Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
156 ‘Büleha, eblehin çoğuludur efendim’ “Tahsin Yücel’in anısına” 3851 Türkiye’de “221B” adıyla polisiye bir dergi çıkmaya başladı, uzun ömürler dilerim. 09.01.2016 tarihli Hürriyet’te, derginin yayıncısı Hüseyin Çukur ile Yayın Kurulu’ndan üstat Erol Üyepazarcı ve Ahmet Ümit ile bir söyleşi vardı. Söyleşinin son sorusu, “İleri seviye bir polisiye okuruna öneriniz nedir”e yanıtlar şöyleydi: A.Ü.: Patricia Cornwell. E.Ü.: Ben de burada önereceğim Georges Simenon’u. Novella’nın Balzac’ıdır. Bir de Patricia Highsmith. H.Ç.: Michael Dibdin. İtalya’da yaşayan bir İngiliz. 11 romanda 90’ların İtalyası’nı anlatır… 3852 Bir kadim polisiye okuru ve arşivcisi olarak işbu yanıtlara itiraz ve katkılarım olabilir mi? i) Patricia Cornwell tipik bir Bestseller’dır, kitapları 100 milyonun üstünde satmıştır. Biraz ciddiye alınacak tek yapıtı, “Portrait Of A Killer: Jack the RipperCase Closed”tur. 2002 ürünü kitap onun araştırmalarına dayanır; Cornwell’e göre Karındeşen Jack nam seri katil, aslında ünlü İngiliz ressam Walter Sickert’tır (18601942). Oysa 1976 ve 1990’da yazılan iki araştırma kitabında da Walter Sickert’a benzer suçlamalar getirildi; Cornwell bu iki kitabı görmezlikten geldiği için eleştirilmişti. ii) Michael Dibdin ve Patricia Highsmith seçimlerine katılırım. Listeye Cornell Woolrich, Jim Thompson ve P. D. James eklenmelidir. iii) Michael Dibdin heyhat İtalya’da yaşamamaktadır! Michael Dibdin (doğ. 1947), 2007’de ABD’de ölmüştür. (Mefisto işinizi rast getire…) 3853 Bir edebi tür olarak “polisiye” denilince akla, kahramanı veya antikahramanı polis veya dedektif olan yapıtlar gelir. (Z)aman içinde oyunun kuralları değişmiş, o tür romanlara değişik karakterler hükmeder olmuştur. AngloAmerikan ülkelerde olduğu gibi bu türe “gizem edebiyatı” (mystery/thriller) denmesi daha doğrudur. (Daha önce de yazdığımı anımsıyorum, Fransa’da ilk polisiye yazarlarına “terörist” denirmiş.) Aklıma gelmişken bir yanlışa yeniden değinmeliyim. Son yıllarda edebiyat fakültelerinde, “Yaratıcı Yazarlık” diye dersler verilmeye başlandı. Dersin adından yola çıkarsak sanki katılımcıları yazarlar ve onlar, yaratıcı olmak üzere o dersi almaktalar. O dersin özgün adı “Creative Writing”dir, düzgün çeviriyle “Yaratıcı Yazma” anlamına gelir. 3854 “Polisiye öyküleri severek bir suç işliyorsak bunda Platon’un payını unutmamak gerekir.” John Carter, 1934. 3855 Gizem edebiyatının Nurullah Ataç’ı üstat E.Ü.’den 22.01.2014 günü aldığım epostadan bir kesit: “Bütün romanlarınızı ve Cumhuriyet’te çıkan yazılarınızı topladığınız kitaplarınızı okudum. Kitaplarınız benim tanımımla ‘lezzetli kitaplar’dır. Ben iki, üç kitabı bir arada okurum; okumam gereken bazı kitaplar vardır; bilgilenmem için gereklidirler ama takır, tukur yazılmışlardır; insan 20 sayfa okuduktan sonra yorulur, okuyamaz hâle gelir. İşte bu durumda ben ‘lezzetli kitaplar’ diye tanımladığım kitapları elime alır, onları okumaya başlarım; bu sıkı diyet verilen hastanın kaçamak kaymaklı ekmek kadayıfı yemesi gibi bana keyif verir; onun için azar azar okurum ve okumalarımı uzun zamana yayarım ve Osmanlıların dediği gibi ‘mütelezziz’ olurum. Son romanınızı da sadece 104 sayfa olmasına karşın bir haftada okudum ve bütün kitaplarınız gibi büyük keyif aldım. Çok işlek bir kaleminiz, mükemmel bir kurgunuz ve üstelik Türk entelejiyasında ender rastlanan bir kültür birikiminiz var. Türk romancıları arasında çok az rastlanan ironi yeteneği de sizde çok yüksek. Ömer Koç Tahsin Yücel Lütfen tebriklerimi kabul buyurun ve lezzetli eserlerinizi vermeye devam edin. Kendi tapınaklarını kendileri inşa eden edebiyat kliğinin sizi görmeme ısrarlarına ise hiç önem vermeyin. Rahmetli hocam Reşat Ekrem Koçu bu durumdaki zevatı ‘bülehâyı ümmet’ diye tanımlardı. Büleha, eblehin çoğuludur efendim.” 3856 Adı güzel ve imzalı diye aldığım iki kitap: i) John Osborne’dan “A Place Calling Itself Rome” (Kendisine Roma Diyen Bir Yer), ii) Arnold Wesker’den “Six Sundays In January” (Ocak Ayında Altı Pazar Günü). 3857 Küresel kültürazzi: Bir doktorun ifadesine göre Einstein (18791955) frenginin azdırdığı abdominal anevrizmadan ölmüş. / Galileo, İnuta (uda benzeyen bir çalgı) çalardı. / Nicos Kazancakis, Kutsal Athos Dağında iki yıl kendisini (din)ledi. / Şair ve yazar Oliver Goldsmith (17301774) kısa bir süre Londra’da doktorluk yaptı. Bir yakın arkadaşı, “Lütfen yalnızca düşman bellediklerine reçete yaz” diyecekti. / Onurlu yazar Bertrand Russell’a otuz yaşından önce yüklü bir miras kaldı. Tümünü dağıtıp kendi kazandıklarıyla geçinmeye çalıştı. / Filozof Ludwig Wittgenstein (18891951) uzun süre İngiltere’de kalıp Cambridge Üniversitesi’nde hocalık yapmasına rağmen en kolay ve sık kullanılan sözcükleri yanlış yazardı (örneğin: realy, affraid, cann’t…) / Charles Dickens eleştirmenlere “bit”, D.H. Lawrence “domuz” derdi. / Büyük Gregor, istememesine rağmen papa seçildi. Vatikan’a itilip kakılarak zorla götürüldü. / Büyük romancı Proust’a, “Küçük Marcel” derlerdi. / T. S. Eliot’un bunalımlı ilk eşi Vivien, yattığı çarşafları kendisi yıkardı; bir oteldeyken bile… 3858 Bir öneri: “İÖ” için “İsa’dan Önce”, “İS” için “İsa’dan Sonra” deniliyor ya; “İnternet’ten Önce” ve “İnternet’ten Sonra” diyerek durumu güncelleştirsek? 3859 “Sürgündeki Rüzgâr”danŞeref Bilsel: karpuz çetesi Ne yana dönse karpuz kendi içine bakar yemyeşil çatlarcasına duruşu bundan Sular kararınca çocukları söndürüp karpuzu bıçakladılar geniş bir yaz çıkardılar bundan Kış gelmesin diye bıçağı tarlaya sapladılar toprağın uğultusu bundan 3860 TAHSİN YÜCEL (19332016); akademisyen, yazar, çevirmen ve estetti. O ciddi bir ustaydı! 2010’da yayımlanan son romanı “Sonuncu”nun başyapıtı olduğunu düşünürüm. Elimdeki 1996 ürünü “Vatandaş”ı Fethi Naci’ye, “Mübarek bir cuma günü sevgilerle” diyerek imzalamış. Kitabın son cümlesidir: “Boyun eğmeden savaşacağım böyle, böyle de öleceğim belki: elimde kalemim, tebeşirlerim, her yandan kapalılığıyla içten, herkese açıklığıyla dost bir yerde, adsızlıklarıyla büyük askerler gibi.” 3861 “Kitaplarımı seviyorum; bana güven hissi veriyorlar, dolu bir silah gibi.” Bibliyofil, küresel koleksiyoner Ömer Koç. 3862 Yalnızca novellalardan mürekkep bir kütüphane! 3863 Kitabevlerinin bir diğer sorunu da ortalıkta dolanan satış danışmanlarının, görevlerini kebapçı garsonları kadar ciddiye almamasıdır. 3864 “Damla Damla Günler – III”den – Adalet Ağaoğlu: 27 Şubat ’84 “Hava pırıl pırıl. Güneşli, İkinci cemre düşmüş. Telefonu kesmişler. “Niye?” diye sormayı gereksiz buluyorum: “Cemre düştü de ondan”, yanıtı alabilirim. Halim Ankara’ya gitti annesini görmeye. Üç Beş Kişi nihayet çıktı. Memlekette köy nasıl kasabalaşıyorsa İstanbul başta, öteki taşra kentleri de öyle kasabalaşıyor. Türkiye kasabası. Halit Ziya da Yakup Kadri de romanlarını yazarken kentin kendisiyle hesaplaşıyorlardı. Giden kentle gelen kent arasında değişimleri DoğuBatı kalıplarına oturtuyor, işleri bitiyor. Bunu en iyi yapan da Peyami Safa’dır Fatih Harbiye romanıyla… Nâzım Hikmet’le takıştılar diye adını anan olmuyor. Bizim coğrafyamız: Köyle kent arası. Ne köy ne kent. İkisi arası; ortalama. Memleket büyük kasaba. Ortalama hayatlar…” 4 Temmuz ‘84 “Dün edebiyat eleştirileri ciddiye alınırdı. Bugün ‘ortak telaş’ta bile anlaşma yok. 11 Ağustos ‘84 “Tolstoy okuyorum. Diriliş. Yazık ki ya da iyi ki artık böyle romanlar yazmanın anlamı yok. Yazılmayacak! (Bu hikmetim “Bizde bir tek Dostoyevski çıkmadı”, diye yazan F. Naci’ye taş olsun.) 01 Ekim ‘89, Prag “Mihmandarımız Sonia’ya soracak oldum: “Kafka’yı sever misiniz?” Şaşkın şaşkın: “Kim dediniz?” diyor. “İşte ünlü Çek yazarınız Kafka…” Yanıt: “Kafka’yı sevip sevmediğimi nereden bilebilirim? Okumadım. Okulda bize adını bile anmadılar. Yasaktı.” 3865 “Bulanık Defterler”den – Hilmi Yavuz, 2005: >> 8 7 Nisan 2016 KITAP