Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BUGÜNLERİ DAHA İYİ ANLAYABİLMEK İÇİN Tehlike altında gazetecilik... “Tehlike Altında Gazetecilik” adlı çalışmada, kendi alanlarında uzman on yazar demokratik toplumlarda gazeteciliğin işlevlerini ele alıyor. Yazarlar aynı zamanda ‘elverişli ortam’ kavramının anlamını; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü için gerekli zemin üzerinde tartışarak açıklarken gazeteciliğin bu üç temelle arasındaki sıkı bağı irdeliyor. niyazi dalyancı Y azının başlığı son günlerde dilimize pelesenk olan klişelerden değil; Avrupa Konseyi desteği ile çıkan bir kitabın adı. Birkaç kez Türkiye’ye gelen, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks kitabın önsözünde şöyle diyor: “Son yıllarda medyadaki çalışma koşullarında git gide bir gerileme olduğunu gözlemliyorum, pek çok muhabirin, foto muhabirinin ve kameramanın öldürüldüğü, yaralandığı, tutuklandığı, kaçırıldığı, tehdit veya dava edildiği 2014’te bu gerileyiş bariz bir biçimde hızlandı(...) Medya özgürlüğü siyasi gerilimlerin ve silahlı çatışmaların da kurbanı oluyor, medya kanalları birçok zaman propaganda aracı haline gelmek veya kepenk kapatmak zorunda kalıyor. Birçok Avrupa ülkesinde tartışma konusu olan yeni terörle mücadele yasaları, medyanın usulsüz biçimde daha çok devlet denetimine sokulması ve gazetecilere haber kaynakları üzerinden baskıların artırılması riski taşıyor.” Komiserin 2014’te kaleme aldığı, kötüye gidişe işaret eden bu görüşlerinin bugün daha da isabetli olduğu meydanda. Kitap, tümü de kendi alanlarında uz manlardan oluşan yazarların ayrı ayrı katkıda bulundukları dokuz bölümden oluşuyor. Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın ortak makalesi “Türkiye’de Muhalif Düşüncenin Susturulması ve İfade Özgürlüğü” konulu bölüme daha sonra değineceğiz. SÖZLEŞME VE HÜKÜMLER İlk dört bölüm ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gazetecilik faaliyetlerini güvence altına alma konusundaki içtihatlarını çeşitli davalardan örnekler vererek sıralıyor. Amsterdam Üniversitesi’nden Tarlach McGonagle makalesinde, AİHM’in üye devletleri ifade özgürlüğü konusunda “pozitif yükümlülük” altına soktuğunu vurguluyor. Bu kavramı AİHM’in Hrant Dink/ Türkiye davasında verdiği kararın 137. bendini alıntılayarak açıklıyor: “Devletler, yazarlar ve gazetecilerin etkili bir biçimde korunması için bir sistem inşa ederken ilgili herkesin kamusal tartışmalara katılmasına olanak sağlayarak görüşlerini ve düşüncelerini, resmî makamlar veya kamuoyunun önemli bir kesimi tarafından savunulan görüşlere ters olsa, bu kesimler açısından şok edici veya rahatsızlık uyandırıcı nitelik taşısa dahi, korku duymaksızın ifade edebilmelerine elve Medya özgürlüğü siyasi gerilimlerin ve silahlı çatışmaların da kurbanı oluyor, medya kanalları propaganda aracı haline gelmek veya kepenk kapatmak zorunda kalıyor. rişli bir ortam yaratmalıdır.” Kitabın ikinci bölümünde gazetecilerin insan hakları konusunda AİHM ve UNESCO gibi uluslararası kuruluşların almış olduğu kararlar ve uygulanmasını talep ettikği kurallar örnekleriyle anlatılıyor. Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Başak Çalı ise üçüncü bölümde can alıcı bir soru soruyor: “AİHM’in ihlalleri telâfi içtihadı medya özgürlüğünün korunmasına yeterince katkıda bulunuyor mu?” Kâğıt üstünde gazetecilere tanınan geniş özgürlükler ve güvencelere karşın, Prof. Çalı’nın bu soruya verdiği yanıt olumsuz: “Mahkeme, kararlarında bir devletin Sözleşme’yi (Avrupa İnsan Hakları SözleşmesiAİHS) neden ihlâl etmiş olduğunu açıklamakta ancak (i) bu ihlâlin her açıdan nasıl giderileceğine veya (ii) bir devletin gelecekte bu ihlâlleri tekrarlamasını önlemek adına hangi tedbirleri alması gerektiğine dair bir rehberlik sunmamaktadır.” Prof. Çalı, AİHM’nin bu konularda topu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne attığını belirterek AİHS’nin standartlarının üye ülkelerde iç hukuk içtihatlarınca büyük ölçüde benimsenmemiş olduğuna işaret ediyor. BİR BAŞVURU KİTABI Dördüncü bölümde Belçika’da Ghent Üniversitesi’nin ordinaryüs profesörlerinden Dirk Voorhoof, gazetecilerin haber kaynaklarına ve resmî makamların elindeki belgelere ulaşmasını güvence altına alan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. Madde’sinin hükümlerine dayanan haklarına değiniyor. AİHM Büyük Daire’nin 2008’de aldığı bir karara değinen Prof. Voorhoof, bu kararın bilgi sızdıranları (kitapta buna bilgi uçuranlar deniyor) bile koruduğunu vurguluyor. Büyük Daire’nin aldığı kararda şöyle deniyor: “Kamu yararına dönük tehditlere veya zararlara dair bilgileri ihbar veya ifşa eden kişiler (bilgi uçuranlar), şeffaflığın ve demokratik hesap verebilirliğin güçlendirilmesine katkı sağlayabilmektedir.” Prof. Voorhoof, “Ancak” diyor, “mahkeme, başta yetkililerin elindeki belgelere erişim hakkı olmak üzere bilgiye erişim hakkını tanımak ve bu hakkı AİHS 10. Madde kapsamında icraya konabilir bir hak kılmak konusunda oldukça çekimser davranmıştır.” Viyana Üniversitesi’nden Katharine Sarikakis’in kaleme aldığı altıncı bölümde, Kamu Medya Hizmeti (KMH) sektörünün son yıllarda politik ve ekonomik koşullar nedeniyle kamuoyunu tarafsız bir biçimde aydınlatma konusundaki demokratik işlevini yerine getiremediği belirtiliyor. Kitap ayrıca gazetecilik ahlakına ve gazeteciliğin internet sınavına ilişkin bölümleri de içeriyor.Başa dönersek, Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak tarafından yazılan Türkiye bölümünün başlangıç ve sonuç cümlelerini vermekle yetinelim. Zaten aradaki bölümü ve örnekleri hep biliyoruz. Türkiye’de muhalif düşüncenin susturulması bölümü şu cümle ile başlıyor: “Türkiye, sansür ve ifadenin suç sayılması konusunda, geleneksel medyanın ötesine geçen ve 2007’den bu yana internet ve sosyal medya platformlarını da kapsayan çok eski bir tarihe sahiptir.” Sonuçta ise “Türkiye medya ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda Avrupa Konseyi’nin en kısıtlayıcı üye devletlerinden biri olagelmiştir... Bu denetim ve sansür mekanizması üzerine George Orwell’in kurguladığı tarzda bir gözetleme toplumunun temelleri atılarak Türkiye’nin Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi gibi bölgesel kuruluşlarca getirilen standartlardan uzağa itilmesi söz konusu olabilir” deniyor. Tehlike Altında Gazetecilik, içerdiği çok sayıda dava örneği ve temel belgeler açısından gazeteciler ve akademisyenler için değerli bir başvuru kitabı. n Tehlike Altında Gazetecilik / Derleyen: Onur Andreotti / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları / 360 s. 18 26 Ocak 2017 KItap