22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HALUK ŞAHİN’DEN “BABIÂLİ’DE CİNAYET” af‘Denönlanomemkaeynaini çalıştım’ vedat arık Haluk Şahin, “Babıâli’de Cinayet: Gazeteciyi Kim Öldürdü?” adlı romanında, yeni Babıâli’nin iç yüzünü ortaya koyuyor. Küre gazetesi’ndeki patronuyla beraber hükümetle gizli pazarlıklara giren ve ölüm tehdidi alan Kahraman Karaman adlı bir köşe yazarının yaşadıklarından yola çıkan Şahin, mesleğin son on yılda nasıl yozlaştığının altını çiziyor. Şahin ile romanını ve günümüze izdüşümlerini konuştuk. gamze akdemir gamzebaharakdemir@gmail.com R omanın merkezini 1990’lara yerleştiriyorsunuz. Mesleği nasıl bozdu o yıllar? n Roman, 2008’in güzünde geçiyor ama temellerine inince karşımıza 1990’lar çıkıyor. Babıâli dışından sermayenin medyaya, daha doğrusu basının medyalaşma sürecine girmesiyle bir başkalaşım yaşandı. Basın bağımsızlığını kaybederek asal amacından uzaklaştı. Büyük sermaye grubunun ikincil, üçüncül bir yatırımı, başka işlerin aracısı hâline dönüşmeye başladı. n Bu yolda Kahraman Karaman patronun komisyoncusu gibi “iş görüyor”. n Evet, ihale pazarlıkçısı gibi. Babıâli bu tipleri gördü, iyi bilir; bunlar havalı, esprili, yol yordam bilen, satış ve pazarlamada usta işbitiricilerdir. Patronları çok güzel temsil ederler, o yüzden patronlar bunlara bayılır, temsilci ya da tetikçi olarak kullanır. “AMPULE DOĞRU UÇANIN KANATLARI YANAR!” n Babıâli cezbeden bir yer. n Büyük egoluları öteden beri cezbetmiştir. Egosantriklere göre bir yerdir. Çok megolaman, narsist barındırmıştır. Düşünebiliyor musun, her gün her konuda fikir beyan ediyorsun. Bir sürü insan bu gücünden dolayı Şahin “Her şeye rağmen gazetecilik yapmaya çalışanlar bizim tamamen umutsuzluğa düşmemizi engelliyor” diyor. sana özel ilgi gösteriyor seni bir halt sanıyor. Babıali’den birçok Kahraman Karaman geçti. Bazıları hâlâ oralarda. Ben bu konuda hep romantik kaldım, ilkesiz gazeteciliğe hep karşı çıktım. Gazetecilerin meslek ilkelerini koruma konusunda şövalyelik edebilmesi gerektiğine inandım. Ötekileri, gerçek anlamda gazeteci saymadım, olsa olsa propaganda memuru sayılabilir. n Kendisini ha babam kandıran, geçmişini de pek güzel bastıran bu adam nasıl başarıyor bunu? n Gazetecilik diye bir derdi yok aslında, gazetecilik onun için bir araç. “Ben” diye bir derdi var. Bu tip aptal değildir, arada doğru şeyler de söyler ama aslında gerçeğe değil, kudrete, iktidara tapar. Güçlü ile çok kolay uzlaşır. Parlak ampule doğru uçan pervaneler gibidir. Zaman zaman ampule çok yaklaşır ve kanatlarını yakar. Ortalıkta yanık bir kanat kokusu vardır ama o hiçbir şey olmamış gibi kanat çırpmaya devam eder. Dönüşlerini kendisine açıklayabilme yeteneği çok yüksektir hatta başkalarını ikna kabiliyetinden çok kendini ikna kabiliyeti çok yüksektir diyebiliriz. Kendisi gibi fikir değiştirmeyeni aptal sayar. Ama ille diyabolik bir yaratık olması gerekmez. Kahraman’ın eşi Esin’in, Emniyet Müdürü Şuayip’e söylediği gibi Kahraman patolojik yalancı falan da değildir, yeni oluşan duruma kendisini hemen inandırır. Babıâli’de bunlardan vardır: Düne kadar şöyle, sonra bir bakıyorsunuz, aniden böyle ve hiç rahatsız değil! “CUMHURİYET GAZETESİ BİR TAHLİSİYE SANDALI” n Bugün iyi gazetecilik yapanlar, yapmaya çalışanlar da oldu... n Bu tiplere karşı ve her şeye rağmen gazetecilik yapmaya çalışanlar bizim tamamen umutsuzluğa düşmemizi engelliyor. Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Nedim Şener, İsmail Saymaz ilk aklıma gelenler. Başkaları da var. Başlarına gelenler, ödedikleri bedeller ortada. Aslında kaybeden hepimiziz. Onların görevlerini yapamaması bünyenin vitamin alamaması gibi bir şey. Türk toplumunun eksikliğidir, zafiyetidir. Bugün maalesef Babıâli gemisi yan yatmış durumda. Su alıyor. Tahlisiye sandalları diyebileceğimiz birtakım tekneler varoluş savaşı veriyor. Bunlardan biri de Cumhuriyet gazetesi; her ne kadar kimi kürekçilerini kapıp götürmüş olsalar da suyun üstünde kalmaya çaba gösteriyor. Neyse ki sosyal medya var! Kimi sorunları olsa da ek bir nefes borusu gibi tamamen oksijensiz kalmamızı önlüyor. Malesef kökleri derinlerde olan kültürel zaaflarımız var. Fikir ve ifade özgürlüğü konusunda sicili bizimki kadar bozuk kaç ülke gösterebiliriz? Karşı fikre tahammül kültürümüz bir türlü gelişmiyor. Türkiye bu alanda kendisini bir türlü aşamıyor, patinaj yapıyor. Bizimki kadar sürekli ileriye doğru hamle yapıp geriye düşen başka kim var? Ama basınımıza şu puanı da vermemiz gerek: Yılmıyor, düştükçe kalkıyor ve yoluna yiğitçe devam etmeye uğraşıyor. Hep öyle olmuş, umarım hep de öyle olacak. “BU BİR BABIÂLİ KOLAJI” n Romanın çarpıcı diyaloglardan biri de yine ilkelerle ilintili. Hani ilkeli Genel Yayın Müdürü Korhan’ın ilkesiz Kahraman’ı ezdiği o konuşma... n Hâlâ gazetecilikte ısrar eden bir Genel Yayın Müdürü Korhan. “Seninle konuşabileceğimiz bir şey yok! Muhatabım değilsin çünkü sen artık gazeteci değilsin!” diyor toplumu bilgilendirmek yerine başka şeyler için çalışan ama kendisini hâlâ gazeteci olarak yutturma sevdasındaki Kahraman’a. n Çetin Emeç’i andırıyor Korhan.. n Evet ama romandaki karakterlerin hiçbiri birebir başkası değil. Hürriyet’te Çetin Emeç’le çalıştım. Romandaki haber toplantısı da Çetin Emeç’inkilere çok benzer. Gazeteciliği son derece ciddiye alan bir insandı. İlkeliydi, sıkı Atatürkçüydü. O yüzden öldürdüler zaten. Ödünsüz gazeteci olduğu için... Ama dediğim gibi hiçbir karakter birebir değil. Bir Babıâli kolajı var orada, >>elli yılda biriktirilmiş. Yani hem hiçbiri hem hepsi! 12 18 Mayıs 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle