Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yavuz Özdem’den “Yaşlı Kitap” ‘Zamanı şiirle algılıyorum’ Yavuz Özdem’le yeni dizelerinden oluşan dökümü “Yaşlı Kitap” üzerine konuştuk. r Zehra BETÜL aşlı Kitap’ın, yayımlanma tarihi Ağustos 2014 ama içerik olarak oldukça “eski.” Kitap boyunca küçük anı taşlarıyla döşeli bir yolda ilerliyorsunuz. İlk şiir, kitaba adını veren “Yaşlı Kitap.” Orada dediğiniz gibi eğer bu kitabı “açarsam koyu gölgeler sinecek sanki ellerime” şeklinde bir korku yaşamadım ama bu şiir ile birlikte Güven Turan’ın 101 Bir Dize’sinden iki dize aklıma geliverdi hemen: “O eski havuza döndün işte; ne varsa geçmişten hepsi içinde” ve “ne mevsimler dönüyor geri ne gün ne gece; kesişmekte her şey/ sonsuz sarmalında doğanın, bizimle.” Ne mutlu, bir şiirimden, başka bir şiire (şiirlere) yol almanıza sevindiğimi söyleyebilirim ancak. “Yaşlı kitap” yedi bölümden oluşuyor. İlk bölümde ya da geçmişe yolculuğun başında diyelim, okuduğunuz ve etkilendiğiniz kitap ve yazar isimleri karşımıza çıkıyor. Yolculuk sırasında bu isimlerle ve okuduğunuz kitaplarla birlikte babanız, anneniz, kızlarınız, torununuzla da karşılaşıyoruz. Gerçek yaşamda da kitap okurken odaya babanızın girivermesi, annenizin sizi yemeğe çağırması, kızınızla küçük bir konuşma yapmanız gibi bir his bu. “Kitap okurken odaya babanızın girmesi, annenizin sizi yemeğe çağırması...” Ne kadar güzel betimlemeler bunlar, çok teşekkür ederim size. İçim ısındı. Bir şairle söyleşmenin sıcaklığı bu olsa gerek. Evet Yaşlı Kitap’ta sevdiğimiz yazarlardan, kızlarımız, oğullarımız ve torunlarımızdan oluşan bir evren var. Üstelik bu evrende herkes birbiriyle yaşıt, akran. Söz gelişi 1875 doğumlu Rilke de 1957 doğumlu Latife Tekin de 1988 doğumlu kızım da ben de aynı yaştayız.Ustamız Nâzım Hikmet. Bir yazısında, (1799 doğumlu) “Puşkin’le 1922 ortalarında Moskova’da tanıştım” demişti. İşte o “tanıştım” kelimesinden mülhem ben de kendi evrenimdeki yazarlarla, hatta kızlar, oğullar ve torunlarla yaşıtım diye düşünürüm öteden beri. Yaşlı Kitap’ta böyle bir sonuç da ortaya çıkmış oldu. Yani “kitapta yeri var desek” yalancı çıkmayız, çıkmam. onun da sizi şekillendirdiği, doğurduğu yönünde bir döngüye işaret ediyor. Ataerkil kodların hiçbir değişiklik göstermeden babadan oğula aktarıldığı, kadınların görmezden gelindiği, horlandığı, her gün tanrı, baba, koca üçgenine sıkışmış kadınların trajedisine tanıklık ettiğimiz günümüz Türkiyesi’nde pek de alışık olmadığımız bir babakız ilişkisinin altını kalınca çizen etkileyici bir şiir. Dilimizdeki “tercüman oldunuz” deyimini tam karşılamış oldu bu güzel değerlendirmeniz. Ayrıca çok mutlu oldum o şiiri işaret etmenize, kızım (ve de kızlarım) kim bilir ne “Çok şanslıyız çünkü birikimimz her şairi kadar sevinecek, teşekkür besleyecek zenginlikte” diyor Özdem. ederim size. Anılar, zaman ve mekân nuzun bir bölümünü bir büyük yap bozun küçük parçalarının “uzak” kavramını birleşmesiyle büyük bir tablo oluşturmuş. da içine alarak şöyle Bu kitapta kendi özelinizden yola çıkarak toparlayabilirim: lirik, anlatımcı şiirler ile buluşmuş ve “Yeni”, insandan, kendinizden başka olana temas etmişsionun özünden, doniz. ğadan uzak ve insanı Zamana ilişkin algımın, doğrusal boğan bir yabancılaşmayı dayatıyorsa olmaktan ziyade, çok katmanlı, sizin buradaki “değişim dönüşüm” insanlık de ifade ettiğiniz gibi çevrimsel olduğu adına beni ürkütür. Geçmiş zaman, söylenebilir ama burada zaman ve şiirin zamanın nesnelerle ilişkisi ve dahi şair tanımsızlığından hareketle şunu ekleyeözne. Bu kendi şiirimi açıklamak anbilirim, zamanı şiirle algılıyorum. Yani lamına gelir mi bilmiyorum, zira bunu şiirsel bir algı. istemem ama “Yaşama İzi” başlıklı Ben de sizin için anlamını ama daha şiirimde, babamın ağaçlara aşı yaparken çok nesnelerle zamanın ilişkisi hakkınkullandığı “el testeresi”nden hareketle daki düşündüklerinizi merak etmiştim. birkaç cümle ekleyebilirim. Nesneler Ayrıca, öyle olduğunu düşünmüyorum (eşya) beni o kadar da ilgilendirmiyor. ama sormak istiyorum: Eski veya uzakEl testeresi metaforuna dönersek (Tek ta kalan ya da daha doğrusu zamanın kelime etmeden bakardım/ o küçük nesnelerle ilişkisi bakımından değişim, testerenin işleyişine/testere değil// sanki dönüşüm diyelim, sizi korkutuyor mu, seyir halinde bir gemi) beni aslında korkuttu mu, korkutuyorsa veya korkutbabaçocuk ilişkisinin geçmişteki ve tuysa neden? dahi emek sürecindeki yaşanan görün Meseleyi “yeni olanla arası açık tülerinin ilgilendirdiği görülür. Benim olma” melodramına dönüştürmeden ele “ön düşüncelerim” de bu doğrultualmalıyız kanısındayım. Yoksa bu bizi, daydı zaten çünkü ben hep söyledi“teknoloji insanlığı öldürdü, teknoloji ğim gibi şiirini tanık olduğu, yaşadığı yüzünden insanlıktan çıktık” kolaycılı“görüntü”lerden devşirmeye çalışan ğına ve yanlışlığına götürür. Yani “tel biriyim. dolap iyi son sistem buzdolabı kötü, insani değil” diyemeyiz. Ben de demiyo“GEÇMİŞGELECEKGELENEK, rum zaten. Ancak şiir, “tahtadan” yana ESKİYENİ ‘SÜREKLİLİĞİN’ tavır alır, almak durumunda. Çünkü KENDİSİNİ İMLER” insanoğlu buzdolabı olmadan da yaşadı, Şiirde gelenek denince siz ne anlıhem de milyon yıl. Tam bu noktada da yorsunuz, geleneğe nasıl bakıyorsunuz? hayatın diyalektik akışı devreye girer. Eski veya “yaşlı” olan sizden önce yazıZira, buzdolabımız biriki gün bozulsa lan şiirler mi, yoksa geçmiş ve gelecek bizim de “kimyamız” bozuluyor. İşte algımız mı onları eskitiyor? Zamanı bir hayatın özündeki bu “karşıtlık” ilişkisini de unutmadan eskiyeni muhasebesi mekân olarak algılamak eski veya yaşlı yapılmalı derim. Bu minval üzere soruveya geçmişte kalmak gibi sözcükleri di1327 2 3 T E M M U Z Y “ŞİİR TAHTADAN YANA TAVIR ALMAK DURUMUNDA” Rainer Maria Rilke, Malte Laurids Brigge’nin notları (s. 9) şiirinizi kızınız Gökçe’ye ithaf etmişsiniz. Şiirin ilk dizesi “Kızımın yüzü benzerdi bana”. Son dizesi de “Kızım yüzünü bana saklamış”. Kızınızın yüzünü size saklamış olması devralınan mirasın heba olmadığı ve C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I limizden çıkarabilir mi? Bunlarla ilintili olarak değer ve değersizlik de gündeme getirilebilir. Şiirde eski, yaşlı, değerli veya değersiz olma kavramlarını belirleyen temel düşünce nedir sizce? “(Şiirde) eskimek, yaşlı, değerli veya değersiz olmak sizce ne?” sorusundaki “sizce”den hareketle bir kere şunu diyebilirim: Sonsuz cevabı olan bir soru bu. Mesela bir İlkçağ şiirinde “kuş adam”“rüzgâr adam” bağdaştırmalarına rastlamışım, rastlamıştım. Bence eski de yaşlı da değildi; bu bağdaştırmalar çünkü fi tarihinde görmüştüm ve hâlâ unutmamışım bunları. Bir de Kral Midas’ın (MÖ 738696) ölmeden önce kavurmalı mercimek yediğini ve alkol oranı yüksek bira içtiğini, bir gazete haberi olarak okumuştum. Öyle yer etmiş ki belleğimde (dünmüş izlemini veren) bu haber; bunu birkaç yazıdasöyleşide kullandım, kullanıyorum. Dolayısıyla geçmişgelecekgelenek, eskiyeni “sürekliliğin” kendisini imler. Söz gelişi onlarca yıl sonra “kuş adamı”“rüzgâr adam”ı bu söyleşide gören birileri, bunlara, kendi gündelik yapıp etmelerinde, kim bilir ne anlamlar yükleyecek. Belki “kuş adam” onlara çok bir yeni imge olarak yansıyacak belki de kaskatı bir gerçek. Geleneği geçmiş ile geleceği buluşturan bir köprü veya zincir olarak algılıyorum ben. Sizin şiirinizin şekillenmesine yol açan, izini sürdüğünüz isimler kimler? Şiirini aşmak yönünde çabaladığınız bir selefiniz var mı ve bugün yazılan şiir hakkında kısaca neler söylemek istersiniz? Gelenek, izini sürdüğüm, sürdüğümüz isimler, (birinin) şiirini aşma yönünde çabalar, selef. Bu bahiste, öncelikle şunu demek mümkün. Çok şanslıyız çünkü şiire yeni başlayanlarla birlikte şimdiden şekillenen geleceğin şiiri dahil, DivanHalk gelenegimiz, Nâzım Hikmet... Garip ve İkinci Yeni’nin yer aldığı yakın geçmişimiz ve günümüzdefarklı kuşaklarcayazılanlarla oluşan çizgi, her şairi besleyecek zenginlikte. Ayrıca yazdığınız şiirin şekillenmesinde, sadece şairler de yer almıyor bildiğiniz gibi söz gelişi ilkokul bir veya ikide olduğum yıllarda babamın Fikret Otyam’dan yüksek sesle okuduğu öyküleröykücükler, bende derin izler bırakır ve müthiş bir Fikret Otyam gibi olma arzusu (yazma arzusunun o günlerdeki adı) uyandırdı. Bugün yazılan şiire gelince, süreç devam ederken yapılacak toplu (toptan) değerlendirmeler, bugün yazılan şiire açıklık getiremez kanısındayım. İkinci Yeni bile ancak 5060 yıl geçtikten sonra daha sağlıklı değerlendirilebildi. Her ne kadar İkinci Yeni, bir akım olarak doğmadıysa da bir birine benzeyen (ana akım, moda, eğilim vs.) şiirler bolluğu söz konusuydu, bu nedenle de yapılan toplu değerlendirmelerde kısmen bir kolaylık söz konusuydu. Ama günümüzde bin bir çeşit şiir yazılıyor (Bağlamı farklı da olsa Veysel Çolak, Türkiye’de bir yılda yazılan şiirlerden bin kadarının, bin ayrı şairden, kişiden bir yıllıkta yer alabileceğini yazmıştı). Ayrıca bu sebeple de genel bir değerlendirme yapmak bana çok zor görünüyor. n Yaşlı Kitap/ Yavuz Özdem/ Şiirden Yayınları/ 80 s. 2 0 1 5 n S A Y F A 5