Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DAVID LINDSAY’DEN “ARCTURUS’A YOLCULUK” Arcturus’a düşen adam David Lindsay, spekülatif kurgunun gizli kahramanlarından biri. C. S. Lewis, J. R. R. Tolkien ve Alan Moore gibi yazarları derinden etkileyen ve kendisinin en önemli eseri olan “Arcturus’a Yolculuk” da onun gölgede kalmış ve anlaşılamamış bir eseri. ömer ezer F elsefi kurgunun en sıra dışı örneklerinden biri olan Arcturus’a Yolculuk, Türkiye’deki okurların huzuruna yüz yıla yakın bir süre sonra geç de olsa çıktı. Yayımlandığı yıldan bugüne kadar birçok tartışmaya, incelemeye ve “anlayıp anlayamama” deneylerine tabi tutulan roman, spekülatif kurgunun en uç örneklerinden biri olma özelliğini koruyor. Ünlü edebiyat eleştirmeni Harold Bloom’un “Arcturus’a Yolculuk eseri, bana göre, modern fantezi anlatıları arasında en dikkate değer olandır,” dediği kitap; nasıl ki Stanley Kubrick’in 2001: Bir Uzay Destanı “Altmış yıldır daha iyisi yapılmadı,” diye anılıyorsa aynı şekilde sunduğu derin sorular ve vermediği karmaşık cevaplarla felsefi kurgudaki yerini daha yıllarca kimseye bırakmayacak gibi duruyor. 1876’da İskoç bir ailenin oğlu olarak İngiltere’de doğan David Lindsay, spekülatif kurgunun gizli kahramanlarından biri. C.S. Lewis, J.R.R. Tolkien ve Alan Moore gibi yazarları derinden etkileyen ve kendisinin en önemli eseri olan Arcturus’a Yolculuk da gölgede kalmış ve anlaşılamamış bir eseri. David Lindsay’in kahramanlığının gizliliği de biraz bu “anlaşılamamak”tan ileri geliyor. Yani Arcturus’a Yolculuk, edebiyat dünyasında İsa’nın lanetlediği incir ağacı gibi bir nevi. Okur, ağaçtaki yaprakları görerek yanaşıyor ve bu yaprakların altında incir göremeyince ağacı lanetliyor. Tuhaf olan şu ki Lindsay hiçbir zaman bir incir ağacı olduğunu iddia etmiyor. TANRI’YA GİDEN YOL Roman, Londra’daki bir seansta başlıyor. Maskull ve Nightspore bu seansta birbirini tanıyan iki kişi. Seansa “gaddarca” giriş yapan Krag, bu iki karaktere Arcturus’un yörüngesindeki Tormance adlı gezegeni ziyaret etmeyi öneriyor. Bir gözlemevinde buluşan Nightspore ve Maskull, Krag’i burada beklemeye başlıyor. Sonrasında Krag’in kullandığı bir uzay gemisiyle Arcturus’a yolculuk ediyorlar ve yol culuk sırasında kendinden geçen Maskull tek başına uyanıyor bu gezegende. Okurun ve Maskull’ın ruhani yolculuğu böylece başlıyor. Maskull, hikâyenin ana kahramanı. Hikâye boyunca okura eşlik edecek, zihnine soru tohumları ekecek, onları yanlış yönlendirip çıkmaz sokakta yalnız bırakacak bir karakter. Bunu bilinçli olarak yapmıyor çünkü Tormance okura olduğu kadar Maskull’a da yabancı. Karşılaştığı insanlar, dünyada tecrübe edilen hiçbir davranışa sadık değil; etik anlayışları da hem dünyaya hem de birbirlerine zıt. Lindsay’in, bilimkurguda çokça eleştirilen “başka bir gezegendeki karakterlerin birbirinin aynı olması” sorununu daha o yıllarda yaşamadığını görüyoruz. Bu, aslında eseri başarılı kılan önemli detaylardan biri. Çünkü okuru yol boyunca bu karakterler ve onların hayat görüşleri yönlendiriyor; Maskull’ı da öyle. Maskull’ın dostlarını arayışı bir yerden sonra Crystalman, Surtur ya da Shaping gibi birçok ismi olan ulvi varlığı Tanrı’yı? arayışa dönüşüyor. Bu arayışta ardında birçok ölüm sıralayan Maskull, Tanrı’ya giden yoldaki eylemlerin sonucu olarak gördüğü bu ölümlerle daha umutsuz hale geliyor ve özünden uzaklaşıyor. Maskull, bu ulvi varlığa yaklaştıkça gerçekten de uzaklaşıyor. Eserin başındaki gerçeklik hissi yerini gittikçe rüya ve hayallerle sarmalanmış duygulara bırakıyor. Maskull’un tanıdığı insanlar tıpkı bir rüyadaki karakterler gibi tuhaf bir şekilde var olup tuhaf bir şekilde yok oluyor; tıpkı Inception’daki “rüyaların başını ve sonunu hatırlamama” anekdotu gibi. Böylece, klasik bilimkurgudaki fiziksel yolculuktan ziyade ruhani bir yolculukta olduğunu hissediyor okur ve yolculuk sona yaklaştıkça cevaplardan ziyade daha çok soruyla karşılaşıyor. Tatmin edecek hiçbir şeyle karşılaşılmıyor neredeyse Arcturus’ta. Lindsay, soyut dünyada bir cevaba ulaşmanın imkânsızlığını ve karmaşıklığını kelimelere döküyor. Binlerce yıldır neredeyse hiçbir konuda kesin bir cevaba ulaşamamış insanın üç yüz sayfada bir cevaba ulaşma isteğiyle dalga geçiyor adeta. BİLİMKURGU MU, FANTASTİK Mİ? Maskull, tip olarak güçlü ve kudretli olduğu kadar iyi kalpli ve saf bir görüntü çiziyor başlarda. Fakat yolculuk süresince etrafına yıkım getirmekten başka bir işe yaramıyor neredeyse. Sona erdirdiği her hayatla birlikte pişman olup daha da karanlıklaşan, Tanrı’yı bulmayı saplantı haline getiren Maskull ölümlerin suçunu Tanrı’ya atmakta gecikmiyor. Çünkü tıpkı Tormance’teki karakterler gibi onun da sabit bir Tanrı düşüncesi yok. Bir önceki şehirde dini bütün, huşu içinde bir karakterken diğer şehirde Tanrı karşıtı bir dinsiz olarak bula biliyor kendini. Bu gelgitli fikirleri arasında değişmeyen tek şey, ölülerin yüzünde beliren Cyrstalman sırıtışına olan nefreti. Cyrstalman, yine Surtur ve Shaping gibi Tanrı’nın isimlerinden biri evet fakat kötücül bir varlık ola rak da anılıyor. Tanrı’nın ikililiği, Tanrı rolü yapan şeytan yahut şeytan rolü yapan Tanrı düşüncesi, Maskull için olduğu kadar okur için de rahatsız edici ve düşünsel zevk veren bir şey. Tormance’in ne kadar acımasız bir yer olduğunu gö rüyor okur. Eserin atmosferi her daim karanlık. Umutsuzluğun sirayet ettiği tek bir sayfa yok aslında. Birinci Dünya Savaşı’nı görmüş ve orada, insanlığa olan tüm umudunu kaybetmiş olabilir Lindsay. Üç Cisim Problemi’nin yazarı Cixin Liu’nun dediği gibi bir insanın tüm insanlığa olan inancını kaybetmesine neden olabilecek en kuvvetli savaş değilse nedir? Dünyayı sevmeye başlaması gereken zamanlarda dünyayı yok etmekle görevlendirilen bir insanın bunu düşünmesi hiç şaşırtıcı olmazdı. Arcturus’a Yolculuk’un dili, ele aldığı meselelere nazaran hafif ve akıcı. Varoluş, Tanrı sorunsalı, iyi ve kötünün savaşı gibi mücadeleleri konu edinen bir eserin dilinin bu kadar yalın olması kitap için bir artı. Çeviri ve editörlüğün de buna olan katkısı yadsınamaz şüphesiz. Hikâye de her ne kadar karmaşık da olsa lineer bir çizgide ilerliyor. Yani durgun ve sıkıcı bölümlere rastlanmıyor pek. Lindsay, heyecanı her zaman üst seviyede tutacak ayrıntılar da eklemiş kitaba. Maskull’ın göğsünde ortaya çıkan bir üçüncü kol, insanın normalde duyumsayamadığı açıklaması zor şeyleri belirginleştiriyor; alnında var olan üçüncü bir göz, normalde göremediğimiz renkleri ve nesneleri görülür kılıyor. Eserin türü de bir diğer tartışma konusu. Arcturus’a Yolculuk, bilimkurgu mu fantastik mi? Burada Philip K. Dick’in görüşlerine katılıyorum ben de. Dick’e göre, kurmaca bir dünya, yeni bir toplum portresi, okurun “Bu bizim dünyamız değil,” diyebileceği alternatif bir dünya yaratmak bilimkurguda önemli meselelerdir. Lindsay’in bu konularda başarılı olduğu ortada. Ama bunlar, eseri bilimkurgu olarak sınıflandırmaya yetmeyebilir. Aslında bu sınıflandırma, tamamen okura ait bir şey. Okur eğer Arcturus’a Yolculuk’un sayfaları arasında gezerken başka bir gezegende, göğsünden üçüncü bir kol çıkan insanların ve erilliğin gücüyle uçan araçların var olacağına inanıyorsa eser, onlar için bilimkurgudur. İnanmıyorsa Arcturus’a Yolculuk, okur için fantastik bir romandır. Sonuç olarak Arcturus’a Yolculuk, okurun zihnini ele geçirerek onu kendisiyle doldurmayı başarıyor. Bu, pek az şanslı kitabın sahip olduğu bir özellik: Okunduktan sonra varlığını sürdürebilmek. Maskull’ın Arcturus’taki yolculuğu, okurun zihninde yıllarca sürecek türden. n Arcturus‘a Yolculuk / David Lindsay / Çeviren: Çağlar Kök / İthaki Yayınları / 376 s. 4 5 Ocak 2017 KItap