30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İçtenliğin eleştirisi Yarın, bugün yeni teknolojiler aracılığıyla devreye giren yeni formatlar (blog, facebook, tweet) uçsuz bucaksız bir corpus olarak yorumcunun üstüne yığılacak. Kimilerinin gözünde şimdiden bir çöplük belki; ama, ilk kez kitlenin içtenlik sınavından geçeceği bir kütle de sayılabilir sayılmayacak mıdır? W alter Benjamin’in çok erken gelen iradi ölümü öncesi ‘son proje’lerinden biri, yeni okuduğu Rousseau’nun İtiraflar’ı ile tamamı yeni çıkan (1939) Gide’in Günce’sini karşılaştırmakmış. 30 Kasım 1939 tarihli Max Horkheimer’a mektubunda niyetini açıkladığını görüyoruz: “Rousseau’nun kitabı Gide’in Günce’siyle inişe geçen bir toplumsal karakterin taslak halini içeriyor. Bu karşılaştırma girişimi bir tür “içtenliğ”in tarihsel eleştirisini sağlayabilir”. 7 Mayıs 1940’da Adorno’ya gönderdiği mektubunda, “Max, Gide’i mi Baudelaire’i mi yazacağımın seçimini dostluk göstererek bana bıraktı, sonuçta Baudelaire’de karar kıldım” diye sözediyor tasarısından beş ay sonra çekip gideceğini bilemezdi. Aynı dönemde, Michel Leiris’in “garip” yaşamöyküsel kitabı da ilgisini çekmiş (Gretel’e Ocak 1940 mektubu), demek ‘konu’ya bir yöneliş içindeymiş. Bana öyle geliyor ki, henüz kimsenin sorgulamayı aklından geçirmediği bir alandı “içtenliğin tarihsel eleştirisi”; Benjamin’i ola ki Baudelaire’in “Mon Coeur Mis à Nu”sü de soruna yaklaştırmış olabilirdi. Şu var: O tarihte, tıpkı kendi Moskova Günlüğü gibi, yazılmış ve yazılmakta olan derin günceler henüz günışığına çıkmış değildi: Kafka’nın, Woolf’un, Brecht’in, Musil’in, Thomas Mann’ın, daha nicelerinin günlükleri elyazısıyla defterlerdeydi “içtenliğin tarihsel eleştirisi” bağlamında okkalı tanıklıklardan birkaçı. Üç çeyrek yüzyıl geçmiş aradan. Bugün, günce kataloğu dev boyutlara ulaşmış durumda. Yaşamöyküsel metinler kategorisinde de kabarma belirgin. Mektup edebiyatına gelince, 75 yıl içinde, başta Benjamin’kiler, kütüphane raflarındaki yerlerine sığmıyor türün yayımlanan, okur önüne çıkan örnekleri. İçtenliğin, bu genleşmiş alanda kuşatıcı biçimde sorgulanmasını güçleştiriyor arkamızdaki depo. Rousseau’yu bir başlangıç sayamayız bugün: Petrarca’ya dek inmek kaçınılmaz. Gide’in günlü yeniden harmanlanmış ve çatılmış bir kitap sözün özü: İşlenmiş. (Fi ili nicedir ayırıyorum). Bir örneğini bizde daha önce Faruk Ulay’da gördüğümüz tasarımcıyazar kim liğinin ikinci bir örneği mi, hayır: Ulay meslekten tasarımcı, Şentürk değil: O, kitaplarını tasarlamakla yetinmeyen, bu tasarımı kendi eliyle uygulayan yazarlardan; tıpkı Roubaud gibi. Yengeç Baladı’nın ilk göze çarpan özelliği. Walter Benjamin André Gide Kitabın içerdiği yazıların çoğu daha önce, farklı yayın organla ğüyse bir ara durak artık; o gün bugün ‘içini dökme yazını’ alabildiğine farklı açılımlar gösterdi. Türün Gombrowicz’de, Frisch’de, Herzog’da rastladığımız kazı anlayışlarıyla yeni irtifa denklemleri, yeni rakım dereceleri yakaladığı kesinlenebilir. Yarın, bugün yeni teknolojiler aracılığıyla devreye giren yeni formatlar (blog, facebook, tweet) uçsuz bucaksız bir corpus olarak yorumcunun üstüne yığılacak. Kimilerinin gözünde şimdiden bir çöplük belki; ama, ilk kez kitlenin içtenlik sınavından geçeceği bir kütle de sayılabilir sayılmayacak mıdır? Gene de, Benjamin’in elinden bir eleştirel okuma denemesi sağlam denektaşı olacaktı, hayıflanmadan edemiyor insan. Onu, Lacan’ın Yazılar’ına aldığı “Gide’in Gençliği” okuma denemesiyle yanyana getirmek sıkı çiftleşme yaratırdı doğrusu rında yayımlanmıştı. Bir bütünlük kurma yolunda yanyana getirilişleri masum bir dizme işlemi sayılamaz: ‘Travelling”i ahlâki bir eylem sayan Godard’ın izinden giderek sıralamanın, bir sıra seçimi oluşturumunun tavır alma olduğu anımsatılmalı. Üçüncü canalıcı etmen, kitabın ikonografik düzeninin gerçekleştirilmesinde kendini gösteriyor. Yengeç Baladı’nın künye notunda (Kült Yayını) “aksi belirtilmedikçe yazara ait” olduğu söylenen fotoğrafların kullanımı bir kez daha seçim ve sıralama olgusunu okur önüne dikiyor: Objektifin arkasındaki sübjektif neyi nasıl çerçevelemiş, ardından nereye nasıl yerleştirmiş? Şimdi, bu üçüzlü sacayağı üstünden Yengeç Baladı’nı okumaya girişebiliriz. Levent Şentürk, sorun’dan örneğe yapı kurma sanatının bileşkenlerine bazan sıkı(laştırılmış), bazan uçarı bir yazıyla karşılık arıyor. YENGEÇ BALADI Kitabın gördüklerimize dönüp yeniden bakmayı sağlayan gücü ağır basıyor. n Levent Şentürk, tam anlamıyla bir polyglotte: 20 yılı aşkın bir süredir uzaktan ama yakından izlediğim üretimini bir kalıbın, dörtköşe bir kadrajın içine sığdırmak olanaksız: Yazı sanatı, yapı sanatı, bana kalır sa düpedüz Sanat Escher’in garip üçgenini çağrıştıran bir içiçe düzene zamanla oturdu ‘iş’inde: Yengeç Ba ladı, sürecin temel köşetaşlarından biri olarak ete kemiğe bürünmüş bir toplam. Bu ‘onüçüncü kitap’ yazıların derlenmesiyle oluşturulmuş olsa bile, Levent Şentürk KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 35 Ocak 2017 OKURLARA Turhan Günay için... S evgili Turhan’cığım çok özledik. Bu anlamsız ayrılık da neyin nesi böyle? Adana Kitap Fuarı geldi çattı. Bir kitap fuarının sensiz tadı mı olur? Akşam yorgunluğunu atmak için birkaç kadeh içip türküler söylemedikten sonra, ben öylesi fuara fuar mı derim! Yokluğunda bizim evdeki sazın boynu hepten büküldü. Akordu bozuk. Turhan Aga olmadan ben de çalmam diyor Semih Poroy. Haftaya da Adana’da buluşuyoruz. Bu yıl Demirtaş Ceyhun’un kitaplarını birkaç dost ile birlikte imzalayacağız. Ayrıca ben üç yıl önce birlikte yaşadığımız o güzel ama hüzünlü Adana’yı anımsayacağım. Hani sen, ben, Semih Poroy ve Kenan Kocatürk’le birlikte önce Yaşar Kemal’in köyü Hemite’yi ziyaret etmiştik. Yaşar Abi de hayattaydı o sıralar. Sonra Kastabala’yı gezmiş, ardından Karatepe’ye Halet Abla’yı anma törenine katılmıştık. Arkasından Osmaniye’de bizim evdeki dost meclisinde, sazlar çalıp türküler söylemiştik. Çok gülmüş çok eğlenmiştik. Bu kez sensiz öyle olmayacak Adana. Dost sofralarının can dostu, karıncayı incitmeyen güzel insana, mahpusluk hiç yakışmıyor. Ayrıca güzel dostlarımız Musa’ya, Akın’a ve diğerlerine de... Cuma yemeğinde hep seni arıyor gözlerimiz. Sensiz sana kadehler kaldırıyoruz. Ceren’i, Ağ Gelin’i söyledik bu hafta, Bey Mail’i sana bıraktık. Hatta; “Yetiş imdadıma Hazreti İsa” türküsünü de. Sen çok seversin ya... Öğrendik ki saz almıyorlarmış içeri. Olsun varsın, biz de tüm Cumacılar olarak onun yerine kucak dolusu sevgi ve selamlar gönderiyoruz size. Ve sevgiyle kalın, tez zamanda sevgiyle gelin diyoruz. Arif Keskiner [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle