Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Destanların anası “Gılgamış Destanı”, ölüm karşısında insanın çaresizliği gibi çok insanca konuların yanı sıra insanın ilahi doğasının evrimini, aydınlanma arayışını, Tanrısal güçlerin gizemini ve insanın ikiliğini (ruhbeden bütünlüğü) anlatır. Destanı benzersiz kılan başlıca özellik, binlerce yıl önceye ait kozmolojik ve metafizik bilgiler vermesi. Uruk Kralı Gılgamış İ nsanlık tarihinin en eski öykülerinden biri; İÖ 2000’de Sümer dilinde yazılmış beş kısa şiirden oluşan Gılgamış Destanı, aradan geçen binlerce yıl sonra bile hâlâ gözlerimizi yaşartıyorsa zaman içinde yıpranmayacak duygulardan bahsettiği içindir. Gılgamış Destanı’ndaki öyküler, insanlığın ölüm, dostluk, cesaret gibi konulara hiç değişmeyen yaklaşımını görmemizi sağlar. Bu şiirlerin bir kopyası Akad dilinde yazılmış on iki eksik tablet şeklinde, İÖ 668627 arasında yaşayan Asur Kralı Asurbanipal’in Ninive’deki (bugün Koyuncuk) ünlü kütüphanesinde yıllarca süren arkeolojik kazılar sonunda bulundu. Gılgamış Destanı, aslında yazılışından da bin yıl önce yaşamış, Büyük Tufan’dan sonra hüküm süren Uruk Kralı Gılgamış’ı anlatır. Sümer, Hitit ve Babil versiyonlarında farklılıklar olmasına rağmen, Gılgamış Destanı, Sümerler’in üzerine kurulan diğer uygarlıkların da temel inanç özellikleri hakkında bilgi verir. Bütün destanlar gibi mitolojik ve tarihî bilgiler taşıdığı için buna farklı açılardan bakmak gerekir. Ölüm karşısında insanın çaresizliği gibi çok insanca konuların yanı sıra insanın ilahi doğasının evrimini, aydınlanma arayışını, Tanrısal güçlerin gizemini ve insanın ikiliğini (ruhbeden bütünlüğü) anlatır. Destanın benzersiz kılan baş lıca özellik, binlerce yıl önceye ait kozmolojik ve metafizik bilgiler vermesi. SAYILAR VE ŞİİRLER Gılgamış Destanı’nda sayılar çok önemli görünür. Diğer kutsal metinler gibi sayıların büyüsüyle donanmıştır. Gılgamış’ın üçte bir insan olması (Matematiksel olarak olanaksız değil midir? Anne ve babasından başka bir güç daha mı vardır var oluşunu sağlayan?), üç rakamını tüm destan boyunca tekrarlanan bir tema gibi ortaya sürer. Ayrıca kutsal yedi rakamı da önemlidir: Dostluğun yedi katlı birliktelik getirdiği, savaşa yedi savaşçıyla gidilmesi, gidilen mesafelere yedi günde varılması ya da yedi gece beklenmesi gibi... Melih Cevdet Anday da ‘Ölümsüzlük Ardında Gılgamış’ (Adam Yayınları, 1991) adlı şiir dizisinde sayıları kutsal görevlerinden uzaklaştırmadan kullanmıştır. Beş dizelik beş şiir, yedi dizelik yedi şiir, dokuz dizelik dokuz şiir ve on bir dizelik on şiir, ve son olarak on üç dizelik ve on dokuz dizelik birer şiir; bölüm aralarındaki italik ile yazılan şiirleri saymazsak dizelerin toplamı 297 eder ve bu rakam da 300 dizelik Gılgamış Destanı’ndan üç eksiktir. Gılgamış’ın kurduğu Uruk kenti de yapısal olarak üçlü bir biçeme sahiptir. Kentin yapıları, meyve bahçeleri ve kil yatağı. Başka deyişle yapısal, tarımsal ve sanayi olarak bütün oluşturur. Bu kent modeli ilahi, ruhsal ve bedensel özellikler taşıyan bir bütün olarak düşünülür, aynı insan gibi. Mezopotamya’da kutsal krallık kentleri, Tanrıların hüküm sürdüğü cennetin, dünyadaki yansımaları olarak kurulurdu. Birinci tablet, üçte bir insan, yapı ustası ve savaşçı Gılgamış’ı anlatır. Sümer dilinde “gisbilgames” olarak yazılan adı, “genç kalmış (yüce) yaşlı adam” anlamına gelir. Gılgamış’ın halkı Tanrı Anu’ya yakarır: Ne babalara oğul, ne damatlara gelin kalır çünkü Gılgamış, yakışıklı, güçlü ve erdemlidir. Tanrı Anu, üçte bir insan, üçte iki hayvan Enkidu’yu, Gılgamış’la baş etmesi için yollar. İkinci tablet Enkidu ile Gılgamış’ın dövüşünü anlatır. Kazanan Gılgamış, kaybeden ise Enkidu olur fakat yenginin sonunda ikisi dost olur. Bazı metinlere göre Enkidu Gılgamış’ın hizmetkârı, bazılarına göre koruyucusu ve dostu olur. Gılgamış aşk Tanrıçası İştar’ın evlenme teklifini geri çevirdiğinde, Tanrıça ceza olarak Enkidu’yu öldürür. Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışı böyle başlar. İlk kez kendini zayıf hisseder, ölüm karşısında çaresiz kalır. Ölümle yüzleşmesi onu destanın başından beri anlatılan Tanrılara özgü gücüne şüphe düşürür, ölüm karşısında çaresiz kalışı onu insan yapar. Ölümün anlamını aramak için başladığı yolculuk, yaşamın anlamını kavramasını sağlar. ÖLÜMSÜZLÜK İSTEĞİ “Süreklilik yoktur” der Gılgamış’a, kendisine Tanrılar tarafından ölümsüzlük armağanı verilen Utnapiştim (ya da diğer adıyla Nuh). Her şey sürekli değişim içindedir ve bunun ötesinde bilgiye ulaşmak imkânsızdır; uyuyanlar ve ölüler aynı sıradan insanlarla asiller gibi birbirlerine benzer, her ikisi de aynı kaderle yüzleşmek zorundadır. Bu bölümde Utnapiştim’in bilgece sözleri, destanın ölüm felsefesi niteliğinde. Büyük Tufan’da sağ kalması, Tanrıların acıdığı canlıları korumak için gerekli görülür. Utnapiştim ve karısını görevleri ölümsüz yapmıştır, istekleri değil. Bu yüzden Gılgamış’ın arayışını gereksiz bulur. Fakat Gılgamış kendi ölümsüzlüğünü değil, Enkidu’yu hayata döndürerek yaşadığı dostluğun ölümsüzlüğünü arıyordur. Utnapiştim’e göre bu da boş bir arayıştır çünkü ölümsüzlük bile zamana karşı direnemez, eskir; ölümsüzlük sonsuzluğa çare değildir, sadece sonsuzluğun acısını sürekli yaşatır. Gılgamış Destanı, Gılgamış’ın ölümsüzlük çiçeğini bir yılana kaptırmasının ardından ağlaması ve Uruk’a dönmesiyle kesilir. Yüz yirmi yaşına kadar âdil ve iyi bir kral olarak kentini yönetir. Gılgamış Destanı dilimize çok kereler çevrildi, ben bu yazı için Sait Maden’in (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016) çevirisinden faydalandım. Ayrıca iki eşsiz kitaptan daha söz etmek gerek. İlki Cumhuriyet’in muhteşem kadınlarından, yüz üç yaşındaki ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın Gilgameş: Tarihte İlk Kral Kahraman (Kaynak Yayınları, 2002) sayesinde Gılgamış’ın hikâyesini, binlerce yıldır insanın değişmez acılarını, törelerini, inançlarını öğrenebiliriz. İkinci kitap ise Melih Cevdet Anday’ın Ölümsüzlük Ardında Gılgamış adlı şiir kitabı. Anday bu güzel eserinde destanı anlatmaz, destan üzerine bir şiir yazar. Binlerce yıl öncesine soru yöneltir gibidir. Gılgamış’ı anlamaya çalışır. Anday kitabın önsözünde, onu en çok etkileyen şeyin Gılgamış’ın çiçeği yılana kaptırdıktan sonra ağlaması olduğunu yazar. Ölümsüzlüğü kendisi için değil, Uruk yaşlıları için istediğini söylemesi şaşırtırıdır gerçekten de. n 6 14 Aralık 2017 KITAP