Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Hava yumuşadı ve ılıdı o yürüdükçe’ 1404. sayımızda bir bölümüne yer verdiğimiz Carol Ann Duffy şiirlerine devam ediyoruz. CAROL ANN DUFFY/ ŞİİRLER/ ÇEVİREN: YELİZ ALTUNEL SÖZCÜKLER VE AÇIK GECE bu açık gecenin öbür ucunda bir yerde ve aramızdaki mesafe… seni düşünüyorum. oda yavaşça uzaklaşıyor aydan. bu sevindirici… yoksa üzücü mü demeliyim? bir ara senin duyamayacağın biçimde arzunun imkânsız şarkısını söylüyorum. La lala la. görüyor musun? gözlerimi kapatıyorum ve sana ulaşmak için aşmam gereken karanlık tepeleri düşlüyorum çünkü sana âşığım ve durum böyle… yani; sözcüklerle durum böyle. DEMETER yaşadığım yer – kış ve katı toprak. soğuk taş odamda oturdum sert sözcükler seçerken, granit, çakmaktaşı, buzu kırmak için. yaralı kalbim – denedim ama sekti, yassı, donmuş gölün üzerinde. çok uzun bir yoldan geldi, ama onu gördüm sonunda, yürüyordu, kızım, yavrum tarlaların öte yanında, çıplak ayaklarıyla, ilkbaharın bütün çiçeklerini getiriyordu annesinin evine, yemin ederim ki hava yumuşadı ve ılıdı o yürüdükçe, mavi gökyüzü gülümsüyor, tam zamanında, yeni bir ayın küçük utangaç ağzıyla. ÇOCUKLUĞUNU İYİ HATIRLIYORUZ kimse incitmedi seni. kimse ışıkları kapatmadı ve başkasıyla tartışmadı gece boyunca. çayırlardaki o kötü adam yalnızca izlediğin bir filmdi. kimse kapıyı kilitlemedi. sorularının hepsi yanıtlandı. hayır. o olmadı. şarkı söyleyemedin hem, pek önemsemedin. o an bir lekedir, kömür ateşinde ölümüne kendine gülen bir çizgi roman. herkesin tahmini. kimse zorlamadı seni. o gün gitmeyi istedin. yalvardın. elbiseni sen seçtin. fotoğraflar burada, kendine bak. hepimize bak, gülümsüyoruz ve el sallıyoruz, daha gençtik. her şey kafanın içinde. hatırladıkların gördüklerindi. gerçekleri biz biliyoruz. kontrol bizdeydi. çocukluğunun gizli polisleri senden yaşlıydı; akıllıydı ve büyüktü senden. geri çağır seslerini. Güm. Güm. Güm. kimse seni uzaklara göndermedi. seviyor gibi göründüğün insanlarla fazladan bir tatildi. katılardı, korkacak bir şey yoktu. gözyaşlarıyla sonlandıysa suçlu sensin başkası değil. şimdi ne önemi var? hayır, hayır, kimse ruhunda günah izleri bırakmadı ve seni cehenneme hazırlamadı. sevildin. daima. en iyisini yaptık. çocukluğunu iyi hatırlıyoruz. HIRSIZLIK şimdiye kadar çaldığım en sıra dışı şey? bir kardan adam. gece yarısıydı. muhteşem görünüyordu. uzun, beyaz bir dilsiz kış ay’ının altında. istedim onu. bir dost, beynimdeki buz parçası kadar donuk düşünceli. kafasıyla başladım. pes etmektense, istediğini alamamaktansa ölü olması daha iyiydi. bir ton ağırlığında; gövdesi, kaskatı buz, göğsüme bastırdım. çocukların sabahları ağladığını bilen şiddetli bir ürperti midemi delip geçiyordu. hayat zor. bazen ihtiyacım olmayan şeyleri çalarım. hiçbir yere varmayan araba gezintilerine çıkarım. yalnızca bakmak için evlere girerim. pasaklı bir hayaletim, dağıtırım, belki bir fotoğraf makinesi aşırırım. kapı tokmağını çeviren eldivenli elimi izlerim. bir yabancının yatak odası. aynalar. iç çekerim böyle aah. zaman aldı. bahçede yeniden kurduğumda onu, aynı değildi artık. koştum ve tekmeledim. tekrar. tekrar. paramparça oldu nefesim. aptallaşmıştı. sonra kar kümelerinin arasında duruyordum yalnız, dünyadan bıkmış. can sıkıntısı. çoğu kez o kadar sıkılırım ki kendimi yiyebilirim. bir defasında, bir gitar yürüttüm ve çalmayı öğrenebileceğimi düşündüm. Shakespeare’in bir büstünü çaldım bir ara, kırbaçladım onu ama en tuhafı kardan adamdı. söylediklerimin bir kelimesini dahi anlamıyorsunuz, değil mi? KItap 1926 Ocak 2017 Erich Fromm’dan Hayatın Anlamı ve Yaşama Sanatı Üzerine Bir Başyapıt Olma sanatını öğrenmedeki en önemli adım, yüksek bilinç kapasitemizi ve zihin söz konusu olduğunda eleştirel ve sorgulayıcı düşünme yetimizi güçlendirmektir. Bu esasen zekâ, eğitim veya yaş meselesi değil, karakter meselesidir; özellikle de insanın önceden başardığı, her nevi puttan ve akıldışı otoriteden şahsen bağımsız kalması meselesidir. OLMA SANATI OTOANALİZ, ÖZFARKINDALIK VE MEDİTASYON ÜZERİNE Erich Fromm Çeviren: Orhan Düz 176 sayfa Emelleri için her şeyi alet olarak kullanabilen insan makinenin ve mekanizmin ne manaya geldiğini ancak kendisinin de alet olarak kullanılmaktan muaf olamayacağını gördüğünde fark etti. Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği bizi makinelerin ellerinde birer makineye dönüşmeden bütün derinliği ve ciddiyetiyle düşünmeye davet ediyor. HEIDEGGER: TEKNOLOJİ VE İNSANLIĞIN GELECEĞİ Derleyen ve çeviren: Ahmet Aydoğan 232 sayfa CEMAATLER GÜVENLİ OLMAYAN BİR DÜNYADA GÜVENLİK ARAYIŞI Zygmunt Bauman • Çeviren: Nurdan Soysal • 168 sayfa AYDINLANMA FELSEFESİ Ahmet Cevizci • 600 sayfa internet satış: www.saykitap.com Tel.: (0212) 512 21 58 • eposta: dagitim@saykitap.com www.facebook.com/sayyayinlari www.twitter.com/sayyayinlari www.instagram.com/sayyayincilik