22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Afet’in her iki anlamı Mehmet Anıl’ın yeni romanı “Afet”, bundan on beş yıl kadar sonrasını anlatıyor. Aslında değişen çok şey yok, yazar çok ileri bir zaman dilimine gitmiyor ama bugünden bakıldığında Ortadoğu’daki savaşlar dolayısıyla İstanbul ve İzmir gibi şehirlere Suriye’den büyük göçlerin başlamasıyla sayısı yüz binleri bulan dilencilerin olduğu bir dünya söz konusu... D istopyalar iç kapatıcı gelecekten söz etse de edebiyatta önemli bir yere sahiptir; bugünü daha iyi anlamamızı, bugün yapılanların gelecekte nasıl şekil alacağını göstermeleri açısından hayalgücünü harekete geçirir. Mehmet Anıl’ın yeni romanı Afet (Can Yayınları / 278 s.) bundan on beş yıl kadar sonrasını anlatıyor. Aslında değişen fazla bir şey yok, yazar çok ileri bir zaman dilimine gitmiyor ama bugünden bakıldığında Ortadoğu’daki savaşlar dolayısıyla İstanbul ve İzmir gibi şehirlere Suriye’den büyük göçlerin başlamasıyla sayısı yüz binleri bulan dilencilerin olduğu bir dünya sö konusu... Bu yüzden dilencilik şekil değiştirmiş, yeni kurulan şirketler aracılığıyla da resmîleşmiştir. “ ENGELİN YOKSA ŞANSIN DA YOKTUR” Roman kahramanı anlatıcı Muzaffer (Muzo) ile kızkardeşi Peri, kendilerini bir dilencilik şirketinde çalışırken bulurlar. Aslında hayatları bambaşka bir gerçeğin içinde başlar. Güzel bir aile tablosunda doğarlar. Hoş bir anne ve başarılı doktor baba ile toplumun ayrıcalıklı kesiminde, her şeye sahiplerdir fakat her şey bir anda tersine döner. Baba evi terk eder, anne de bunun sonucunda intihar eder; anneyi kıskanan kötü niyetli teyze ise çocuklara kalacak evi kendi üstüne geçirip Muzo ile Peri’yi tam anlamıyla sokağa atar. Sahipsiz ve kimsesiz sokakta kalan Muzo’nun bir büyük derdi de kız kardeşi Peri’nin ender görülen, HutchinsonGilford adlı erken yaşlanma hastalığıdır. Bu korkunç hastalık aslında dilencilik mesleğinde işlerine yarar çünkü Muzo’ya göre “dilenmek için bir özrün olması lazım, engelin yoksa şansın da yoktur.” Fakirlik, insanların yüreğini yumuşatmak ve nafaka kopartmak için yeterli bir neden değildir. Peri, bir uzaylı gibi görünüşüyle doğal olarak bu yetiye sahiptir, ayrıca bunu kullanmayı da küçük yaşta öğrendiği için herkesi etkiler. Muzo, Koray adında kendisinden birkaç yaş büyük bir oğlanla tanışınca başka bir meslek edinir kendine ve daha fazla para kazanmaya başladığı için babasını aramaya başlar. Sonunda babasının izini İzmir’de bulur. Şehrin tepesindeki gecekondu mahallesinde büyük bir arsa alıp yüzme havuzlu ev ile birlikte muayenehanesini buraya inşa ettirmiştir ama Muzo buraya geldiğinde babası yerine ailesinin yıkımına neden olan Afet adlı kadınla karşılaşır. Bundan sonra her pazartesi günü babasıyla görüşme hayaliyle İzmir’e gider. Mehmet Anıl diğer romanlarında olduğu gibi Afet’te de kalemini, bir ressamın fırçası gibi sayfa üzerinde şekillere, renklere bürüyor. ROMANDAKİ GERİ DÖNÜŞLER... Roman, geri dönüşlerle başta Muzo, Afet, Peri ve Koray’ın o güne nasıl geldiklerinin hikâyesini anlatır. Artık Muzo’nun amacı bellidir, babasını kurtarması gerektiğine inanır: “Babamı Afet’ten çekip almanın bir yolunu bulabilseydim” diye açıklar. Romanın amacı da bu olur. Aslında Afet’in kimliği şüphe bırakmayacak şekilde ellinci sayfada ortaya konur ama roman, bunun çözümlenişi etrafında kurgulanır. Ne de olsa Muzo bir çocuktur “bilmeye değil, inandırılmaya ihtiyacım vardı” diye açıklar kendini. Muzo onlu yaşlarında sokakta dilenmeye başlayan bir çocuk olmasına rağmen gereğinden fazla şey bilir. Örneğin “Antik Roma filmlerinde sefa süren zevk düşkünü asilzadeler görürsün ya, hani şu yan gelip bir elinde şarap kadehi diğer elinde üzüm salkımı, tıpkı onlar gibi. Kendini kusturmak için bir tavus tüyü eksik” ya da “Abartılı makyajı onu her görüşümde bambaşka birine dönüştürüyordu. O sabah bembeyaz pudralanmış yüzü, ateş kırmızı dudak boyası ve parlak sabahlığıyla Madam Butterfly gösterisinden sonra kuliste dinlenen yorgun primadonna eskizi gibiydi.” Ayrıca İzmir tarihi ve internette edindiği tıp bilgileri ile hiç eğitim görmemiş (okula gittiğine dair bir bilgi yok romanda) bir çocuktan öte bilgilidir. Bu sadece Muzo’nun değil, romanın da inandırıcılığını azaltan bir unsur. Kurgunun yapısal olarak geri dönüşlere bağlı olmasını da bir eksiklik olarak görebiliriz bu romanda çünkü gerilim yaratabilecek bilinmezleri geri dönüşler yüzünden açıklamak zorunda kalıyor yazar. Halbuki roman daha kronolojik bir yapıda ilerlese Muzo ile birlikte okur da yavaş yavaş keşfeder, bir sonraki olacakları kendince deşifre ederdi. Sırlarını erken dile getiren bir yanı var Afet’in. BİR RESSAMIN FIRÇASI GİBİ Mehmet Anıl’ın 2007’de yayımlanan Pembe Otobüs romanı üzerine yazdığım yazıda, yazarın kaleminin görselliğinden söz etmişim “Mehmet Anıl’ın Geri Gelmemek Üzere ve Bitik adlı daha önceki romanlarında da en dikkatimi çeken şey, inanılmaz güzel mekân anlatımları olmuştu. Bir evin içini, bir mobilyayı ya da bir manzarayı, sanki ressammışçasına renkli bir tablo hâlinde sunmayı başaran bir yazar. (…) Anlattığı mekânların hepsi, duvarlarıyla, eşyalarıyla son derece canlı kılınmış. Mehmet Anıl’ın romanlarındaki bu görsellik onun kalemini diğer yazarlardan ayıran çok önemli bir unsur.” Afet’te de aynı şey dikkatimi çekti. Afet’in evinin betimlenmesi (13. Bölüm) bu romanın da en güzel bölümlerinden biri. Mehmet Anıl’ın kalemi bir ressamın fırçası gibi sayfa üzerinde şekillere, renklere bürünüyor âdeta. “Doğrudan salona açılan sokak kapısından içeri adımınızı atar atmaz sizi İyon başlı iki mermer sütun karşılar. Ama daha önce Kadifekale’deki evin rüküş mü, yoksa rafine bir zevkin entelektüel yansıması mı olduğuna karar vermekte zorlandığımı söylemeliyim…” diye başlayan (belki yine Muzo gibi on beş yaşında bir sokak çocuğundan beklemeyeceğim denli gelişmiş) bu mekân tasviri görkemli bir boyut kazanıyor. n 6 4 Mayıs 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle