27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

JOHN BERGER’A ARMAĞAN: “GÖKYÜZÜ MAVİ SİYAH” John Berger 90 yaşında John Berger’ın toplu şiirlerini bir araya getiren “Gökyüzü Mavi Siyah”, tıpkı öbür kitapları gibi yurtsuzluğa, sömürüye, ezilmişliğe karşı bizi bu durumdaki insanlarla özdeşleşmeye, onlarla dayanışma içinde olmaya çağırıyor. cevat Çapan O layları sözcüklerle anlatmak o sözcüklerin duyulacağı ve anlattıkları olayların yargılanacağı umudunu da birlikte getirir. Tanrı tarafından ya da tarih tarafından yargılanacağı umudunu. Her iki durumda da yargı uzak gibi görünür. Oysa hemen yanı başımızda olan ve bazen yanlışlıkla yalnızca bir araç sanılan dil, kendisine şiirin seslenmesiyle, inatçı ve gizemli bir biçimde, yargısını verir. Bu yargı herhangi bir ahlak yasasından açıkça farklıdır, ama duydukları karşısında iyilik ve kötülük arasında önemli bir gösterge olur. Öyle ki şiir yoluyla dilin yalnızca bu ayrımı yapmak ve korumak için yaratıldığını görürüz. İşte bu yüzden, günümüzde zenginlerin haksız yere elde ettiklerini korumak için yaptıkları korkunç canavarlıklara karşı dünyada en kesin biçimde karşı duran güç şiirdir. İşte bu yüzden, fırınların saati aynı zamanda şiirin de saatidir.” John Berger, Türkçesi 1988’da yayımlanan Şiirin Saati kitabındaki aynı adlı denemesinde böyle tanımlıyordu şiirin önemini. Birkaç yıl önce Guardian gazetesinde yayımlanan bir yazısında ise, nerdeyse seksen yıldır yazı yazdığını açıklıyordu. Önce mektuplar, şiirler, konuşmalar, sonra da eleştirel denemeler, öyküler, senaryolar, romanlar, oyunlar yazarak geçen seksen yıl. Bu arada dünyanın birçok ülkesine yolculuklar yapmış, birçok uluslararası sanat ve kültür kurumlarında konferanslar vermiş, televizyon programları hazırlamış, ilginç bazı filmlerde oynamış çok yönlü bir insan. İYİMSERLİKTEN HAYAL KIRIKLIĞINA John Berger, Birinci Dünya Savaşı sona erdikten sekiz yıl sonra 5 Kasım 1926’da, Londra’da doğdu. İlk öğreniminden sonra St. Edward’s adlı özel bir okula gönderildi. Bu okulun katı disiplininden kaçarak küçük bir bursla Central School of Art’ta resim eğitimi almaya başladı. Askerlik görevini yaptığı Belfast’ta ilk kez işçi sınıfından insanlarla bir araya geldi. İki yıl sonra sanat eğitimini sürdürmek için bu kez Chelsea Art School’a geçti. 1945’te İşçi Partisi büyük bir çoğunlukla iktidara geldiğinde Berger 19 yaşındaydı. İktidar değişikliği ve refah devletinin temellerinin atılması ilk yıllarda Britanya’da sosyalist bir düzenin kurulacağı umuduyla belli bir iyimserlik havası yarattıysa da 1950’lerin ortasına doğru soğuk savaş koşullarının baskısıyla bu iyimserlik yerini hayal kırıklığına bıraktı. Meslek hayatına önce ressam ve eğitmen olarak başlamış olan Berger, 1952’de haftalık New Statesman and Nation dergisinde sanat eleştirileri yazmaya başladı. Düşünsel gelişiminde önce anarşist kaynaklardan yararlandı, daha sonra okulda tanıştığı genç komünist arkadaşları ve özellikle de Frederick Antal adlı Macar kökenli Marksist öğretmeninin etkisiyle estetik görüşünü belirleyen kaynaklara ulaştı. İki savaş arası İngiltere’de Lukacs, Frankfurt Okulu’ndan Benjamin, Adorno, Horkenheimer ve Marcuse gibi düşünürler yeni yeni tanınıyorlardı. Antal’ın Florentine Painting And Its Social Background ve Arnold Hauser’in Social History of Art (Sanatın Toplumsal Tarihi) kitapları İngiltere’de 1948 ve 1951’de yayımlandı. Sanatla toplumsal hayat arasındaki organik ilişkiyi öne çıkaran bu ve benzeri kaynaklar Berger gibi bir eleştirmenin öneminin sol çevrelerde daha iyi anlaşılmasını sağladıysa da, tutucu çevreler onun bu yaklaşımla yazdığı yazıları kaba siyasal propaganda olarak değerlendirdiler. 1950’ler, Britanya’da aynı zamanda tiyatroda John Osborne, John Arden, Ar nold Wesker; romanda Kingsley Amis, John Wain, John Brain; sinemada Lindsay Anderson, Karel Reisz ve “Özgür Sinema” akımının öbür yönetmenleri “Öfkeli Gençler” diye anılan yaratıcı bir kuşak olarak ortaya çıkmış ve İngiltere’de sanat ve kültür hayatına yeni bir canlılık getirmişti. İlk yıllarında sol bir hareketin özelliklerini taşıyan bu yazar ve sanatçıların bazıları 1960’larda düpedüz kurulu düzenin sözcüleri oldu. Berger ise gerek 1958’de yayımlanan A Painter of Our Time (Zamanımızın Bir Ressamı) romanı gerek 1960’da yayımlanan sanat denemelerini içeren Permanent Red kitabıyla Marksist bir yazar olmayı sürdürdü. Bu kitapları 1962’de Foot of Clive, 1964’te Corker’s Freedom romanları izledi. Berger, 1960’ların başında İsviçreli sinema yönetmeni Alain Tanner’in çağrısı üzerine Cenevre’ye giderek onun üç filminin senaryolarını yazdı. 1962’de de Fransız Alplerinde bir köye yerleşti. La Salamandre, Dünyanın Ortası ve 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus adlı bu senaryolardan sonra sırasıyla Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı (1965), A Fortunate Man (Talihli Bir Adam, 1967), Art and Revolution (Sanat ve Devrim, 1969) kitapları yayımlandı. Berger bu kitaplarında, bir yandan resim ve heykel sanatlarının toplumsal ve ekonomik koşullardan nasıl etkilendiğini araştırıyor, Talihli Bir Adam’da ise Jean Mohr’un fotoğraflarından da yararlanarak bir taşra doktorunun hayatını anlatırken bir insanın kendini başka insanların sağlık ve esenliğine nasıl adadığına tanıklık ediyordu. 1972’de G romanıyla “Booker” ödülünü alan Berger ödül töreninde 5 bin sterlinlik bu ödülün yarısını Karayiplerdeki Kara Panter adlı devrimci harekete bağışlayacağını, öbür yarısını da Avrupa’daki göçmen işçilerle ilgili kitabının hazırlanması için kullanacağını açıkladı. G, şaşırtıcı anlatım tekniğiyle birçok eleştirmenin saldırısına uğramasına karşın, kısa sürede uluslararası edebiyat dünyasında modern roman türünün bir başyapıtı olarak karşılandı. Özellikle resimde Braque, Picasso ve Gris gibi kübist sanatçıların gerçekliğe değişik bakış açılarından bakma yöntemi Berger’ın bu romanında yazı dili olarak uygulanıyor, ele alınan konunun daha eksiksiz bir bütünlükle yansıtılmasını sağlıyordu. İLETİŞİM ZENGİNLİĞİYLE ANLATMAK Bakmak, görmek, belki aynı zamanda dokunmak, işitmek için dinlemek, tatmak, koklamak, kısaca gerçekliği bütün karmaşıklığıyla anlamaya çalışmak... Berger’ı bir yazar, bir düşünür, bir sanatçı olarak tanımaya çalıştığımızda onun bütün varlığıyla böyle bir çaba içinde olduğunu görüyoruz. Önce resimle işe koyulduğu için gerçeklikle iletişim kurma çabası renklerle, çizgilerle başlamış olabilir. Bu yüzden 1972’de BBC’de yayına giren Ways of Seeing (Görme Biçimleri) adlı televizyon belgeseli ve daha sonra aynı adla yayımlanan kitabı uygarlık tarihinin yüzyıllardır öne çıkan sanat eserlerinin yirminci yüzyılın ikinci yarısında nasıl değerlendirilebileceğini araştırıyordu. Bir süre önce ünlü sanat tarihçisi Kenneth Clark’ın 11 ülkede 118 müze ve 18 kitaplığı gezerek kaydettiği sanat eserleriyle bu alandaki başyapıtları sergiliyordu. Bu eserler genellikle o müzelerde, kitaplıklarda ya da onlara sahip olan zenginlerin koleksiyonlarında görülebilirdi. Oysa Walter Benjamin’in “Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri” adlı denemesinden yola çıkan Berger, Kenneth Clark’ın seçkinci yaklaşımına karşı çıkarak böyle bir olanağın sözü edilen sanat eserlerinin biricikliğini yok ettiğini ileri sürüyordu. Sanat eserlerini görmek için artık müzelere gitmek gerekmiyordu. Daha önce Andre Malraux’nun Les Voix de Silence (Sessizliğin Sesleri) kitabında da belirttiği gibi müzelerin duvarları yıkılmış, değerli sanat eserleri herkesin erişebileceği kadar çok sayıda yeniden üretilme olanağına kavuşmuştu. Görme Biçimleri yayımlandıktan hemen sonra dünyanın birçok sanat okulunda ders kitabı olarak okutuldu. İletişim dünyasında çalışanlar için yeni ufuklar açtı. Berger böylece görme biçimlerinin iletişim zenginliğiyle anlatım yollarını da zenginleştirmiş oluyordu. Berger, 1975’te Avrupa’daki göçmen işçilerle ilgili araştırmasını, fotoğrafçı arkadaşı Jean Mohr’la birlikte hazırladığı Yedinci Adam kitabını yayımladı. Bu belgesel kitapta Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, İtalya, Portekiz gibi ülkelerden sanayileşmiş ülkelere gelen işçilerin yola çıkışları, geldikleri yerlerdeki yaşama ve çalışma koşulları ve bunlar arasında geri dönenler varsa, onların durumları ele alınıyordu. Yedinci Adam hem işçilerin geldiği ülkelerde hem de Avrupa’da bü >>yük bir ilgiyle karşılandı ve yılın kitabı seçildi. Türkçeye, Yunancaya, Arapçaya, İspanyolcaya ve Portekizceye çevrildi. 22 17 Kasım 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle