22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dokunmadan görmek Nermin Yıldırım’ın yeni romanı “Dokunmadan”, sağlam bir kurguya ve derin psikolojik temele sahip. Roman, vicdan ve yolculuk temaları etrafında, kahramanı Adalet’in bir oyuncak ayı üzerinden gerçekleştirdiği kefaret seyahatini anlatıyor. Bu kefaret seyahati bir yandan uğradığı her şehrin şiddet haritasını da meydana getiriyor. “Ö leceğimi öğrenince çok şaşırdım” sözleriyle başlıyor Nermin Yıldırım’ın yeni romanı Dokunmadan. Aslında hepimiz geleceğimizle ilgili bir tek şey biliriz, o da ölecek olduğumuzdur; yine de bir doktordan duyulduğunda bizi en sarsan bilgi olur. Roman kahramanı Adalet için de böyle. Ölümcül hastalığınla mücadelesinde kazanan olduğunu öğrendiğinde, yani aynı doktor ona artık ölmeyeceğini söylediğinde (en azından şimdilik ve bu hastalık nedeniyle), yirmi dokuz yaşındaki Adalet bu bilgiyi yeniden doğmanın mucizesi gibi algılıyor ve günahlarının kefaretini ödemek için yollara düşüyor. Onun, bütün günahlarını altı yaşından önce işlediğini ve günahları içinde büyüterek yaşadığını anlıyoruz. Suçluluk, en yakından tanıdığı duygu. VİCDAN Bu romanda konuyu anlatmak yeri ne, birkaç ana temayla eseri ele almak daha doğru olacak. Dokunmadan’ın öne çıkan teması, vicdan. Adalet’i tanıdıkça onun tipik bir Cassandra Sendromu vakası olduğunu görmeye başlıyoruz. Cassandra, mitolojide geleceği görmesi ama bu gördüklerine başkalarını inandıramaması ile lanetlenmiş bir karakter. Bugün psikolojide “Cassandra Sendromu” diye adlandırılan durum, kişisel algısı yüksek olduğu için diğerlerinin göremediği acıları üzerine alan ve bunun neticesinde fiziksel ve duygusal acılar çeken bireyler için kullanılır. Adalet de Cassandra gibi büyük gözleri ve aşırı gelişmiş duyma yetisi sayesinde çevresindekilerin göremedikleri ve duyamadıklarını algılama lanetine sahip. Hayatının travmasının nedeni bu lanetidir. Annesinin göremediğini görmüş, duyamadığını duymuştur. Bununla birlikte geliştirdiği bir başka özelliği de toplumsal vicdana sahip olmasıdır. Adalet, yanından ayırmadığı bir defter tutar. Bu deftere alfabetik olarak gazetelerden kestiği üçüncü sayfa şiddet olaylarını yapıştırır. Kadına, çocuğa, azınlıklara, sakatlara ve hayvanlara uygulanan şiddet hikâyelerinin derlemesidir bu defter. Tecavüze uğrayan çocukların seslerini duyar, nesli tükenen kıl keçilerinin kesilişini hisseder. Bunlar onun içselleştirdiği acılardır, başkalarının acıları olarak algılamaz, rüyalarında onların seslerini duymaya devam eder. Bütün bu temalar bizi romanın ana motifine getirir. Nermin Yıldırım, romanını bu motifle birleştirir: Yolculuk. Kefaret yolculuğu olarak adlandırabileceğimiz bu seyahatte yanında iki şey taşır Adalet, birincisi bu sözünü ettiğimiz defteri, ikincisi de suçluluk nedeni olan Hülya adını verdiği, tek arkadaşı, bir oyuncak ayı. Bu ülkenin coğrafyasını tren, otobüs, feribot ile kat ederken uğradığı her şehrin şiddet haritasını fihristinde bulur. Neredeyse bir turist gibi şehirlerin festivallerine gider ama bu cinnet festivalidir onun için: “Bu kaçıklar kumpanyasına maruz kalmak, suçluluk duygumu, şeker komasına girmiş diyabetikler misali azdırıyordu. Ben içeride kendi karanlığıma mahpustum ama dışarıdan da hayat ışıltıyla parlamıyordu. Etrafımı örümcek ağı gibi saran cinnet ve cinayet festivalinde nefes alamıyordum” sözleriyle açıklar. Eline harita almış bir turist gibi canlandırmaya başlarız onu. Bu onun şiddet haritasıdır. Onun çektiği kalp ağrısı, aslında dünya ağrısıdır: “Sadece kendi dertlerimi değil, başkalarınınkine derman olamayışın da yüküydü sırtımda taşıdığım. Senelerce kalbimi rendeleyen suçluluk hissi, bu yükün piçiydi.” Sonunda tüm bu günahlar üzerinden geçerek ulaşacağı yer masumiyettir, bulmak istediği kişi masumiyetin simgesi Mahsun’dur. ÖLMEYE YATMAK Adalet’e adını babası sevdiği bir yazarın adı olduğu için veriyor. Adalet Ağaoğlu’na tek gönderme bu değil romanda, aynı zamanda yazarın çok sevilen romanı Ölmeye Yatmak ile de benzerlikler örüyor Nermin Yıldırım. Ölmeye Yatmak’ın kahramanı Aysel gibi sorunlarına toplumsal eksenden bakıyor Adalet. Beş yaşına kadar annesi tarafından okşanarak büyüyen, babaannesi ve babası ile (mutsuz bir evlilik olsa da bunun nedenleri ayrı) normal bir çocukluk geçiriyor ama her şey babanın ölüm haberi ile değişiyor. Romanın üçüncü bölümünde anlatılan ölüm haberi sahnesi çok gerçek ve inandırıcı. Bütün aile düzeninin nasıl bir anda değiştiğini gösteriyor bu bölümde Yıldırım. Dokunmadan (hep kitap, 314 s.) sağlam bir kurguya ve derin psikolojik temele sahip bir roman. Eleştirilecek bir şey, belki bu derinliğe çok uymayan dili olabilir. Son zamanlarda romanımızda gelişen yeni bir dil olarak gözlemlediğim ama tam da adını koymakta zorlandığım bir ifade biçimi var. Daha iyi bir ifade bulamadığım için şimdilik “abicim dili” diye adlandıracağım. Külyutmaz, kabadayı, alaycı bir dil. Son zamanlarda bu dilde yazılan çok sayıda roman okuduğum için olsa gerek, zihnimin bir köşesinde birleşti bu romanlar. Sokak anlatısında ya da daha komik bir kurgu içinde ya da en azından bir melodramda uygun düşecek bu ifade biçimi, Nermin Yıldırım’ın gelişmiş kurgusunda tam yerini bulamıyor. Yıldırım buna ek olarak bir de fazlasıyla tekerlemeler kullanıyor: “fır fırıldak”, “palas pandıras” “şen şatır” (üstelik bunların hepsi aynı paragrafta) gibi. Bazen okur olarak romanın kahramanlarını yazara karşı koruma gibi saçma bir duyguya kapıldığımız oluyor ya, işte Adalet’i de yazarına karşı savunma isteği uyandırıyor bu dil seçimi. Sanki Adalet’in kullanmayacağı bir duyarsızlık taşıyor. n 6 23 Mart 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle