19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mircea Elidae’den “Matmazel Christina” Evlerden ırak bir ev öyküsü Yirmi beş yıl aradan sonra yeni bir kapakla tekrar yayımlanan “Matmazel Christina”, sakin ve kısa bir girizgâhın ardından, psikolojik korkunun sürükleyiciliğiyle hızlanıp dehşetli finaline davet ediyor okurunu. r Yankı ENKİ bdülkadir Budak’ın Ev, Değirmen şiirinde şu iki dize geçer: “Mademki defineydi evimin ruhu / Mademki define haritası da bendim.” Bu iki dize, edebiyattaki ev metaforlarının zirvelerinden birine tırmandırır bizi. Evin kendisiyle evdeki kişinin ilişkisi, gündelik gerçekliğin sınırlarıyla tanımlayamayacağımız bir ilişkidir. Tapu senedinde yazan isim değil, evin ruhuna sızmış olan kişidir evin sahibi. Tabii aslında bir misafir olduğunu da anlayabilir günün birinde. Ya da sahibiyle ev bir noktada bütünleşir, birçok korku romanının ve öyküsünün bize gösterdiği gibi. Artık evin kendisi bir kahramandır; evin sözde sahibi ya da misafiri de evin kölesi olmuştur. Evin sahibi, evin ta kendisidir. Korku edebiyatı, neredeyse üç yüz yıldır evdeki tekinsizliği anlatıyor bize. Birçok gotik eserde yüzleştik evle; Poe’nun Usher Evi’nin Çöküşü’nde, Henry James’in Yürek Burgusu’nda, William Hope Hodgson’ın Sınırdaki Ev’inde, Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken’inde ve hatta Doğu Yücel’in geçen günlerde yayımlanan Güneş Hırsızları kitabındaki Evim Güzel Evim adlı öyküde… Dinler tarihi konusundaki uzmanlığı ve Türkçeye de çevrilen birçok araştırmainceleme eseriyle tanıdığımız Mircea Eliade’nin ilk olarak 1936’da yayımlanan Matmazel Christina adlı kısa romanı, doğaüstü bir korku öyküsü anlatıyor. Mosco ailesinin bir sıkıntıyla, bunaltıyla yüklü olan ve genç bir kızken öldürülmüş Christina’nın musallat olduğu evini ziyaret eden ressam Egor’un ve evdeki diğer “sahiplerin” ve “misafirlerin” dehşete sürüklenen yaşamlarının son kesitini resmediyor. Tekinsiz bir perili ev öyküsüne sahne olan romanın bir yandan da vampir edebiyatına örnek oluşturduğunu belirtmekte fayda var. Genellikle biliminsanı olarak tanıdığımız Eliade’nin zamanında böyle bir fantastik kurgu yazmış olması insanı şaşırtıyor, ama araştırdığı konuların da doğaüstü meselelerle ilgili olduğunu düşündüğümüzde, taşlar yerine oturuyor. Örneğin 2013’te yayımlanan ve dahil olduğu literatürün ender parçalarından biri olan, Gülay Er Pasin imzalı Vampirin Kültür Tarihi başlıklı inceleme kitabında, en çok alıntı yapılan isimlerdendir Mircea Eliade. Dolayısıyla, hayatını din ve kutsallık gibi meselelere adamış bir araştırmacıdan bir vampir öyküsü çıkmasına şaşırmamak gerek. Tam aksine, Matmazel Christina’nın usta işi bir korku romanı olmasına şaşırabiliriz belki, çünkü bu, Eliade’nin fantastik türdeki ilk eseri olarak tarihe geçmiş bir kitap. YAZARIN KÂBUSU Eliade, kendi sözcükleriyle “vampir olmuş bir genç kadının aşk hikâyesi” diye özetliyor bu kitabı. Gelgelelim, korku edebiyatının tarihe geçen eserleri asla sıradan öyküler anlatmaz. Aslında doğaüstünün de hakikati anlamanın bir yolu olduğunu gösterirler. İncelemelerinde “hiyerofani” kavramıyla bizi tanıştıran, “kutsalın, dünyevinin içinde hem ortaya çıkması hem de gizlenmesi” üzerine kafa yoran yazar, bu kurgu eserinde de aynı zihniyeti yansıtıyor. “Mucize, ancak kendi deneyimleri ve dinsel kültürleriyle onu O C A K 2 0 1 5 yen öykü, sonrasında okurun da kâbusu haline gelebilir. Matmazel Christina’da da bu derece etkileyici, rahatsız edici, korkutucu bir öykü anlatılıyor. FETİŞİST BİR VAMPİR ÖYKÜSÜ Korku edebiyatı takipçilerinin yakından bileceği gibi, vampirizm bir yanıyla cinsellik metaforudur ve vampir romanlarında erotik bir yan mevcuttur. Mircea Eliade de kullanıyor bu unsuru. Matmazel Christina’nın erotik ve fetişist bir vampir öyküsü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ne var ki bu kitap için, 2000’li yılların başından beri çok satan kitapların arasında gördüğümüz ticari kurguların yansıttığı bir vampir cinselliğinden ya da romantizminden bahsedemeyiz. Buradaki erotizm, romantizmi değil rahatsız etmeyi amaçlayan, artık birleşmelerini beklediğimiz vampir ve insan kahramanların duygusal zirvelerine değil, birleşmeleriyle sonuçlanmasından endişe duyduğumuz, tedirgin edici bir cinsel çekime odaklanan bir vampir erotizmi. Eliade’nin, karanlık arzuların ne kadar karanlık olduğunu ve arzularımızın ölümle kurulmuş olan ilişkisini gösteren, bu nedenle psikanalitik açıdan okuma yapmaya fazlasıyla müsait olan bir aşk öyküsüne imza attığının altını çizelim. Kısacası, günümüzün vampir romanlarını okuyanların işin bambaşka bir boyutunu görebileceği bir kitap bu. Klasik korku edebiyatının meselelerini görmek, on dokuzuncu yüzyıl ve yirminci yüzyıl başlarında tekinsiz öykülere sahne olan eserlere yolculuk yapmak için de kaçırılmaması gereken bir fırsat. Matmazel Christina, okurunu üç açıdan ters köşeye yatıracak bir kitap. Bunlardan birincisi, az önce bahsettiğimiz gibi, Eliade’nin öncelikle bir din tarihçisi olması ve edebi kurguyla ilişkisinin –en azından Türkçeye çevrilen eserlerinde– çok fazla ortaya çıkmamış olması. İkincisi de, günümüzün alışıldık korku romanlarıyla bağdaşmayan, daha ziyade Le Fanu’nun Carmilla’sındaki vampirizmi çağrıştıran veya Henry James’in Yürek Burgusu’ndaki bunaltıcı atmosferi hatırlatan, biraz da olsa Algernon Blackwood’un hayalet öyküsüne yaklaşım tarzını muhafaza eden bir kitap olması. Üçüncüsüyse, kitabın tabiri caizse “yerinde”, Romanya’da yazılmış bir vampir romanı olması. Rumen yazar Eliade’nin kendi kültürüne ait folklorik unsurları yansıttığı bu fantastik korku öyküsü, günümüz Amerikan piyasasının vampirizm illetine alışmış okurlar için bir köklere dönüş vesilesi olabilir. Korku edebiyatının iyi bir örneği olan Matmazel Christina, tıpkı zamanında Poe’nun, Lovecraft’ın, Stoker’ın, Henry James’in yaptığı gibi, evlerden ırak olmasını istediğimiz ne varsa aslında evin tam da içinde, odalarda solunan havada, evin duvarlarının ardında olduğunu gösteriyor. Evin temeli atılırken, o temele başka şeylerin de atıldığına ve üzerlerinin örtüldüğüne işaret ediyor. Kapıları kapanmıyor bu evin; kapanamıyor. Çünkü son sözü yine Abdülkadir Budak’tan bir dizeye bırakmak mümkünse: “İçeri açılıyor dış kapı.” n Matmazel Christina/ Mircea Eliade/ Çeviren: Roza Hakmen/ Metis Yayınları/ 174 s. K İ T A P S A Y I 1300 A bir mucize olarak görmeye hazırlıklı olanlara görünür. Bütün diğerleri için ‘mucize’ görünür değildir, o yüzden de yoktur; aslında nesnelerin ve günlük olayların içinde gizlenir,” diyor Eliade. Bizim değindiğimiz kurgudışı ve kurgu eserleri arasındaki ilişkiyi açıklamak için de şöyle bir cevap veriyor: “Bilimsel eserlerimle edebi eserlerim arasında bir paralellik bulunursa, bunun sebebi, zihnin gündüzki saltanatıyla geceki saltanatı arasındaki sürekliliğin gerçek bir çözümünün bulunmamasıdır.” Metis Yayınları’nın neredeyse yirmi beş yıl aradan sonra yeni bir kapakla tekrar yayımladığı Matmazel Christina, sakin ve kısa bir girizgâhın ardından, psikolojik korkunun sürükleyiciliğiyle hızlanıp, dehşetli finaline davet ediyor okurunu. Kitabın ilk 3040 sayfasını okuyup da devam etmemek mümkün değil. Bu nedenle olsa gerek, iki kez de sinemaya uyarlanmış bir kitap bu. Fazlalığı olmayan, sadece anlatacağını anlatıp, okuru tekinsiz bir hayalet öyküsüyle baş başa bırakıp giden bir öykü. “Gitmeyi başaran” demeliyiz belki de, çünkü korku edebiyatının yetersiz örnekleri bizi tekinsiz olanla baş başa bırakamaz. Son sayfayı çevirdikten sonra gündelik yaşamımıza rahatça dönüyorsak asıl sıkıntı oradadır. Diğer yandan, bu eserlerin içinde birçoğu, rüyalarından ya da kâbuslarından ilham alarak yazan insanların kaleminden çıkar. Örnek olarak Robert Louis Stevenson’ı ya da Lovecraft’ı hatırlayabiliriz bu noktada. Demek ki, öncesinde yazarın kâbusunu süsle S A Y F A 4 n 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle