Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şeref Bilsel’den “Karadeniz Kitabı” ‘Sözlü olanı yazı üzerinden kayda aldık’ “Karadeniz Kitabı”nda, altmış iki yazarın çocukluk anıları yer alıyor. Kitapta, Karadeniz’in aydınlık, dirençli yüzünü 1940’lardan günümüze kadar değişik zaman aralıklarında bu coğrafyada çocukluğunu geçirmiş insanların hatıralarından okuyoruz. Şeref Bilsel’le kitabı üzerine söyleştik. r Hakan GÜZELDERE aradeniz Kitabı bir tasarı olarak mı başladı? Çalışkan ve aynı zamanda risk alabilen cesur insanların yoğunlukta olduğu bir bölge Karadeniz. Bu bölge insanı toprağa düşkün ve fakat tarım alanlarının kısıtlı oluşu, üretilen ürünlerin yeterince kıymet görmemesi bu bölge insanını göçe zorlar. Bugün Karadeniz Bölgesi’nde anılan 18 ile kayıtlı milyonlarca insan, başta İstanbul olmak üzere, büyük şehirlerde yaşam mücadelesi veriyor. Bu insanlar arasında kültürsanatedebiyat ortamımızın pek çok değerli ismi de yer alıyor. Bazıları bugün hâlâ doğduğu topraklarda yaşamasına rağmen çoğunluğu “dışarıda” bulunan Karadenizli şair, yazar, gazeteci, tiyatrocu, ressam, karikatürist, müzisyenlerin de aralarında olduğu insanların anılarını bir kitapta toplamayı tasarladık. Bu tasarı Kadir Aydemir’in başının altından çıktı. Karadeniz Bölgesi’ni kucaklayan edebiyatsanat ürünlerinin azlığı ve her geçen gün teknolojik devrimin hayatımıza soktuğu nesnelerin çocuklukla aramıza mesafe koyması gibi belirleyici nedenler vardı. Bugün kâğıdın yerini cam ekranlar almaya başladı. Bizi büyüten, şekillendiren nesnelerin birçoğu hayatımızdan çekiliyor. Gelecek nesiller geriye dönüp bakma şansı bulamayacak. Baksalar da bir şey göremeyecekler. Anlatılan mahalle arkadaşlıklarını, oyunları tanısınlar, Karadeniz doğasının altmış yetmiş yıl önceki halinden haberdar olsunlar istedik. kaçamazdık. Böylece çocukluk hayatı üzerinden söz almaya karar verdik. Sözlü kültür geleneği Karadeniz’de de baskın hâlâ. Dile gelmeyen şey yok. Bu tür derlemelerde yaşanmış olanı Bize “söz ayıklamak, seçmek, sıraya koymak, yaşanmamış olanı anlatmaktan daha zor sanki. verecek” insanların ahvalini yere indiren, çokluğu elbette belli bir sınırlamalara somutlaştıran Semih gitmemize yol açtı. Yoksa beş yüz yaPoroy’un metni bize zarlı bir kitap ortaya çıkarmak işten bile sadece kendi çocukdeğildi! Kültürü taşıyan, gelecek kuşakluğunu anlatmıyor; lara aktaran dilden başka tutunacak bir yazıyla ve çizgiyle hangi ortamlarda dalımız yoktu. İşte altmış iki insan (şair, nasıl bir gönül bağı kurduğunu, bu yazar, gazeteci, tiyatrocu, müzisyen, bağın nasıl bir yoldan, samimiyetten, karikatürist, ressam, mimar vs.) her biri adanmışlıktan geçerek kendisiyle takendi zaviyesinden yaşadığı dönemin mamlandığını, böylece bir sanatçının baskın motifleri eşliğinde çocukluk çocukluğundan kalkarak bugüne hangi hayatını anlattı. Böylece hem şimdiki izlere basarak yürüdüğünü ama kenhem de henüz gelmemiş zamana notlar disinden ziyade “yürünen yolları” bir düştüler. özne gibi göstermesi bakımından da Kitabın alt başlığı da oldukça dikkat oldukça manidar. çekici: “Yağmurlar Ülkesinde Çocuk Ol Karadeniz kadınlarından bahsedelim mak.” Karadeniz’in görülen yüzü dışınbiraz. Kitapta, yazarlar arasında ağırlıklı da, saklı taraflarını, kendine özgü yönbir yer tutmuyorlar, oysa bütün anlatılarlerini de gösterme düşünceniz oldu mu? da en ağırlıklı yerin kendilerine ayrıldıBu düşünce kitaba ne ölçüde yansıdı? ğını görüyoruz. Kitabın alt başlığı (Yağmurlar Eski edebiyatta, Divan şiirinde Ülkesinde Çocuk Olmak), Emirhan kadınların yetiştiği birkaç bölgeden Oğuz’un bir dizesinden devşirildi. biri Trabzon, bir diğeri Kastamonu. Girişte de Oğuz’un şiirinden alıntıyla Son yirmi yıldır çok nitelikli onlarca açılıyor kitap. Bize, gideceğimiz yerin kadın şairle tanıştı edebiyat ortamımız. bizden önce bırakılmış izlere basarak Geriye dönüp baktığımızda, son yarım yürünmesini işaret eden, hayatıyla şiirini asırdır diyelim, yine de şiir üzerinden buluşturmuş değerli bir isim. Farklı söz alan kadın sayısı bir elin parmakkuşaklara mensup insanların gözünlarıyla sayılacak ölçüde. Bu isimlerin den geçmişten bugüne aşama aşama tamamına ulaşmaya çalıştık. Sayıları bölgenin bir panoraması ortaya çıktı. az da olsa (Çiğdem Sezer, Fatma N., Böylece parça parça ortaya konmuş Arzu Alkan Ateş) çok güzel metinlerle hatıralardan geniş bir fotoğraf oluştu. kitabı zenginleştirdi. Gülseli İnal, çay Yöre yöre Karedeniz’in örtüşen, ayrılan, fabrikalarının kurulmasına öncülük kesişen huyları yazı üzerinden bir araya eden babasının (Asım Zihnioğlu) görevi getirildi. Karadeniz Bölgesi kültürel, dolayısıyla çocukluğunun bir kısmını folklorik anlamda yalınkat, tek cepheli Rize’de geçirmiş bir şair. Bize, çoğumubir bölge değil. Değişik diller, inanç ve zun bilmediği, içinde Lord Kinross’un kültür değerleri yer alır burada. Derdini da olduğu çocukluk anılarını aktardı. anlatamayanların yerine de yazabilen; Bütün bunlar, sözlü olanın yazı üzerinmüzik, resim yapan, tiyatro sahneleyen, den kayıt altına alınması, bu coğrafyakarikatür çizen; bir arkadaş gibi ağaçlanın yakın tarihini yeni bir gözle okumak rın gövdesine sarılıp göğe uzanan, kendi isteyenler için yol açıcı olacaktır diye ikbali peşine koşmak yerine edebiyatın düşünüyorum. ve sanatın önünü açacak sahici çabalar Kitabın içeriğine gelelim. Bir de içinde olan insanlar da yetişiyor. Birkitapta olmasını isteyip yazısıyla yer alakaç çizgiyle edebiyatsanat ortamının mayanlar var mı? 1327 2 3 Karadeniz diye bir yer varsa kadınlar var diyedir. Kitapta yer alan metinler, Karadeniz bölgesini geçmişiyle yüzleştiriyor. Doğasıyla, insan ilişkileriyle, karşılıksız arkadaşlıklarla, meyve ağaçlarıyla, folkloruyla ve oyunlarıyla yüzleştiriyor. İnsanların karşılık beklemeden ortaklaşa (imeceyle) başardığı işleri hatırlatıyor. Bu bölgedeki tarıma dayalı ekonomik düzenin aşama aşama nasıl çöktüğünü ve devamında göç veren belli başlı bölgelerden biri haline geldiğini görünür kılıyor. “GERÇEK BİR EMEK ÜRÜNÜ” Aramızda olsaydılar, kendi hemşerilerinizden, kitapta yer almasını istediğiniz iki kişi kim olurdu? Karadeniz’in devrimci çehresi yeterince anlatılabildi mi sizce? Aklıma gelen ilk iki kişi: Bayram Ali Tatoğlu ve Cihan Alptekin. Şunu da ekleyeyim: Biz çoğu şeyin hesabını yazıya kesiyoruz. Kalıcı olduğunu düşünüyoruz. Oysa bugün sinema var. Karadeniz’e dair kültürsanat sahasından son dönemde samimi yaklaşımlar bir ölçüde sinemadan geldi. Yeşim Ustaoğlu, Özcan Alper isimlerini anmalıyız. Çukurova’nın, Ege’nin romanı, hikâyesi yok diyebilir miyiz? Karadeniz’in “yok” diyebiliriz. Bazı denemeler olmuştur ama Mustafa Suphi’nin, Terzi Fikri’nin sanat edebiyat üzerinden bize etkileyici biçimde ulaştığını da söyleyemiyoruz. Sezai Sarıoğlu’nun Nar Taneleri’nin tarihi baş aşağı okumak isteyenler için bulunmaz bir fırsat olduğunu söylemeliyim. Gerçek bir samimiyet, emek ürünü. “Bizim” coğrafyanın “kızılkutusu” Sezai. Yerine göre deniz yerine göre dağ daktilosu. Karadenizli olup da sanat, edebiyat, kültür alanlarında adı öne çıkmış onlarca isim var. Bu imzalardan hemen hiçbirinin adı ne bir sokağa ne bir parka verildi. Son dönemde derleme çalışmalarında gözle görülür bir artış var. Toplumda, yazıya geçmemiş çok söz mü birikti acaba? Söz latif, yazı kesif derler. İnsan ya konuşarak ya yazarak meramını dile getiriyor. Bazı insanlar ise yazı diliyle konuşuyor, dinlenecek gibi değil “okunacak” gibi. Sözlü kültür geleneği Karadeniz’de de baskın hâlâ. Dile gelmeyen şey yok. Bu tür derlemelerde yaşanmış olanı ayıklamak, seçmek, sıraya koymak, yaşanmamış olanı anlatmaktan daha zor sanki. Yaşanmamış olanın sınırları yok çünkü. Söz çoğalınca toplumun içinde görmeye alışık olduğumuz renkler de soluyor, kayboluyor. Eskiden, hemen her ilde radyo omzunda yüksek sesle şarkı dinleyen, kendi kendine konuşan yersiz yurtsuz ama o yöreye ait anonim insanlar vardı etrafta; bunları tanırdık, bilirdik, korurduk; şimdi herkes sokakta, otobüste, kendi kendine konuşuyor. Bunca insanı kayıt altına almak zor! Konuşma için muhataba ihtiyaç yok artık. Kendi kendine konuşabileceğin yeni bir kamusal alanın var. Delirdiğini kimsenin fark etmeyeceği bir alan bu. Başka bir cepheden Akif Kurtuluş’un dediği gibi “herkes gitmiş”. n Karadeniz Kitabı/ Şeref Bilsel/ Yitik Ülke Yayınları/ 406 s. 2 0 1 5 n S A Y F A 1 1 K ŞİMDİKİ VE HENÜZ GELMEMİŞ ZAMANA NOT DÜŞMEK “Neden çocukluk anıları?” diye sormayacağım çünkü anı deyince ister istemez çocukluğa dokunmak zorundayız. Şunu sormak istiyorum: Kitapta yer alan altmış iki yazarı belirlerken herhangi bir kıstasınız oldu mu? Bütün bunları ortak bir zemine basarak kolektif bir duyarlılıkla oluşturabileceğimizi düşündük. Bu ortak zeminin, en masum, en belirleyici sürecinin “çocukluk” olduğu fikrinden C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I T E M M U Z