29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y efiller”in Londra’da sahnelenen müzikalini 1993 yılında izlediğimde, Trevor Nunn’ın uyarlayıp yönettiği müzikal sekiz yıldır oynanıyordu. İstanbul’a döndüğümde, Cumhuriyet Kitap’a yazdığım yazıya, bir şehveti kelâm sonucu olsa gerek, “Londra 8 Yıldır ‘Sefiller’i Oynuyor!” başlığını atmıştım. Almadığı ödül kalmayan “Sefiller” müzikalini, o günlerden bugünlere, kırk iki ülkede, yirmi iki dilde, altmış beş milyondan fazla insan izledi. Müzikal, sonunda, geçen yıl Tom Hooper tarafından beyazperdeye aktarıldı. Helena Bonham Carter’lı, Russel Crowe’lu, Anne Hathaway’li bir oyuncu kadrosuyla… Müzikal hayranı sayılmam, ama İngiliz tiyatrosunun ustalarından Trevor eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] MARIO VARGAS LLOSA’NIN SONSÖZÜNDEN Daha adil bir dünya için… Victor Hugo’nun ‘Sefiller’i İletişim’den Cenap Karakaya çevirisiyle yayımlandı ‘Sefilleri oynamak için...’ M “S Nunn’ın “Sefiller” uyarlamasından etkilendiğimi söylemeliyim. İşin asıl çarpıcı yanı ise, bundan tam yüz elli bir yıl önce yazılmış bir romanın usta işi müzikal uyarlamasının dünyanın dört bir yanında milyonlarca seyirciyi tiyatro salonlarına çekebilmesiydi sanırım. Bu başarının sırrı, müzikalin olağanüstü bir beceriyle sahneye aktarılması bir yana, romantik dönem Fransız yazarlarının belki de en önemlisi sayılan romancı, oyun yazarı ve şair Victor Hugo’nun ölümsüz yapıtının, yer yer şiirsel bir dile erişen, ama temelde her çağda geçerli insanlık hallerini derin bir yaklaşımla gözler önüne sermesinde yatıyordu kuşkusuz. CHARLES BAUDELAIRE’İN ÖNSÖZÜNDEN V ‘Yoksulların savunusu…’ ictor Hugo, “Sefiller”de, bir anlamda 19. yüzyıl Paris’inin romanını yazdıysa, Baudelaire de, şair Jules Laforgue’un deyişiyle, “Günbegün Paris’te yaşamaya hükümlü biri olarak bu kenti yazan ilk şair”dir. Aynı zamanda döneminin en önemli edebiyat ve resim eleştirmenlerinden biri olan Baudelaire’in, “Sefiller”in yayımlandığı 1862 yılında kaleme aldığı incelemeye, romanın yeni İletişim basımının başında yer verilmiş: “… Bu kitap bir merhamet kitabıdır, yani merhamet ruhunu dürtmek, kışkırtmak için ortaya konmuş bir kitaptır, korkunç ve dokunaklı bir yapıdaki toplumsal karmaşıklık durumlarını ortaya koyan, sorgulayan ve okurun vicdanına ‘Pekâlâ! Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ne gibi bir sonuca varıyorsunuz?’ diyen bir kitaptır. (…) … Monsenyör Bienvenu, abartılı merhamettir, kendini adamaya kesintisiz inançtır, en kusursuz öğretme yolu olan görülen merhamete mutlak güvendir. (…) Valjean, masum, saf, kaba bir adamdır; hiç şüphesiz hepimizin bağışlayacağı ama yasal ceza gereği onu Kötülük Okulu’na, yani Zindan’a atan bir suç (ekmek hırsızlığı) işleyen, cahil proleterdir… Nihayetinde oradan kurnaz, ürkütücü ve tehlikeli biri olarak çıkar. Piskoposun misafirperverliğinin karşılığını yeni bir hırsızlıkla öder. Piskopos, Bağışlama ve Merhamet’in tüm karanlıkları dağıtacak tek ışık olduğu inancıyla, iyi bir yalanla onu kurtarır… Valjean dürüst, zengin ve güçlü biri haline gelir… Hayran olunası bir saygınlık ceketi geçirmiştir üzerine; güzel işlerle örtünmüş ve zırhlanmıştır. Ama uğursuz bir gün gelir, kendisine çok benzeyen, budala, alçak bir sahte Valjean’ın kendi yerine mahkum edileceğini öğrenir. Ne yapmalı? (…) Bu uğursuz dramlar ve acılar geçidinde, korkutucu, tiksindirici bir kişi vardır. Bu kişi, jandarma, gardiyan, katı yürekli, sert adalet, yorumlamayı bilmeyen adalet, yorumlanmayan yasa, hafifletici sebepleri hiçbir zaman anlamamış yabani akıl (buna bir akıl denebilir mi?), tek kelimeyle Ruhsuz Söz’dür, ürkütücü Javert’dir. (…) Sanıyorum ki Victor Hugo’nun, verimsiz emek yazgısı ile yasal fahişelik yazgısı arasında bulunan, düşkün genç kız, modern kadın Fantine’in kişiliğine saçtığı sevecen, dokunaklı tüm güzellikleri anlatmaya ve açıklamaya gerek yok. (…) … ‘Sefiller’ bir merhamet kitabıdır, kendine fazlasıyla sevdalı ve ölümsüz kardeşlik yasasını pek az dert eden bir topluma sersemletici bir hizaya gelme çağrısıdır; dönemin en belagati kuvvetli ağzından dile getirilen yoksulların (sefaletten acı çekenlerin ve sefaletin onurlarını zedelediklerinin) savunusudur…” n evlat edindiği kızı Cosette ve onun kocası Marius için kendini feda eder… Günümüzün pek çok iddialı polisiyesinin eline su dökemeyeceği böylesi bir öykü, aslında, insanlık durumlarını gerçek yaşamdaki rastgeleliği içinde kavrayabildiğimizden daha gerçek, daha derin bir biçimde kavratır bize. Yüreğimizi, tüm insanlığın kardeşlik ve dayanışma ruhuyla donatıp zenginleştirir. Ve bizi, artık “sefilleri oynamaktan” kurtulmaya çağırır. “Sefiller”in gerçek başarısı, Hugo’nun ölümsüz sözcüklerinde, roman sanatının ruhumuzu dönüştürme yönündeki işlevindedir. O nedenle, “Sefiller”in müzikalini de, filmini de seyredin, ama romanını ille de okuyun derim. İnsan kardeşlerimize güvenimizi, sevgimizi pekiştiren bu romanı, iki cildin kalınlığından ürkmeden, bir “edebiyat obuİngiliz tiyatrosunun ustalarından Trevor Nunn’ın “Sefiller” uyarlaması... ru” kesilerek okuyun… n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1223 Peki, müzikalini ve beyazperde uyarlamasını milyonlarca insanın izlediği “Sefiller” romanı, günümüzde aynı ölçüde okunuyor mu? İletişim Yayınları’nın, Cenap Karakaya çevirisiyle, yaklaşık 1600 sayfa tutan iki ciltte yayımladığı “Sefiller”in günümüzde ne okunduğunu açıkçası bilmiyorum. Ama, 1850’lerden başlayarak Fransa’da baskı yönetimine karşı çıkan, uzun yıllarını sürgünde yaşayan Hugo’nun, heyecanlı bir polisiye olay örgüsü içinde yaratmış olduğu, canlılığını ve ilgi çekiciliğini yitirmeyen karakterleri, dönemin Paris’inin yeraltı dünyasının ustaca betimlenmiş sahneleri, devrimler ve savaşlarla altüst olan bir toplumsal ortamda insanoğlunun kötülükle olan bitmez tükenmez savaşımı ve vicdan muhasebesini tüm gelgitleriyle işleyebilmiş olması, “Sefiller”i gerçek anlamda bir 19. yüzyıl romanı, roman sanatının klasik çağının bir başyapıtı kılıyor kanımca. Bir somun ekmek çaldığı için 19 yıl hapis cezasına çarptırılan Jean Valjean, hapisten kararlı bir “suçlu” olarak çıkarsa da, zamanla köklü bir değişimden geçer, sonunda hem büyük bir sanayici hem de bir kasabanın saygın belediye başkanı olmayı başarır. Ne ki, dedektif Javert peşini bırakmaz ve Jean Valjean ario Vargas Llosa, kendisini Nobel Edebiyat Ödülü’ne kadar götüren romanlarının yanı sıra, edebiyat, özellikle de roman sanatı üstüne denemeleriyle de saygın bir yazar. İletişim, Vargas Llosa’nın, “Sefiller”i inceleyen “İmkânsızın Cazibesi” başlıklı denemesini, Hugo’nun romanının yeni basımının Sonsözü olarak sunuyor okura. Tadımlık birkaç satırını buraya aldığım bu denemede, Vargas Llosa’nın pek çok kez dile getirdiği romana övgülerinden, romanın işlevine değgin açımlamalarından izler bulacaksınız: “… Hugo’nun ütopist vizyonuna göre ‘Sefiller’in insanlığı, insanlığın yolu olan adaletin, özgürlüğün ve barışın hâkimiyetine giden yolda biraz bile ilerlettiğini ispat etmenin hiçbir yolu yok. Ancak ‘Sefiller’in edebiyat tarihindeki her dilden ve kültürden birçok erkek ve kadının içinde yaşadıkları dünyadan daha adil, daha makul bir dünyada yaşamayı arzulamasını sağlayan en etkileyici eserlerden biri olduğuna da şüphe yok. Buradan çıkarabileceğimiz asgari sonuç, insanlık tarihi ilerliyorsa, ‘gelişim’ sözcüğünün bir anlamı varsa ve medeniyet yalnızca retorik bir uydurma değil de barbarlığa geri adım attıran bir hakikatse, o zaman bütün bunları mümkün kılan gücün okurlar olarak Jean Valjean ve Monsenyör Bienvenu’nün, Fantine ve Cosette’in, Marius ve Javert’in ve imkânsızı ararken çıktıkları yolculukta onlara eşlik eden herkesin eylemleri için duyduğumuz özlem ve şevkten gelmiş ve hâlâ geliyorolması gerektiğidir.” n S A Y F A 6 n 25 T E M M U Z 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle