27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> enstitülerine bu yönde listeyi uzatmak pekâlâ olanaklı. İşte C.Güner Omay’ın kaleme aldığı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e / Ağın’da Eğitim ve Öncüleri (Bilimsel ve Teknik Araştırma Vakfı [BİTAV: 312.2290165], 2015) adlı kitap küçük bir örnekçe bağlamında büyük önem taşıyor. Yine aynı yazarın Prof.Dr. Selim O.Selam editörlüğünde yayımladığı Ağınlı 4 Tiyatro Ustası (BİTAV, 2016) ise, cumhuriyetin eğitimekin devrimiyle ortaya koyduğu başarının alçakgönüllü belgeleri, ötesinde kanıtı halinde önümüze geliyor görece. Kimler mi Ağınlı dört tiyatro ustası, sayalım: Nihat Asyalı, Yılmaz Onay, Nurhan Karadağ, Rüştü Asyalı… Omay’ın yapıtına, “Ağın’ın Altın Madeni” başlığı ile bir “Sunum” yazan Özdemir Nutku, bir ortak özellik olarak “ebedi öğrenci”lik vurgusu getiriyor satırlarında. Omay, ayrıca İlhan Selçuk’un, Cumhuriyet’te “Ağın Neresi?” adlı yazısını (27 Ocak 1998) kopyalayıp aktarırken, “Kızların okutulması bakımından… Türkiye’nin önde gelen ilçelerinden biri” olan Ağın’dan “dört tiyatro ustasının çıkmasının bir rastlantı olmadığını” dile getiriyor böylece. Türk tiyatrosunun dönüştürümünde önemli roller üstlenen dörtlünün 1950’lerden 60’lara uzanan, 60’lar boyunca yoğun biçimde süren çabalarının, 1970’lere, daha da ötelerine uzanarak, özellikle Yılmaz OnayNurhan Karadağ ikilisi odağında hem yan yana duran, hem de farklı bireşimlere dayalı çözümler getiren kavrayışlarının ise bir biçimde “okul”a dönüştüğü savlanabilir. Bu arada Nihat Asyalı’nın, tiyatro sanatında şiirin yerini vurgulayıp bunu âdeta kuramsal temele bağlayışının altını da çizmek gerekiyor. Bu etkimelerin günümüzde bir biçimde konumunu hâlâ koruyor olması, bunun nasıl geniş bir alana yayıldığını gösteriyor aynı zamanda. Ne yazık ki dörtlüden yitirdiğimiz ikisi, Nihat Asyalı ile Nurhan Karadağ, tiyatrolarımızın mevsim başındaki perde açılışına tanıklık yapamayacak. Ama onların ardılları bu coşkuyu bir kez daha yaşayıp yayacak… AMELELER DE TİYATRO YAPAR Büyük kuramcıeylemci Jerzy Grotowski’nin, yaklaşık yarım yüzyıl önce “Yoksul Bir Tiyatroya Doğru” başlığıyla seslendirdiği manifestosu, tiyatro sanatının zorunlu dayanağı oyuncuseyirci olgusu üzerinde durarak oyuncu için yeni açılımlar getirirken bu kavrayışın, gerek geleneksel tiyatromuzla gerekse Batı temelli modern tiyatromuzla bir biçimde örtüşmeler sergilediği öne sürülebilir bana göre. Türkçede daha önce yayımlananlar yanında, Grotowski metinleriyle birlikte bu teknik üzerine farklı yazarlarca kaleme alınmış yazıların toplandığı, “Önsöz”ü Peter Brook imzasını taşıyan Yoksul Bir Tiyatroya Doğru (Çev.: Osman Akınhay, Agora, 2016) adlı kitaptan da bu yönde yararlanmak olanaklı… Eugenio Barba’nın “Tiyatronun Yeni ‘Ahit’i” olarak yorumladığı manifesto ile gelen yeni oyunculuk kavrayışı, Brook’un deyişiyle “oyunculuğun doğasını, oyunculuk fenomenini, anlamını, zihinselfizikselcoşkusal süreçlerinin doğası ve bilimini” ortaya koyarken, Stanislavski’den beri hiç kimse bunu, Grotowski kadar “bu ölçüde derinlemesine ve eksiksiz olarak” dile getirmiş değil. Eren Buğlalılar’ın, âdeta Grotowski’ye nazire bağlamında fantezi olarak alınabilecek Kadife Koltuktan Amele Pazarına / Türkiye’de Politik Tiyatro 19601972 (Tavır, 2014) başlıklı çalışması ise yoksul kesim, daha açığı işçi sınıfı ile emekçi kesimler için yapılmış, özellikle Devrim İçin Hareket Tiyatrosu özelinde bir deneyime yaslandırılarak yapılandırılıyor görece. Bununla harmanlanarak alınabilecek çalışmalarla birlikte geniş bir açılım getiren yapıt, sınıfsal açıdan söz konusu kesimlerin yapabileceği tiyatro için de alabildiğine yenilenmiş bir bakış yelpazesi sunuyor öte yandan. Herkesin tiyatro yapmaya dönük eğiliminin altında “oyun” olgusu yatıyor kuşkusuz. Hayata hazırlanma, güçlükler ya da düpedüz zor karşısında dikilerek bunu aşabilme, direnç kazanma, bunlarla örtüşür yönde kişilik oluşması türü edimler de oyun olgusunun birer kazanımı bağlamında alınabilir. Sıra, insanın kutsal çabası, kişiliğinin aynası oyuna geldiğine, tiyatro mevsimiyle birlikte okullar da açıldığına göre teknik olarak eğitim süreçlerinde kullanılabilecek drama ile yaratıcı drama üzerinde durulabilir bu arada. İşte Bülent Sezgin’in “Kuram ve Uygulama” bağlamında konuya bakan OyunTiyatroDrama İlişkisi’nden (bgst, 2015) özellikle yararlanılabilir. ŞİMDİ OYNAMAK ZAMANI Demek şimdi oyun zamanı… Ağınlı dört ustadan Rüştü Asyalı’nın Enver Aysever’le yaptığı söyleşideki sözleriyle noktalayalım o halde gelin yazıyı: “Benim için hayatımın en önemli günlerinden biri, 11 Nisan 1930 Cuma akşamıdır. (…) Muhsin Ertuğrul ve ekibi, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’ün ve arkadaşlarının huzurunda bir oyun sergiler. Atatürk çok duygulanır ve der ki ‘Ben Sofya’da ateşemiliterken Bulgarların sanat yapıtlarını gıpta ile seyrederdim. Ben de ülkemde bir gün sanat eserleri seyredebilecek miyim? (…) Hep bunun özlemini çekerdim. Muhsin Bey, siz bana bugün bu hazzı tattırdınız, size teşekkür ederim. Şimdi de Cumhurbaşkanı olarak soruyorum, benden bir dileğiniz var mı? Muhsin Bey ve ekibi, o günkü genç cumhuriyetin elverişsiz koşulları içinde, parasal ve bedensel sağlıkları da bozuk olarak kendi çaplarında tiyatro yapmaktaydılar. Bu soru karşısında Muhsin Bey çekineçekine ‘Bir tiyatro mektebi dileriz Paşam’ der.” (Genç cumhuriyet kolları sıvayacaktır hemen.) “Ayrıca o gece Atatürk sanata ve sanatçıya bakışını (…) şu ünlü özdeyişiyle dile getirir: ‘Efendiler, hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz hatta Cumhurreisi olabilirsiniz; ama sanatçı olamazsınız, hayatlarını bu büyük sanata vakfeden bu çocukları sevelim’”. (Omay, 2016, 71) Yukarıdaki alıntının ardından bu mevsimin tiyatrolara seslenişini, hadi hep birlikte Mustafa Kemal’le yapalım: “Perde!” n KItap 29 Eylül 2016 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle