Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TAYFUN ATAY’DAN “GÖRÜNÜYORUM O HALDE VARIM” ‘Ekran, görünürlüğü bir var oluş kuralı hâline getirdi’ Tayfun Atay, “Görünüyorum O Halde Varım”da, kitle kültürünün şahikası olarak nitelediği ‘ekran’ı mercek altına alıyor. Televizyon yapımlarını ve figürlerini analiz edip kültür endüstrisine eleştirel bir bakış getiren yazar, bunu yaparken okura verdiği referanslarla konuya ilişkin bir okuma listesi oluşturmanın yolunu da açıyor. ‘Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan’ alt başlığını taşıyan inceleme, görsel kitle kültürünün sonuçlarına dair çıkarımlar yapıp antropolojik bir yaklaşımla kültürün ‘üretim etkinliği’ olduğuna dikkat çekiyor. Atay ile kitabını ve kültürel değişmeyi konuştuk. REYYAN BAYAR reyyanbayar@gmail.com KURTULUŞ ARI K itapta üzerinde durduğunuz konuların başında popüler kültür ve kitle kültürü geliyor. Popülerin politik olduğunu düşünrsek popüler kültürün siyasal iletişime yansımalarını nasıl okuyorsunuz? Bu bağlamda ‘spin doctor’ kavramına değinmek yanlış olmaz sanıyorum... n “Popüler politiktir”, benim uzun zamandır işlerliğe soktuğum bir söz ama bunda amacım esasen popüler kültürü küçümseyen elit, entelektüel ve de sol tavra bir dokundurmada bulunmaktır. Öte yandan toplumun ortalamasına hitap ettiği için genel olarak muhafazakar olsa da popüler kültür, radikal, protest, anarşist ve tabii ki sol kulvarlara da sahiptir. Siyasalideolojik olarak da bir mücadele alanı olur o... Bunu en çarpıcı şekilde Gezi olaylarında gördük mesela. Gezi, bir bakıma da popüler kültürün seküler isyanıydı. Sizin sorunuz biraz farklı bir bağlama oturuyor. Elbette medyanın dördüncü kuvvet olmasını abartmamak gerekir, gerçekçi olmak zorundayız ama özellikle Batı demokrasilerinde medyasiyaset, gazetecisiyasetçi ilişkilerinin netameli bir seyri olduğunu toptan reddemeyiz. İşte bu netameli seyir karşısında, özellikle de seçim ortamlarında siyasetçiden yana bir önlem olarak belirdi “spin doctor”. Elbette görsel kitle kültürü çağı, bu tür manipülatörlerin etkinliğini artırdı. Çünkü kitlelerin seyre endeksli yaşar hâle geldiği, bu çerçevede içerikten çok retoriğin öne çıktığı bir işleyiş içinde her şeyi aksi yönde gösterme imkânı da müthiş arttı. Hele hakikatler de yakıcıysa hakikatten kaçan insanlara duymak istediklerini görsel efektlerle destekleyip söyleyenler kazanır oldu. Gerçeği istenen şekilde kurmak; bu “spin doctor” pratiği yerleşikleşti, yaygınlaştı. Malum, şimdi çok gündemde olan hakikatsonrası (“posttruth”) dünya tartışmaları da aynı minval üzeredir. Görsel kültür ve seyrin, yazılı kültür ve düşünceye galebe çalar hâle gelmesiyle bağlantılı bir boyutu da var bu söylediklerimin... n Bugünü, ‘Meşhuriyet Çağı’ olarak tanımlıyorsunuz. Yaş, cinsiyet, gelir ve eğitim düzeyi fark etmeksizin toplumun her katmanındaki bu görsel kültürde yer edinme isteğini neye bağlıyorsunuz? n Başkalarınca tanınmabilinme arzusu her dönemde vardı ama görselliğin “ekran” rehberliğinde gündelik hayatı bu kadar hâkimiyetine alması bunu bir var oluş kuralı hâline getirdi. Benim iddiam bu. Meslek sahibi olmak yetmiyor, bir de meşhur olmak gerekiyor. Kalabalıklarda yalnızlık içindeki görsel kitle kültürü insanı, böylesi bir ünlenme itkisine kendini kaptırmış gibi görünüyor. “MODERN TOPLUMUN SORUNU YALNIZLAŞAMAMAK” n Kalabalıklar içinde yalnızlıktan söz ediyorsunuz. 1960’larda ortaya atılan ‘küresel köy’ kavramı, günümüzde Castells’ın ifadesiyle ‘ağ toplumu’na ka dar uzanmış görünüyor. Buna rağmen bireyin yalnızlaşması ve kamusal alan daki tahammülsüzlüğü sanıyorum her kesimden insanın yakındığı bir durum. Bu çelişkiyi nasıl açıklarsınız? n Köy, Alman sosyolog Ferdinand Tönnies’in belilediği cemaat toplumsal lığının (“gemeinschaft”) mekânı. Yüz yüze iletişime dayalı, herkesin herkesi tanıdığı, “Birimiz hepimiz, hepimiz biri miz için” anlayışının geçerli olduğu bir kapalı kutudur köy... Geçim ekonomi siyle hayatını sürdürür, kendi kendine yeter. Böyle bir ortamda yalnızlık diye bir sorun yoktur. Aksine, yalnızlaşama mak, daha doğrusu yalnız kalamamak, dolayısıyla birey olamama sorunu var dır. Kapitalistendüstriyel kent toplu muna geçişle birlikte bir başka durum ve bu yeni duruma bağlı sorunlar orta ya çıkar; yine Tönnies’in deyişiyle ce miyet toplumsallığının (“gesselschaft”), yani modern toplumun sorunları. Artık herkesin herkesi tanımadığı, daha da öte kimsenin kimseyi umursamadı ğı, yüz yüze iletişimin koptuğu, kozmopolit, dışa açık, “pazar >> 16 14 Aralık 2017 KITAP