Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
RENKLER n SESLER n HARFLER AYTÜL AKAL n NİLAY YILMAZ n ÇİĞDEM GÜNDEŞ n MAVİSEL YENER MUSTAFA DELİOĞLU n Kitap Gölgesi Hayal toprağı verimli bir yazar olan Gündüz Öğüt’ten öyküler “Kader Bozucu” Gençler için fantastik bir şölen r Mavisel YENER K ader Bozucu, Gündüz Öğüt’ün kaleminden okuduğum yedinci kitap. Anadolu coğrafyası, kadim uygarlıklar, mesel ve felsefe kaynaklarından beslenen yedi fantastik öyküyü ağırlayan yapıtın on dört yaş üstündeki genç okurlara söyleyecekleri var. “Lakin kaderini değiştirmek istiyorsan, önce kabul etmelisin” sözleri kitabın başına epigraf olarak koyulmuş. Bu tümceden her okur kendi hak ettiği kadarını alacaktır. Belki de yazar, “Kabullenme, dönüşüme açılan bir kapıysa eğer, öykünün dönüştürücü gücüne teslim ol ey okur!”demekte bize. Kitabın ilk öyküsü Yükler, bireylerin duygusal yükleri ile bu yüklerin tetiklediği fiziksel yansımalara odaklanmış gibi görünen bir öykü. Ancak bu odak, pek çok anahtar fikre bölünüyor ve okura başka ufuklar açmak için genişliyor. Öyküde, yürüyen insanın sürünen insana dönüşme süreci betimlenirken, olayların nedenleriyle değil sonuçlarıyla uğraşan bir dünyaya tanık oluyoruz. Omurgası her gün biraz daha eğilen insanın belini iki büklüm hale getiren şeyin sebepleri araştırılırken uluslararası şirketler yeni durumdan vazife çıkarmaya başlıyorlar. Bireysel incinmeler, kitlesel büyük sorunlara dönüşüyor. İnsanın sıkışıp kalmışlığı, toplumun öfkesi haline geliyor. Yazarın özellikle vurgulamak istediği “insani değerler” kavramı, bencilliğin, yalanın bireysel/sosyolojik sonuçları, yalanın yarattığı korkular, kaygılar, huzursuzluklar, ön yargılar bu öykünün fantastik kurgusunun içine başarıyla yerleştirilmiş. Bu öykü, aynı zamanda “Tabiat ana”ya yüksek frekanstan edilmiş bir dua. Kitabın ilk öyküsü, diğer öykülerin genel doğası ile ilgili ipucu veriyor, okuru heyecanlandırıyor. İkinci öykü Bileyici Dükkânı, şaşırtıcı dokunuşları, beklenmedik oyunlarıyla, cesurca kaleme alınmış bir öykü. Öyküde, insanların bilinçaltlarına çökmüş olan tortuların yeniden kaldırılarak, zihinde olayı yeniden ama farklı bir biçimde yaşatarak tedavi edildikleri bir sistemden söz ediliyor. Uzman kadroların, gelişmiş teknolojik araçlarla desteklediği bu sistemin adı “Bileycilik Kurumu”. Her insan belli zamanlarda bu kurumlarda başvurarak, bilinçaltında biriktirdiği tepkilerini ortaya çıkarıyor ve belli bir süre için öfkesinden kurtuluyor. Çocukluktan itibaren bastırılmış tepkilerinin korkunç öfke patlamalarına 2 0 n 1 7 neden olmaması için insanlar bunu yaparken “büyük göz” tarafından denetim altında tutulduklarını, sürüleştiklerini fark etmiyorlar. Öfke kontrolü sağaltımı görenlerin fişlendiğini, bu tedaviyi gerçekleştirenlerin nasıl baskı altında tutulduğunu okurken sistemin bireyleri nasıl kontrol altına aldığını ve sömürdüğünü görüyoruz. Bileyci terapisine giren insanlar sıradadır, ancak sıranın sonuyla başı birbirine bağlanmıştır; bu döngü hiç bitmez. Yazar, sisteme yönelik eleştiriyi getirirken bunun büyük bir döngü olduğuna da dikkat çekiyor. Gündüz Öğüt’ün “bileyici” imgesini kullanması elbette boşuna değil. Bileylenen “şey”in keskinleşmesi (öfkelenmesi), bileylenirken çıkan kıvılcım, cefa çekerek işe yarar hale gelme gibi pek çok öğeyi de barındırıyor bu imge. Farklı zihinsel sağaltım metotları üzerinde araştırma yapıp, eğitim alma olanağı bulmuş biri Öğüt. Bu deneyimlerinden süzdüklerini “Bileyici Dükkânında söyleme olanağı bulmuş sanki. Bu öykü aracılığı ile duygusal yüklerden kurtulmanın başkaları tarafından gerçekleştirilecek dramalarla değil, kalben “bilmeyi” geliştirerek mümkün olabileceğini duyumsatıyor. Aksi halde, sistemin kölesi olma tehlikesine dikkat çekiyor, yine de “insan”a olan inancını yitirmiyor. Bu fantastik şöleni okurken, yapımcıların ilgisini çekmesini diledim. Bileyici Dükkânı, çok iyi bir sinema filmi olabilir. BİLİNÇALTININ SINIRSIZLIĞINA UZANAN ÖYKÜLER Hela Telgrafları adlı öykü ile yazar, fantastik yazının kendi içinde tutarlı olması gerekliliğini, ayrıntıların önemini ortaya koyuyor. Fantastik kurguyu, yalnızca eleştirmek istediklerini ortaya koymak amacıyla bir simge olarak kullanmıyor. Tanımladığı fantastik dünyayı buradaki gerçeklikle paralel düzlemde ele alıyor; biri ötekinin önüne geçmiyor, ilginç çakışmalar yaşıyorlar. Fantastik dünya ile gerçeklik arasında bir “an” yaşanan çakışma, öykü kahramanlarının düşünce ve davranışlarını yönlendiren en önemli etken oluyor. Anlatıcı bütün olaylara o “çakışma” noktasında durup bakıyor. Öykülerin iç mantığı başarıyla kurulduğu için bütün bunların “sahici” olma ihtimali üzerinde, saliseler kadar bir süre olsa bile düşünüyor okur. Hela Telgrafları’nda da diğer öykülerde oldu2 0 1 4 ğu gibi değerler sorgulanıyor, görecelilik vurgulanıyor. İç dünyamızla fantastik dünya arasında gidip gelirken iç dünyamızdaki tuhaflıkları da fark ediyoruz aslında. Öykülerin toplamına baktığımızda, mikrokosmosun kucakladığı, bilinçaltının sınırsızlığına uzanan kuantum evrenini görüyoruz. Çoğu öyküde bilimkurgu damarı da var. Öykülerin şaşırtıcı/çarpıcı sonları okur üzerindeki etkiyi kalıcılaştırıyor. Kitaba adını veren Kader Bozucu öyküsünde de olduğu gibi, zamanın göreceliği satır aralarında sürekli işleniyor. Zamanın bir yanılsama olduğunu doğrudan söylemese de olay örgüleri bunu düşündürüyor. Dikkatli Daha önceki kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da dilini masal kültürüyle örüyor Gündüz Öğüt. okurlar, öykülere yön veren direnişçi, eleştirel temel bakışı, zengin ironiyi elbette kaçırmayacaktır. Sahaf Sakatat’ın toz kokan aurasını soluyarak okuduğumuz Kader Bozucu adlı öyküde, güncel yaşamımızla fantastik dünyanın sarmaş dolaş olmasına şaşırmamayı öğreniyoruz artık. Tam da bunu öğrendiğimizde, sahaftan aldığı kitabın son sayfalarını kaptıran adam oluyoruz, ya da o sayfaları kapan! “Her yüz yirmi kişiden biri ‘Kader Kâtipliğine atanır, vazifesine giden yolu bulamazsa yine her yüz yirmi kişi arasından seçilen ve adına ‘Kader Bozucu’ denen bir kişi tarafından hedefe ulaştırılırmış.” (s,95) Dünyayı göbeğinden başka âlemlere bağladığı düşünülen Hayat Ağacı, Şamanist geleneklere göre, yeryüzü için yaşamsal öneme sahip. Ezoterik bilgilere göre âlemler arası iletişimi sağlayan bu ağacın adının öyküye verilmesi okur için ipucu. Kitaba mitolojik bir koku armağan eden “Hayat Ağacı” adlı öykü, geleceğin sorumluluğunu kimin yükleneceğine dair kocaman bir soru koyuyor yüreklere. Aplkatastrofabl öyküsünün şifresini çözdüğümüzde neyi niçin yaptığımızı derinlemesine düşünüyoruz. Var oluşun en kadim sorunu olan iyi ile kötünün mücadelesini de imleyen öyküde, insanoğlunun doğaya hükmetmeye çalışan tavrını bir kez daha sorguluyoruz. “İcatlarınız, hırslarınız, tanrılığa soyunmanız sonucunda dünyayı mahvettiniz. Onu sizden, bizden ve herkesten yani insandan kurtarma zamanı gelmiştir.”(s, 102) Böyle bir gazete ilanı görseniz ne yapardınız? Bakalım, başlangıçtan sona, kitlesel yıkımların masalı nasıl bitecek… Kitabın son öyküsü Bunak Ana’dan bir başka tat alacağınızı şimdiden söylemeliyim. Çünkü Bunak Ana, yerel kültürel öğelerle bezenmiş fantastik bir korku öyküsü. Köy yaşantısının renkleri, sesleri, kokuları sayfalara sindirilerek aktarılmış. Anadolu’daki, kökeni çok eskilere dayanan batıl inançlar, becerikli taş ustası Mahmut Usta’nın hikâyesi aracılığı ile sorgulanıyor. Hiç beklemediği bir anda başına uğursuzluk bulutları çöken taş ustasının ve diğer köylülerin yaşadığı eşzamansal tuhaflıklar gitgide çoğalıyor. Saplantıya dönüşen tedirginliğin korkunç sonuçları ile yüzleşmek Mahmut Usta’ya kalır. Korku ve şüphe ile örülü bir yol seçtiği için, bitap düşene kadar yoluna böyle devam edecektir. İnsanın kendi yarattığı korkularla nasıl da oyalandığını vurgulayan bu öykünün mırıldandıklarını derinden duyabilmek için belki de iyi bir müzik yapıtını sindirir gibi, birkaç kez dinlemek/okumak gerekecek. Daha önce okuduğum kitaplarında da olduğu gibi, bu kitabında da dilini masal kültürüyle örüyor Gündüz Öğüt. Hikâyeyi anlatırken bıraktığı boşluklar lezzet katıyor anlatıya. Okurun öyküyle bağı kendiliğinden gerçekleşsin istiyor. Gereksinimi olan kadarı kendiliğinden geliyor okura. Bunak Ana ve diğer öyküler, bir masal anlatırcasına, okurunu “hiç”liğe çağırıyor; sebep sonuç yasasının işleyişini düşündürüyor, tüm iyi fantastik öyküler gibi yerçekimine meydan okuyor, sonsuzluğa açılıyor. İşin ilginç yanı “aşağıya” nasıl indiğinizi fark etmiyorsunuz, bir de bakıyorsunuz yeryüzündesiniz. Kanatlarınızla mı, yürüyerek mi, koşarak mı, nasıl geldiniz geri? Gerçekten öyle bir öykü okudum mu? Yoksa o öyküyü düşümde mi uydurdum? Her okur düşecek kendi düşlerinin peşine… Yaz tatilinde efsunlu bir kitap okumak isteyen herkese, özellikle gençlere… n www.maviselyener.com *Kader Bozucu/ Gündüz Öğüt/ Yitik Ülke Yayınları/ 124 s. / 2014/ 14+ K İ T A P S A Y I 1274 S A Y F A T E M M U Z C U M H U R İ Y E T