Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
küçük İSKENDER’DEN “ÖLEN SEVGİLİMİN ŞİİR DEFTERİ” ‘En hakiki muhalefet, özüne dönmektir’ küçük İskender’in yeni kitabı “Ölen Sevgilimin Şiir Defteri”, otuz yılı aşkın bir zamandır kaleminden çıkanları okudğumuz şairin ‘Ege’ye iltica ettim’ dediği döneminin verimi. Şairle şiirlerini ve bu şiirlerin yazıldığı zihin dünyasını konuştuk. Ortaya da hem küçük İskender’in dünyasına hem de bugünlerin yaşayışına uzanan bir söyleşi çıktı. eray Ak erayak@cumhuriyet.com.tr Ş iir yazma süreciniz için bir söyleşinizde; “Hücremde yazıyor ve paylaşıma açıyorum. Kuş yetiştirip salıyorum. Uçabilmeleri önemli, nereye uçtukları, gidip kondukları değil,” demişsiniz. Gerçekten çevreden ve etkilerinden böylesine âzade bir süreç mi bu? Oysa slogan atmayan ama inanılmaz politik bir yanı var... Bu derdi anlatmak ister misiniz biraz? n Kelimeleri koşullandırmayı, yönetmeyi; onlara emir vermeyi, onlara istihdam yaratmayı sevmiyorum diyelim. Kelimelerinizi kavramların tekeline kaptırırsanız şiir bağımsızlığını kaybeder gibi hissediyorum. Ondan sonra şair belli şablonlara, klişelere dâhil edilir ve ne yazarsa yazsın gelişimi durur, okurun beklentileri ‘hizmet etme’ üzerine kurulur ve sadece statik enerji ile dolu eserler ortaya çıkar. Şair kırılgan olmasından çok ‘dağılgan’dır. Dağılgan kelimesini icadım esnasında slogandan aforizmaya, kelime oyunlarından ses benzerliklerine kadar bir sürü pürüzle, kıymıkla, çelmeyle uğraştım. Sırf ben değil, eminim birçok şair aynı yoldan geçmiştir. Zaten sizin de dert diye adlandırdığınız tema, dilin meselesiyle yeryüzünün meselesinin uyumu veya uyumsuzluğunda şekilleniyor. Dağılganlık, kaş yapayım derken göz çıkartmakla, özrünün kabahatinden büyük olmasıyla, suçsuz yere suçlanmakla karıştırılmamalı. Yetişememenin, toparlayamamanın, yetememenin sonucundaki bir şaşkınlık, üzüntü, sersemliktir o. Evet, bu devasa bir dert. n Ölen Sevgilimin Şiir Defteri hangi derdin gün yüzüne çıkışı peki? Nereye götürmek istiyor şair bu kitabıyla bizi? Bu bağlamda dönemler, yaşananlar nasıl etkiliyor yazdıklarınızı? n İmgeye dayalı şiirde bireysellik, şehre kilitli insan eleştirileri bizden ön ceki kuşaklarda çok söylenegeldi. Oysa asıl sıkıntı kasabadır. Köylünün kendi kuralları, kendi ahlakı, kendi çalışma yöntemleri ve yetinme dürtüsü vardır. Şehirli ise doğayı ret üzerine anlattığı masala inanandır. Kasabalının yaşadığı araf (ne köye dönebilmesi ne de şehre yerleşebilmesi) ise tedirgin edici, tehlikeli ve hastalıklıdır. Tedaviye, şefkate ve anlaşılmaya ihtiyaç duyar. Terk ederken terk edilmiştir. Ben coğrafyamızı bir miktar geniş bir kasabaya benzetiyorum bu kitapta. Tek teselli, doğanın kasabadan henüz el çekmemiş olması. Böyle bir manzara karşısında uzaklaşmak ama yukarı doğru uzaklaşmak, olup biteni kuşbakışı seyretmek ve İlhan Berk’in deyişiyle ‘Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum’ yorumuna ulaşmaya çalışıyorum. “KELİMELER CESUR VE AÇIK” n Şiirleri aynı çatı altında toplayan duygulardan da bahsedelim mi biraz? Nedir bu şiirleri bir araya getiren ya da neler? Yani bir anlamda geminin rotasını merak ediyorum; hangi limanlara uğradı? n İhanet, yalan, demagoji, dolandırıcılık, radikalizm, iftira, şiddet ve cehalet en sevdiğimiz, benimsediğimiz ilişki argümanları. Hepimiz için geçerli bu kavramlar. Sakinleşmeyi, paylaşabilmeyi, eşitlenmeyi, toptan topluca özgürlüğü, bağımsızlığı sevmiyoruz, içimize sindiremiyoruz. Aslında tek adam bir tane değil. Herkes tek adam, tek kadın, tek queer. Bu çirkin ‘algıda seçicilik’ten, egodan bıktım. Meselenin özü bu. Nuh’u örnek aldım ve inşa ettiğim gemiye sevdiğim ne varsa yüklüyorum. Yaklaşan tufandan gelecek günler için kurtarmaya çalıştıklarım üzerine kurgulandı Ölen Sevgilimin Şiir Defteri. Ölen sevgili derken herhalde sıradan birinden söz etmediğim daha kolay anlaşılıyordur şimdi. Politika sürekli düz söylenen olmamalı. n Nedense hep “marjinal şair” diye anıldınız; “normal” ya da “legal” bir zeminin şiiri, şairi olur mu ya da olmalı mı? n Marjinal şair yaftası bu ülkede olası bir linç listesine ılımlı bakış açısıdır, o kadar. Normal, normlara uygun olan demekse, o normlar sıradanlığın temsili için bir tesfiye aracıysa, sizi sürüye itaate emrediyorsa marjda durmak onur meselesidir elbette. Legal şair tanımı ilginçmiş, hiç düşünmemiştim açıkçası. Kuralcı, genel geçere el pençe, aşırı moralist, daima yandaş birine bu anlamda legal denilebilir, evet. Ama şair denileceğini sanmıyorum. Çünkü denemeyen, aramayan, şartları zorlamayan, şartları değiştirmeyen hiçbir kimse şiirden nasibini almamıştır. Onlar manzume ve mani yazarları, okurlarıdır. n İktidar kavramıyla ilişkinizi de sorgulamak isterim bu bağlamda. “Yaşa >>mak ile hayatta kalmak arasında tercihe zorlanmış bir toplumda 12 15 Haziran 2017 KItap