennetin bir metaforu ve hatta daha fazlası bahçıvan gittiğinden beri, sessizce tanrısal… ve tabii, bir şeye söz verdirmedi bana ve kötü seçime kimse özendirmedi; ama hâlâ kaybolmuş hissediyorum ve nedenini merak ediyorum. hatta gölgesini paylaştığım komşunun kayın ağacı bir tehdit gibiydi. her şey çok düzenliydi… ve biri umursuyor yanlış bir yerden. biçilen çimen kokusunun alay etmesine uzun süre katlanmamalıydım ama katlandım. çok güçlüydü cennet özlemi. BANA YABANCI BİRİNİN ANISINA özellikle yasını tutacağım yok bu dönemde; oysa çok kişi olmalıydı… bilinmeyen çok kişi, yavaş yavaş toprağa yürüyen, yaptıklarıyla ya da yarım bıraktıklarıyla hatırlanmayan. öyleyse, onlar için tarafsızca yas tutacağım, yalanı beceremeden. nasıl yaşadılar ya da nasıl öldüler? tam bilinmez, ve bu gerçek, yasımı masum kılarbenden oldukça farklı, önemli bir kişi ya da sıradan biri yalnız başına aşağı süzüldü. ikisinin ya da hatırladığım herkesin bir yeri var. onlarla hiç yüz yüze gelmedim. gölge gibi içeri süzülür duygu. onu uzaklaştırırım bu saygın kişilere huzur vermeyi umarak, benden kitabe yok, gelincik yok ve gül yok ve kesinlikle nasıl yaşadıkları ya da öldüklerine dair merakım yok. toprağa, belki ateşe gittiler. sadece, insan oldukları için hayranım onlara. CUMA çok zaman önce elleri çiviledik, dikenleri dokuduk, belaya karıştık ve heyecan hatırına çığlıklar attık; tozlu kıyısında durduk çakıllı patikanın ve acının en büyüğünü izledik. ama bir ya da iki kişi dua etti, diğer birikisi sessizdi, dehşete düşmüştü, geri durmuştu ve hatırlamıştı sözcüklerin kalanını; yeni bir tasavvur, haç, bağıran kurbanıyla yukarıda, bulutlar güneşi kaplar, bu kasvetli kefaret gününe kadar, kötü geçmişimizden dönene ve diz çöküp dehşetimizi haykırana kadar, yeni bir yol öğreniriz sahip olup da farkında olmadıklarımızı kaybetmek için. zar hâlâ tıkırdıyor, sesler azalıyor… TEK BEDEN ayrı ayrı uzanıyorlar şimdi, her biri başka bir yatakta, adam bir kitapla, geç saate kadar ışık açık kadın çocukluğunu hayal eden bir kız, bütün erkekler başka yerdeler sanki yeni bir durum bekler gibi: adamın elindeki kitap okunmamış, yukarıdaki gölgelere takılmış kadının gözleri tersyüz edilmiş, önceki tutkudan kalan gemi enkazı gibi nasıl da ilgisiz uzanırlar. neredeyse hiç dokunmazlar, dokunsalar da, günah çıkarır gibi azalan duygularına – ya da çok fazlasına. cinsel yoksunlukla yüzleşirler; bir varış noktası! bütün hayatları buna hazırlıktı… tuhaf bir biçimde ayrı ama tuhaf bir biçimde yakın, birlikte, aralarındaki sessizlik bir iplik gibi tutulacak ama bükülmeyecek… zamanın kendisi onlara hafifçe dokunan bir tüy. yaşlı olduklarını biliyorlar mı, annem ve babam? ateşlerinden beni yaratan bu ikili, buza dönüştü şimdi. n 22 15 Haziran 2017 KItap