Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLA R A Alman lirik şiirinin büyük P hilippe Béziard’ın Les Noces’u, son yıllarda izlediğim en güçlü “metafilim”lerden biri. Stravinski, 1913’te Leman gölü kıyısında bir eve demir atmış. Rus halk düğünlerinin motiflerinden hareketle bestesini kâğıda düştüğü dönem Ramuz’la tanışıyor, metnin Fransızca versiyonu için birlikte çalışıyorlar, yıllar sonra bir anı metni kaleme almış yazar: Film bu iki “yapıt”a eksenlenerek oluşturulmuş. Yönetmen, malzemeyi olağanüstü bir ustalıkla süzmüş ve iç içe iki tabaka örmeyi başarmış: Birinde ‘senografi’, ikincisinde ‘koreografi’, çifte kavrulmuş bir anlatı anlayışı filmi alıp sürüklüyor. Gecikmeden, sonunda “Les Noces”un sahneye koyulacağını anlıyoruz, adım adım, bir yapboz, bir sökyap mantığıyla her şey gözümüzün ve kulağımızın önünde elden geçiriliyor: Her enstrüman, her insan sesi, her imge, her anı kırıntısı. Yerinde hamlelerle 1913’e dönüşler akışın perçinlenmesini sağlıyor. Bilgisayar teknolojisinin yarattığı görsel olanakları doğru ve ölçülü biçimde kullanarak, parçabütün ilişkisini aydınlatıyor Béziard. Stravinski, dansçılarla müzisyenleri sahnede bir arada, birbirilerini tamamlayacak biçimde öngörüyormuş, Diaghilev bu köktenci çıkışı anlayamamış, sahneye koyarken onları ayırmış ve “Les Noces”u besbelli yaralamış. Filim, bestecinin ne denli uzgörülü bir seçim yaptığını kanıtlıyor. Sahne için gerçekleştirilmiş bir besteye kamera(lar) üzerinden sokulmak, son derece zorlu, gözüpek bir kalkışım. Bir sinemacıyla bir müzikal tasarımcının olağanüstü işbirliğiyle doğmuş “Les Noces”, arka öyküyle üst öykü müthiş bir denge içinde bindirilmiş birbirine. Bütün konservatuvarlarda, sinema okullarında “temel ders” niyetine gösterilmeyi hak eden bir yapıt çıkmış ortaya. Ama, kaç kişinin tasası? Perişan şu dünya: Oscar ödül törenlerinin sonsuz süfliliğine ayarlanıyor geniş kitleler. Orada, “Les Noces” gibi ince işler olsa olsa hilkat kategorisinde yarışabilir. Neyse ki, bu kadar bile yeri olamıyor bir tekinin. * Traviata ve Biz, Philippe Béziard’ın geçen yıl izlediğimiz, Stravinski üzre Düğün’ün ardından gerçekleştirdiği, musikî eksenli ikinci üst film. Avignon festivaline hazırlanan gösterinin bütün prova sürecini işleyen kamera, operayı sahneye koyan Sivadier ile Natalie Dessay’in müthiş söyleşilerinin içinden kat ediyor zamanı, araya orkestra şefi Louis Langrée’nin titizliği son raddeye taşıyan çalgıcıları yönlendiriş hamleleri döşeniyor. ervasız pertavsız ENİS BATUR şairi Rainer Maria Rilke’nin bir kısım yapıtı dilimizde daha önceleri yayımlanmıştı. Rilke’ye bütünlüklü bir bakış sağlayacak olan “Bütün Öyküler” ve “Bütün Şiirler”i ise topluca yayımlanmamıştı. Şimdilerde modern Alman şiirinin bu öncü şairinin tüm yapıtları Kâmuran Şipal ve Yüksel Pazarkaya çevirisiyle artık dilimizde. Rilke’nin öykülerinin zamandizinsel bir düzenleme ile sunulmasıyla Rilke’nin öykücülüğündeki gelişim rahatlıkla izleniyor bu yapıtlarda. Şiirleri de onu tanıma ve tanımlama noktasında önemli bir eşiği atlatıyor okura. Rilke’nin yapıtlarını Öner Yağcı anlatıyor bize. Hamdi Koç’un yeni romanı “Çıplak ve Yalnız” raflarda. Amcasını gömmeye geldiği memleketi Ünye’de, muammalar, kuşkular, işkiller ve aşkla kuşatılı Mesut Akarsu’nun başkişiliğinde gelişen roman, 1960’ların Türkiye’sinden günümüze uzanan, iç içe, nehir öyküler geçidi. Kanlı yakın tarihle hesaplaşma. Silahların, aşkın, töre ve raconların merkezine yolculuk. His ve hırs fırtınası. Kişisel ve toplumsal töz siyasetin er meydanı “taşra”da yetkin bir memleket okuması. Ethem Sarısülük’ün, Abdullah Cömert’in, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Medeni Yıldırım’ın ve Ali İsmail Korkmaz’ın anısına adalı bir mesel. Koç’la “Çıplak ve Yalnız” adlı romanını konuştuk. 1229. sayımızda Eugenio Borgna’nın Ruhun Yalnızlığı adlı kitabıyla ilgili “Yalnızlık Duygusunun Derinliğinde” başlıklı yazının imzası Tevfik Kalkan olarak yayımlanmıştır. Doğrusu Kaya Özsezgin olacaktır. Kaya Özsezgin ve okurlarımızdan özür dileriz. Bol kitaplı günler... Musikîyi Seyretmek P Orkestra şefi Louis Langrée ve İgor Stravinski (altta). Bir yapıt üstüne bir yapıt. Giderek sayıları artıyor türün örneklerinin, ama bu denli yüksek ölçüde tutturulanı az çıkıyor karşımıza. Béziard’ın “örgü tekniği” gelişkin: Dessay aynı zamanda oyuncu da, ya ötekiler, her birini usta işi oyunculuk katına çıkarmayı biliyor; çünkü, her biri, kendi işini yaparken, oyunu ölesiye oynayan cinstenler. Araya dekoratörler, terziler, ışıklandırmacılar, koro elemanları, örgüyü iyice sıkılaştırmak için giriyorlar. Peki, “biz” kim burada: Onlar mı, yoksa biz mi, gerçekten de? Sonunda, operayı, ilk ucunu olsun izlemiyoruz, izlememeliydik de: Sahneye taşınan şey, oraya, o ana gelesiye nasıl işlendi: Film bu. Sinema salonundan çıkışta, bu kez manâsız bir merak şeridinin zihnimde peydahlanmasını bütün çabalarıma karşın engelleyemiyorum: Verdi, filmi izleyebilseydibütün tepki değişkenleri sağanak gibi yağıyor üstüme, bakıyorum: Sokakları şemsiyeliler kaplamış, TURHAN GÜNAY turhangunay@cumhuriyet.com.tr eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap “Dionysos”, Wolfgang Rihm’in dünya prömiyeri 2010’da yapılan operası... yüzümü karanlık gökyüzünden inen damlalara doğru çeviriyorum. * Wolfgang Rihm’in dünya prömiyeri 2010’da yapılan operası “Dionysos”la ilgili bir ropörtajbelgesel: “Ben Senin Labirentinim”, yapıtın da altbaşlığı. Sahneye Audi koymuş, sahne tasarımı son derece etkileyici (kamera Sils Maria’daki vitrinlere de uğradı). Rihm, Nietzsche’nin son dönemine odaklanmış, ditiramboslar üstünden. Sils, bir göl+bir dağ ortamı vermiş, Nietzsche’yi oynayan ve arada anlamdan yoksun sesler çıkaran oyuncu gölde kürek çekiyor, dağa tırmanırken düşüyor soprano Lou mu? Tepede iki elips, gözbebeksiz bir çift göz, alttaki göl ve dağ lekeleri heybetli birer bıyık gölgesi gibi düşünülmüş. Tabii Torino’daki atlı sahne de işlenmiş Bela Tarr’ın filmini görmüş müdür besteci? Rihm’in yapıtını eksik topal tanıyorum. Bütün çabalarıma (giderek doğrudan kendisine yazmama karşın), Wölfli çalışmasına erişemedim. Bu üst üste kesişmelerden dolayı, sözgelimi Zimmermann ya da Maderna kadar yakınlık duyamadım ses dünyasına gene de, bugüne dek; gelgelelim, dün gece dinlediğim kesitleri derin ve etkileyici buldum, tez elden bulup dinlemek ister(d)im. Böyle diyorum, her zaman kolay olmuyor kayıtlarına ulaşmak, yeni bestelerin. Berio’da çok zorlandıydım, Dusapin’inkini bulamadım hâlâ, Rihm’i deneyeceğim şimdi de. Belli alanlarda gözünüze sokuluyor yeni yapıtlar, belli alanlardaysa, tam tersine, deveye hendek attırmak ya da enikonu varlıklı olmanız gerekiyor. Rihm’in operasını sahnede izlemek, Dürrenmatt sergisini görmek, Straub’un filmini büyük ekranda görmek talih ve olanak işi olmamalıydı. Bu saydıklarım öyle bilgisayar üstünden indirilebilecek yapıtlar değil, en iyi niyetle birer ‘tadımlık’ elde edebiliyoruz o yoldan. Sorun, iki türlü ele alınabilir. Bir, gününün takipçisi olmak ve kalmak kaygısı, bir bakıma ‘yeni yapıt’ları sıcağı sıcağına izleyerek olup bitenlerden ‘haberdar’ olmak, sözün özü güncellik katmanıyla ilintili bir yaklaşım; iki, çağdaşlarının ve iyikötü yaşıtı yazarların, sanatçıların, düşünürlerin arayışlarını yoklamak, dirsek teması bir söyleşim ekseni yaratmak, sözün özü hiza ayarını sürdürmek. Aralarında uzun boylu fark olmadığını düşünmek doğru gelmiyor bana, zaviyeler bir tutulamaz burada. Ulaşırsınız ulaşmazsınız, yol bu denli zorlu, yarı yarıya tıkalı olmamalıydı şu iletişim çağında. “Dionysos” ile Mekik bunca yakınken. Kapalılık koşulu, bir tür kafes yaratıyor ve Alman besteci Türk yazarından daha özgür bir koşullar zemini içinde hareket edemiyor tek merakım, teknoloji alanındaki gelişmelerin merkezdeki benmerkezcilikleri zamanla eritip eritmeyeceği. Büyüklendiğimden asla değil, Berio, Kulak ayarında kaç diyalogla karşılaşmıştı operasının etrafında? “Dionysos” için de bir benzeri doğabilir di. n İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1230 12 E Y L Ü L 2013 n S A Y F A 3