30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAULA HAWKINS’TEN “KARANLIK SULAR” Baş belası kyaudtaınnlanreıhir Geçen yıl “Trendeki Kız”la dikkat çeken Paula Hawkins’in yeni romanı “Karanlık Sular” okur karşısına çıktı. Hem polis kurumuna getirdiği eleştiri hem de romandaki karakterlerin toplumsal cinsiyet bağlamında işlenişi, Hawkins’in yeni romanını anaakım polisiyelerden ayırıp feminist polisiyelere yaklaştırıyor. Hawkins, “Karanlık Sular”da kılıcını kuşanmış ve “Trendeki Kız”dan daha isabetli bir ataerkil düzen eleştirisi kurgulamış. IRMAK ERTUNA HOWISON G eçen sene Trendeki Kız romanıyla çok okunanlar listelerini alt üst eden Paula Hawkins, bu sene de Karanlık Sular isimli polisiyeyle okurlarıyla buluşuyor. Aslıhan Kuzucan’ın çevirisiyle yayımlanan roman, Trendeki Kız hayranları başta olmak üzere polisiye tutkunlarını memnun edecek. Hawkins, ikinci romanında, ilkini başarıya ulaştıran formülü tekrarlamakta sakınca görmemiş: Olayları aktarışına şüpheyle yaklaşacağımız anlatıcılar, birden fazla bakış açısı ve kadının kurban olduğu bir cinayet. Roman, Danielle (kısaca Nel) Abbott’ın ölümüyle başlıyor. Uzun süredir görüşmediği kız kardeşi Julia’nın, kasabalarına dönüp hem Nel’in ölümünün sırrını çözmesi hem de yeğeni Lena’ya göz kulak olması gerekiyor. Bu süreçte, ister istemez geçmişte Nel’le arasını bozan gerçeklerle de yüzleşmek zorunda kalıyor. Gizemi çözecek çarklar dönmeye başladığında, tarihler arası uzanan sırlar da açığa çıkıyor. Hatırlarsanız Trendeki Kız’da bir kadın cinayetini çözme işi, romanın belki de en zayıf gözüken karakteri alkolik Rachel’e kalmıştı. Rachel, romanın gizemini çözerken kendisi hakkında da farkındalığa ulaşmış, romanın sonunda daha güçlü bir karaktere dönüşmüştü. Karanlık Sular’da cinayeti çözme işini yüklenen üç kadın var: Gençliği sorunlu geçen Julia, kimsenin ciddiye almadığı ergen Lena ve yaşadığı uygunsuz ilişki yüzünden kasabaya sürülen polis memuru Erin. Toplumun farklı şekillerde dışladığı bu kadınlar, kusurlarına rağmen, kendilerine sunulan hikâyeleri kabul etmiyor, sezgi ve mantıklarına güvenerek cinayeti çözmeye çalışıyor. Hawkins bu noktada, günümüz feminist polisiyelerinin erkek egemen polis kurumu eleşti risini de tekrar ediyor. “Kol kırılır yen içinde kalır” mantığıyla hareket eden, kendinden olanı kollayan ve kadınların çok da nüfuz edemediği bu kurumun, kadınlara yönelik suçları araştırmadaki yetersizliği ya da isteksizliği bu polisiyede de gözler önüne seriliyor. FEMİNİST POLİSİYE Hawkins ilk romanındaki formülü tekrarladı demiştim fakat bu romanında çıtayı yükselttiğini de vurgulamam gerek; hem polis kurumuna getirdiği eleştiri hem de romandaki karakterlerin toplumsal cinsiyet bağlamında işlenişi, Karanlık Sular’ı anaakım polisiyelerden ayırıp feminist polisiyelere yaklaştırıyor. Romanın temel sembolü olan Beckford Nehri, cadılardan günümüze nice kadının azabını temsil ediyor. Bu karanlık sular “zulme uğrayan kadınların, dışlananların ve ataerkil hükümlere ters düşen uyumsuzların yeri.” Hawkins bu bağlamda prensesin değil, cadının tarafını tutan kadınları yüceltirken ataerkil düzenle işbirliğine giren kadınları da eleştiriyor. Trendeki Kız’da gerçekleri uzun süre görmezden gelen Anna, Karanlık Sular’da Helen’e dönüşmüş. Fakat belki de Hawkins’e, Donald Trump’ın kızı Ivanka gibi “işbirlikçilerden” gına gelmiş olacak ki Anna, son anda doğru olanı yapıp kendini affettirirken Helen hapsolduğu prenses balonundan çıkamıyor. Fakat Hawkins en keskin eleştirisini, erkek karakterlerin bakış açısı üzerinden sunuyor. Romandaki erkekler, lise öğretmeni Mark, polis memuru Sean ve babası eski polis Patrick, ortak bir hissiyatta buluşuyor. Onları ortak paydası olan bu his, aslında günümüzün muhafazakâr ruh halini de özetliyor: Egemenin mağdur olduğuna hastalıklı bir biçimde inanması. Mesela Mark, sevgilisi kendinden yaşça küçük olmasına ve üstüne üstlük kendi hayatına kıysa da ilişkide kendisinin zarar gördüğüne inanıyor. Yine aynı şekilde Patrick, bağımsızlaşan kadınların kazandığı haklardan rahatsız duyduğu için, bir erkek olarak ezildiğini düşünüyor. Meslektaşını şöyle suçluyor: “Sen meslekten men edilmeliydin ama kadın olduğun için, lezbiyen olduğun için işin içinden sıyrılmana göz yumdular. Eşitlik diye buna diyorlar işte.” EGEMENİN MARAZİ YANILGISI Oysa roman, egemenin bu marazi yanılgısına karşı gerçek mağdurun çektiği eziyetleri oldukça tensel bir biçimde sunuyor. Cadı diye işkence gören, kilosu yüzünden akran zorbalığına maruz kalan, tecavüze uğrayan genç kızlar ve hatta hamile kaldı diye boğulan dişi kedi, toplumda aslında kimin sürekli tehdit altında yaşamak zorunda kaldığını gözler önüne seriyor. Toplumsal değişimleri takip eden okurlara, romanın egemen ve ezilen arasındaki ilişkiye dair gözlemleri oldukça gerçekçi gelecek. Hawkins, Karanlık Sular’da kılıcını kuşanmış ve Trendeki Kız’dan daha isabetli bir ataerkil düzen eleştirisi kurgulamış. Fakat belki de temayı öne çıkarmak için polisiyenin temelindeki gizemin gücünden ödün vermiş. Pek çok okur, romanın sunduğu temayı destekleyen sonucu romanın başlarından tahmin edecektir. Yine de bunun okuma keyfini azaltacağını düşünmüyorum. Zira Hawkins, anaakım polisiyenin temaları açısından gideceği yönü (yani feminist temaların popülerleşmesini) başarıyla sezen bir yazar. Karanlık Sular’ın da çıktığı günden çoksatanlar listesine girmesi muhtemel. n Karanlık Sular / Paula Hawkins / Çeviren: Aslıhan Kuzucan / İthaki Yayınları / 400 s. 4 18 Mayıs 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle