17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gencin yaşlısı Başlangıçta, genç yazar ya da yazar adayının, mıknatıslı çekim alanına girdiği “model”leri olur. Çoğu geçmişin, artık hayatta olmayan, yapıtları ortaya çıkmış figürleridir bunlar; birazı, kendi dilinin edebiyatından, birazı yabancı edebiyatlardan “usta”lar. Yaşayan örnekler de devreye girmekte gecikmez. P aul Nizon’un önce “atölye güncesi” Paltonun Tersyüzü’nde (Ocak 1981), sonra “düz günce”si Kovuşturucunun Defterleri’nde (6 Nisan 1991), ikincisi ölüm haberini alması üzerine, Max Frisch hak kında yazdıklarını bir hafta arayla okudum, ruhumun dibinde bir sıkışma oluştu. Bir yazar olarak ayrı, bir “yazar figürü” olarak apayrı, Nizon’la ilgili düşüncelerimi yaza cağımburada, olgun yazargenç yazar ilişkisi bağlamında büsbütün öznel bir de ğerlendirmeye yönelmek istiyorum. Çift kutuplu, karmaşık örgülü, kuralsız bir ilişki türünden söz ettiğimin farkında yım. Gözlemlerim, bir ölçüde deneyimim var bu konuda; bir de, edebiyat tarihi ta bakaları arasından, uzaktan okuyabildiğim “çift”ler üzerinden edinilmiş bir tanışıklık cephesi söz konusu: Ne bileyim, Mallarmé ve Valéry, Pound ve Zukofsky, Blok ve Biely türünden çok sayıda örnek. Başlangıçta, genç yazar ya da yazar adayının, mıknatıslı çekim alanına girdiği “model”leri olur. Çoğu geçmişin, artık hayatta olmayan, yapıtları ortaya çıkmış figürleridir bunlar; birazı, kendi dilinin ede biyatından, birazı yabancı edebiyatlardan “usta”lar. Yaşayan örnekler de devreye girmekte gecikmez: Yabancı olanlarıyla karşılaşmak, ilişki kurmak sıra dışı sayıla bilecek durumlardandır, genç yazar ister istemez erişim olasılığını yerli yazarlar üzerinden yoklar. Bir noktada, çe şitli nedenlerle çekim alanına girdiği yerli olgun yazar(lar)a ulaşır, söz konusu ilişki o zaman başlar. Bir yazarın tam hangi aşamada, yaşta “genç yazar” tanımından kop tuğu, kendi etrafında bir çekim alanı oluşturmaya koyulduğu, “olgun yazar” sayıldığı konusunda kesin ölçütler koyulamaz. Cemal Süreya ‘Olduğunda olur’ diyerek kestirip atmak en doğrusu, geri kalanı göreceliğin kap samına girer: Cemal Süreya öldüğünde, Dağlarca’nın gözünde hâlâ “genç”ti. Genç yazar, olgun yazarın kapısını bir tür kılavuzluk beklentisi içinde çalar genel Paul Nizon likle. Yol gösterilmesine, öğrenmeye, so rularının ve şüphelerinin karşılığını bulma işin içindedir. Ezici oranda eril bir bağlantı ya, onaylanmaya, bir de kendisine “arka” formatı göze çarpar; iki kadın yazar arasın çıkmasına gereksinmesi olur sırayla. da (bugüne dek) az, bir erkek ile bir kadın Olgun yazar, kapısını çalan yetenekli ya arasında azın azı rastlanan köprü. zar adayları, yolun başındaki genç yazarlar Hiyerarşik ilişkinin merkez kavramı: Yet karşısında kayıtsız kalmaz çoğunlukla: Bir ke. Otoriter karakter belirgin olmasa bile, bakıma ‘durum’unun onaylandığını kanıt otorite çerçevesi sabit kalır. Kapısını genç layan gönendirici işaretlerdir. Zaman ve yazarın çaldığı, yanına sokulmak istediği enerji ayırır seçtiklerine, ellerinden tutar, olgun yazar yer’ine bir dizi estetik etik de inandıklarına destek vermeye çalışır gücü ğer üzerinden savaşarak, savaşım vererek oranında. varmıştır hemen hep. Bu donanımla dur Kaba hatlarıyla böyle konumlandırılabi maktadır. Akıllı olanları kafaya kakmaz, gö lecek ilişki, ince hatlara yöneldikçe ciddi rülmesini bekler, görmek istemeyeni uzak ayrışmalar ortaya koyacaktır. Orada, “ka laştırmakla yetinir. Akıllı genç yazar kabul rakter” türleri belirleyici olur. Olgun yazarın etmiştir, saygısını esirgemez, ezilmeye ya kendisini nasıl yerleştirdiğine bakmak naşmaz ama. Eşit olunamayacaktır, denk gerekir: Bilge, üstâd, şeyh, megalo figür, lik aranır. Partönerlik, eşlik kıl payı denge partöner, eş. Genç yazarın da: Hayran, arayışları ister. Şu var: İki taraf da yalnızca çömez, mürid, çırak, partöner, eş. akıllılardan oluşmuyorburnubüyüklükten İki ortak kategoriyi (partöner, eş) kenara yalakalığa, ezme güdüsünden hiçe sayma ayırıyorum: Yaş, deneyim ve birikim farkı bönlüğüne, kullanmadan küçük çıkarcılığa mahfuz, saygı esaslı bir denklik arayışıaz merdiven basamaklarla doludur. rastlanan, kalıcı bir ilişki biçimi. İyikötü bütün uğraş alanlarından repli Ötekilerde ana kıstas hiyerarşiktir: Kı kalarını seçebileceğimiz bu ilişki kipi üze dembaremrütbe üçgeni ağırlığını koyar. rinden pekâlâ bir Edebiyat Tarihi yazılabilir. ‘Haddini bilme’, gönüllü ya da dayatmaca, Sanat Tarihi de. Jean Clair, yaşlı Monet’nin genç Bonnard’ı, yaş lı Bonnard’ın genç Balthus’ü, yaşlı Balthus’ün genç Lucian Freud’u ziyaretlerini, o olağanüstü elverişleri yetkin cümlelerle ak tarır. Bu tarihlerin bir yakası şüphesiz çirkin liklerle, küçüklüklerle, kirli duygularla, yenik ego’ların sözüm ona öç alışları, intikam ve haset salgılarıyla örülmüştür Jean Clair Lucian Freud ama işin öbür yakası görkemlidir. n KITAP İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Can Dündar l Yayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 331 Mart 2016 OKURLARA Felâket çağından bir hikâye Y avuz Ekinci, yazarlığının on ikinci yılında yedinci kitabı “Günün Birinde” ile bu kez çok farklı dil ve anlatım yapısıyla okurlarıyla buluştu. Romanında felaket çağından bir hikâye anlatan Ekinci ile “Günün Birinde” merkezinden içinde yaşadığımız çağı ve masalları Sibel Oral konuştu. Julian Barnes, “Zamanın Gürültüsü”nde tek yönlü politik beslenmeden uzak durup ailesiyle, aşkları ve korkularıyla Dimitri Şostakoviç’in hayatını romanlaştırıyor. “Müzik, müziğe aittir” diyen bestecinin yaşamındaki kırılma anları da yine Barnes tarafından okura sunuluyor. Ali Bulunmaz değerlendirdi. “Ayyaş Buda”, kozmik şakacıya karşı atılan bir kahkaha, mistik bir kılavuz. Göktuğ Canbaba bu kitaptaki öykülerde, “kutsal” ve “sıradan” dünyalar arasında yeraltında adım atmaya başlayıp gerçeküstü bir yolda ilerliyor. “Ayyaş Buda”, sorularla dolu bir hayata karşı, başka hınzır sorular sorma peşinde. Eray Ak tanıtıyor kitabı. Karl Ove Knausgaard, “Kavgam”da bize öte dünyaya ait ipuçları sunarken Elena Ferrante “Napoli Romanları”nda paylaştığımız dünyanın onurunu ve somutluğunu veriyor. Yalnızlık ya da arkadaşlık, ruhanilik ya da maddesellik, görünmez olan yahut gözlerinin önündeki bilinmez dünya veya yaşadığımızdünya bunlar Knausgaard yahut Ferrante’yi tercih etmemizin ardındaki vaatlerin bir kısmıdır. Her iki yapıt üzerine bir karşılaştırmayı okuyacaksınız sayfalarımızda. Karşılaştırmayı Joshua Rothman yapıyor. Bol kitaplı günler... [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle