Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hayko Bağdat’tan “Salyangoz” Türkiye’de salyangoz olmak ya da ‘olmamak’ Gazeteci Hayko Bağdat’ın otobiyografisi de denebilecek “Salyangoz”, Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı değil salyangoz olmayı anlatıyor. r Lal Mina SOLMAZ ocuğunuza dilini tutmasını öğretin, konuşmasını nasıl olsa öğrenecektir” sözü Hayko Bağdat’ın Salyangoz isimli kitabının ilk sayfalarını okurken aklıma geldi. Çünkü Bağdat, kitabının ilk hikâyesine “Susmayı öğrenmek” diye başlıyor; büyük toplum içerisinde anne tarafından Rum, baba tarafından Ermeni olan ve tüm bu iki kimlik yüzünden suskun geçen çocukluğundan bahsediyor. Daha ilk bölümden, “Ben ‘kutsallarının büyük toplumda gizlenmesi gerektiği bilgisi’nin bana ne zaman söylendiğini bilmiyorum. Belki de hiç söylenmedi. Ama vardı işte” diyerek hâlâ devam eden büyük soruna işaret eden bir kitap Salyangoz. Bir sorun var çünkü büyük toplum içinde şüpheyle bakılan, öteki yaftası yapıştırılan Ermenilik var, Rumluk var... Bir güvenlik çemberi lazım, bir fanus lazım ki korunabilsin. Daha önceden ağzı yanmış ailelerin içten içe rahatsızlığı, çocuğu koruma gayesi var, tamam. Peki ya yetişkin olduğunda büyük toplumla, devletin yapıp etmeleriyle nasıl baş edecek bu çocuk? Çocukluk, gençlik, yetişkinlik kronolojik sıralamasıyla ilerleyen, sonlara doğru Ermenilik üzerinden güncel Türkiye siyasetine de dokunmadan edemeyen kitap ya çok sevilen ya da sürekli eleştirilen Hayko Bağdat’ın otobiyografik hikâyesi aslında. Kitapta şimdiye kadar kendisiyle yapılmış röportajlarda en çok öne çıkarılan Sadri Alışık ve okulun kapısındaki asker oldu. Hayran olduğu Sadri Alışık’ın Ermeni olmadığını, hep susması ve kendini sakınması gereken diğerlerinden, yani Türklerden olduğunu öğreniyor Hayko Bağdat. Asker hikâyesi ise darbe sonrası Ermeni Okulu kapısının önünde duran bir erin çocuklara ismini sormasıyla başlıyor. Ermeni okulunun kapısının önündeki serviste bekleyen çocuklara isminiz nedir diye soran asker Bağdat’ın hafızasından hiç silinmemiş. Çünkü çocuklardan biri ismini Ayşe olarak söylemiş. Gerçek ismi Silva oysa. Ama biliyor ki o büyük toplumdan sakınmalı kendini. “Ben fanusun dışına çıkmaya çalışıyorken tam, devlet bana yalan mı söylüyordu? Yine mi kutsallarımız ortak değildi bizim? Sadri Alışık yüzünden Ermeni kalamadım ben. Askere karşı da Türk olamadım. İkisini de denedim oysa...” BENDEN NE İSTİYORSUNUZ? Evet, kitap boyunca okuduğumuz tüm hikâyelerde Hayko Bağdat’ın bunu denediğine şahit oluyoruz. Çocukluktan gençlik yıllarına geçtiğimizde ise ağırC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I “Ç lıklı olarak Bağdat’ın anılarının mekânı Kınalıada çıkıyor karşımıza. Sürekli kabile olmaktan söz ediyor Bağdat ama bu sadece Ermenilerin olduğu bir kabile değil, diğer kimlikleri ötekileştiren bir kabile değil. “Hani o başbakanın sürekli anlattığı, Kürtüyle, Türküyle, Çerkeziyle, hep anmayı ihmal ettiği Ermenisiyle, Rumuyla, Süryanisiyle, Yahudisiyle kurulan ortak yaşamın bir prototipi olmuşuz. Kimse kimseyi kimseye yedirmezdi. Ne adanın yerlisi, ne kebapçı, ne balıkçı, ne Ermeni ne de Rum,” diyor. Sahiden de böyle olduğunu devamında gelen hikâyelerden okuduğunuzda “İşte ya, olması gereken bu değil mi? O kadar da zor değil ki,” diyorsunuz içinizden. Adada yaşayan şahsına münhasır insanlar da var. Mesela tuzu bitecek diye sürekli paket paket tuzu denize boca eden Deli Ali… Mino… Zabıta Süreyya, Ülkü Ocakları’na yaranmak için Türk milliyetçisi taklidi yapan Rum Kosta… Hayko Bağdat böyle insanlar arasında geçirdiği o yıllardan sonra ve belki de o yılların beslediği duygularla yazmış her şeyi. Mesela Hrant Dink için devletin kapısı önünde ağlayan müsteşarı… Papaz Kosta var bir de… Ortodoks bir rahip... Hayko’nun cennete gitmen için Rum Ortodoks Kilisesi’nde vaftiz olması gerektiğini düşünen, Hayko askerdeyken ona İncil gönderen bir başka önemli kahraman. Hayko haklı olarak soruyor; “Benden ne istiyorsunuz?” Bu kadar da değil tabii. Mesela Bağdat’ın annesinin 67 Eylül Olayları’nda tecavüzden nasıl kurtulduğu, Tunceli’de askerlik yaparken yaşadıkları, eşi Belma ile kilisedeki düğününde Hacı Dede’nin amin demeleri, “Hayatımda hiç Ermeniye dokunmadım” diyen arkadaşı, Patrik Mutafyan’la olan dostluğu, Ermeniler mi Rumlar mı diye sorsanız Rumlar demesinin nedenleri, Hrant Dink cinayeti ve sonrası… “Bir Ermeni lazım oluyor, beni arıyorlar” diyor mesela. Kendiyle de dalga geçebiliyor. Yüzleşme panellerinde her azınlık kimlikten bir kaybeden oturttuklarında halkın karşısına artık bundan da sıkılıp “Asıl size ne oldu? Biz bunları yaşarken… Asıl size ne oldu?” diye de sorabiliyor. “Bu yüzleşme dediğin şey, mağdura maruz kaldığı zulmü anlattırıp durmak değil ki! Yüzleşme dediğin şey, senin bu zulme nasıl yol verdiğin ve bu hayatı nasıl yaşadığın... Söyleyin, asıl size ne oldu?” Hayko Bağdat, arka kapağında da yazdığı gibi Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı değil “salyangoz olmayı” anlatıyor. Durup düşünelim ve soralım; sahi, salyangoz izini bırakırken tarih sayfalarına, asıl, bize ne oldu? n lalminasolmaz@gmail.com Salyangoz/ Hayko Bağdat/ İnkılâp Kitabevi/ 168 s. 1285 2 E K İ M 2 0 1 4 n S A Y F A 9