23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Ustalaşma sürecine girmiş, bu doğrultuda önemli yol almış öykücülerle tanışmak insanı mutlandırıyor. Böyle güzel öyküler kaleme alan yazarları, okurların da sahiplenmesi gerekiyor. aha önce bir biçimde öykülerini, romanlarını okuduğum yazarların sonradan yayımladıklarını da okumak, onlardaki gelişimi, sergiledikleri işçilik boyutunu, sanatsal sıçrama kavrayışları ile uygulamalarını gözlemek bana ayrı bir heyecan veriyor… Hele, ilk kitaplarıyla yazarlık yolunda yenice emeklemeye yöneldikleri süreçten başlayıp da tanımaya koyulmuşsam onları, bu daha farklı duyguya yol açıyor… Bu bağlamda yazarlarla, kendileri ayırdında olsun olmasın, bir tanışıklık, neredeyse akrabalık ilişkisi gelişiyor diyebilirim aramda… Ayrıca bu yazarlara karşı silip atamadığım bir sorumluluk duygusu da peşimi bırakmıyor bir türlü. Haa, o mu, öyküleri üzerine yazmıştım canım, gibisinden geçiştirme şu yanda dursun, imzalarını taşıyan bir ürünle karşılaşmayayım, onların değil de benim öyküm, romanım yayımlanmışçasına telaşlı bir evecenlik kuşatıyor yüreğimi… Tuhaf ama böyle işte… Berna Durmaz ile Osman Akalın’ın yeni öykü kitaplarını çektiğimde de masama, bu tür bir duyguyla titredim elimde olmadan… Nitekim her iki yazarın da ilk öykü kitaplarını okumuş, bu iki adın, üzerinde durulması gereken yazarlar olduğunu düşünerek görüşlerimi “Kitaplar Adası”nda paylaşmak gereği duymuştum. Berna Durmaz, ilk öykü kitabı Tepedeki Kadın’ın (Can, 2011) ardından ikincisini yayımladı çok geçmeden: Bir Hal Var Sende (Can, 2012). Osman Akalın da ilk öyküler demeti En İyi Korunan Oda’nın (İdil, 2005) ardından ikinci öykü kitabını tam yedi yıl sonra yayımladı: Renkler (Serendip, 2012). Arada Akalın bir de romana imza attı: Yükseklerde (Arka Oda, 2006). Ne ki Durmaz’ın da, Akalın’ın da kitapları arasındaki zaman farkı ilginç bir tablo gibi duruyor ortada. Durmaz’a bir yıllık süre yetmiş görünürken Akalın yedi yıl sonra yayımlamış kitabını. Bunun, yayınevi bulma güçlüğüyle bağı olabileceği için yine öykücüleri alacağım bir hafta bu konuya da yoğunlaşayım istiyorum. Ancak zanaatsanat kolanına da tam bu SAYFA 8 ? 2 MAYIS itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] ÖYKÜCÜLERİMİZ ARASINDA 5 Zanaattan sanata öyküyü yenileyerek kurmak... noktadan dalmak pek uygun görünüyor bana… KENDİ ÖYKÜCÜLÜĞÜNÜ YENİLEMEK... Zanaat ile sanat birbirinin olmazsa olmazı. Ne denli üstün yaratıcı olursanız olun, bu sanatın bütününü bir zanaatçının sabrıyla, özverisiyle, el, yürek yatkınlığıyla, sonuçta uzluğuyla işlemek zorundasınız. Diyelim öykü kaleme alacaksınız, oturun kâğıdın başına, yazmayı tasarladığınız öyküyü özetlemeye girişin hele, bakalım ne çıkacak ortaya? Peki birkaç satırlık bu özetlemeniz neden kaleme alacağınız, hadi yazmış olduğunuz diyelim, öykünün yerini tutmuyor bir türlü? Özeti, neden öykü olamıyor da biz öykünün özetine değil kendisine gereksinim duyuyoruz… İnsanlar, aralarında iletişim amacıyla, kullanımlık, günlük dille konuşabilir, yazışabilir ancak yazınsal türlerin hiçbiri böyle bir dile yaslandırılamaz, velev ki yazarın imzasını taşıyan mektup olsun bu… O halde yazınsal dil de yazınsal metnin öteki öğeleriyle örtüşür nitelikte kurgulanmış olmak zorunda. Ölçüp biçme kadar ses düzeni, müzik, eksilti, yan anlam, işlevsel ayrıntı, sözcük, gönderme, imgeleme vb. pek çok öğe, bu bağlamda alınabilir. Sözcük derken, yazarın bunları tartmasını yani sesçe, şekilce uyum gösterecek, ötesinde birbirini itmek yerine çekecek, birbiriyle örtüşecek olanları seçme eylemini anlamak gerekiyor. Bu arada yazarın bir görevinin de dilini farklı zenginliklerle beslemek, bu tür olanakları geliştirip sözcük üretmek olduğu biliniyor! Bütün bunlar yazınsal metnin olmazsa olmazı elbette, zorunlu koşulu ama yeterli verisi mi peki? Değil yine de. Yazım kurallarından noktalamaya, bölümlemelerden bölümcelere, bir yazınsal metin biçemsel olduğu denli dilsel açıdan da doygunluk yansıtabilmeli! Ne eksik ne fazla! Eksik kalmış doygunluk hamlığa, aşılmış doygunluk ise ağdalılığa yol açacaktır kaçınılmaz biçimde. Asıl iş, metni hep doygunluk düzeyinde tutabilmek kuşkusuz ancak bu da çok güç yazık ki! Bunları Berna Durmaz, Osman Akalın için söylüyor değilim. Tam tersine her iki yazarın da bunun bilincinde olduğunu vurgulamak olanaklı. Bu yönde öykünün gerektirdiği işçiliği yani öykü için gereken zanaatı eksiksiz biçimde yansıttıkları söylenebilir herhalde… Durmaz’ın da Akalın’ın da… Burada vurgulamaya çalıştığım, öyküleme sanatı kadar belki ilk ağızda kendini ele vermeyen bir zanaatın bu yansıtımda ne denli önem taşıdığı… Bu çerçevede yazarların ikinci kitaplarında bağlamlı öyküler kurdukları, bunları belirli izleksel temeller üzerinde yapılandırdıkları söylenebilir. 2013 bütün bu girişmeler öykülerden enikonu bir şiddetin ortalığa dökülmesine, ötesinde bunun cinsellikle de buluşmasına yol açıyor. Bu ise bir tutku dayanağı oluşturuyor öykülerde. Eğer kişiler arasında uylaşım görünüyorsa, bu tümünün de bir yanlarıyla şiddete, cinselliğe ölüme ortaklıklarından kaynaklanıyor. Sonuçta Berna Durmaz’ın öykülerindeki evrenlerle kişiler buluştuğunda, hem etkili, hem büyüyle karılı, yer yer ussal yarılmanın egemen olduğu farklı bir atmosfer geliyor önümüze. Yazar böylelikle okuru kıskıvrak yakalayıp elini kolunu bağlıyor adeta. Çünkü hiçbir zaman tanıyamayacağımız, üzerinde düşünemeyeceğimiz kişilerle buluşturuyor bizi. Hele annelerle kızları olarak kadınlar olağanüstü şaşırtıcı bir yer tutuyor yapıtta. “Ekmeğin Yanığı”, “Ağacın Dediği” vb. unutulmaz öykülerle birlikte. OSMAN AKALIN... Osman Akalın, bu ikinci öyküler demetinde iki farklı bağlam odağında kaleme almış verimlerini. Bir yandan aykırı karakterlerle, diyelim öykülerin atkısını çatarken aşk temelinde bunların çözgüsünü de kurmuş. Ama aşkların geçmişte yaşandığı, anılarda derin izler yaratarak kendine etkin, derin yer açtığı, böylelikle yaşanamadan yalnızca içlenme halinde kaldığı vurgusuyla birlikte… Böylece bağlamlandırmada bir yandan aykırı gerçekçi yaklaşıma yaslarken yapıyı, yanı sıra buna umulmayacak bir romantizm eklemeyi başarabiliyor yazar. Hem köz besleniyor bu yolla hem de bir bakıma iyice kıvılcımlandırılıyor öykü. Akalın, öykülerine adeta telaşlı yürek çarpıntısıyla giriyor, bir çocuk çağıltısı eşliğinde. Bunu hemen her öyküsü için söyleyebilmek olanaklı. Ama bunu yaparken öyküsüne bir giz içirmeyi, üstelik bunu bütün öykü evrenine yaymayı savsaklamıyor. Öte yandan Akalın da Durmaz gibi farklı evrenler kurarak özgün bir anlatı dili oluşturmaya girişmiş yerini berkitmeye çalışan yazar izlenimi bırakıyor. Gerçekten bu ikinci öyküler toplamında, öyküleme yetisini daha da geliştirip nefesini iyice açtığı söylenebilir yazarın. Özellikle evren kurarken kişilerini yapılandırırken… Ayrıca insanlar arasındaki ilişkilere yaklaşımında, küçük insanın iç ezikliğini yansıtmada, bunu taşra bungunluğuyla buluşturmada, hem incelik hem de derinlik olarak farklı bir boyuta ulaşıyor yazar. Öykülerini, bu bağlamlandırma temelinde ilişki kopukluğuna özgülerken gerçektenlik duygusunu da başarıyla yukarıya çıkarıyor böylece. Özellikle “Renkler” adlı öyküsünde psikolojik katmanları oluşturup bu doğrultuda ayrıntıları yerleştirmede, yanı sıra dolantıları, değişkeleriyle bir ruhbilimsel çözümleme yönünde, büyük hüner sergiliyor. Bir devlet dairesinde telefonlara bakan, “[d]ünyadaki ilişkilerini hep bir noktayı seçerek o noktadan kura(n)” (19) görme engelli Hamdi ile yarasa arasındaki eğretileme kadar dairede göreve yeni başlayan kadın arasındaki ilişki de bir öykünün duyabileceği bütün gereksinirlikleri karşılayıp tam bir doygunlukla unutulmaz aşk öyküsü olarak okur belleğine yerleşiyor. Üstelik bunu, bir film gibi izletmeyi de başarıyor yazar. “İnönü Parkına İnen Ufo” ise şaşırtıcı dönüştürümüyle dikkati çekiyor… Ustalaşma sürecine girmiş, bu doğrultuda önemli yol almış öykücülerle tanışmak insanı mutlandırıyor. Böyle güzel öyküler kaleme alan yazarları, okurların da sahiplenmesi gerekiyor bana göre. Okuyun Burna Durmaz’la Osman Akalın’ın öykülerini, öykü okuru olmanın mutluluğu yaşayın… ? D Berna Durmaz Şimdi yazarların öykülerinde de gezinelim biraz… BERNA DURMAZ... Her öykücü, farklı, yalnız kendisine ait bir öyküleme getirebilmek için çabalıyor kuşkusuz. Ama öykücüler, sıradan işmişçesine altından kolaycacık mı kalkıyor bunun? İlk kitabında da bir bağlamlı öyküler dizisi olarak karşılamıştı yazar bizi. Bunda da tutumunu sürdürüyor. Bu kez öykülerini üç farklı ara başlık altında gruplandırıp bütünsel bağlam getirirken yanı sıra bunları üçlü ayırmaya göre de bağlamlandırıyor. Berna Durmaz, önceki yazımda da dile getirdiğim gibi Sema Kaygusuz, Latife Tekin, Hasan Ali Toptaş, Faruk Duman anlatılarıyla yakın ilişki içinde görünüyor. Sözgelimi “Lal” adlı öyküsünün ikinci bölümcesi, bir Faruk Duman metni gibi okunabilir pekâlâ. Ama bunu söylemekle birlikte, çelişik gibi görünse de Durmaz’ın, kendi anlatı farkını ortaya koyabilen, bu yönde yoğun çaba harcayan bir yazar izlenimi bıraktığını da ekleyeyim. Çünkü bu tür koşutluklar ya da anıştırmalar, şakacı tutuma benzer biçimde bir çakımcık yanıp sönmeyle metne akışkanlık kazandırıyor. Böylelikle biz, Berna’nın, aslında ilginç köpürtülerle açımladığını gözlüyoruz öykülerini. Bir kez kurduğu arkaik öykü evreniyle, doğanın ortasında ilkel canlılar örneği devinen kişileriyle, soyutlayım, dönüştürüm için olağanüstü olanak yaratmış oluyor yazar kendine. Böylece okur da, evrenle, kişilerle oynama, onları her kezinde yeniden yarata kura yapılandırma olanağı elde ediyor ki, bu, yazar için başlı başına bir kazanım kuşkusuz. Gizi, içinden taşan ama öyle, bir önce kendini ele verivermek türünden kaygı barındırmayan bir öyküleme düzeyi tutturuyor Durmaz. Karmaşık yapı yansıtan bir evrende gizlerle sarmalanmış bir öykü atmosferi yaratılabiliyorsa, bunda en önemli rolü arkaik eskillik, bir de ritüel büyü üstleniyor bana göre. Öykülerdeki karmaşa, evrenlerde gezinen kişilerin yönlendirisiyle kuruluyor. Hemen her öyküde delimsirek, saf, kaba, engelli, özürlü, dışlanmış vb. kişilerle karşılaşıyoruz. Birbiriyle kapışırlık izlenimi bırakan CUMHURİYET KİTAP SAYI 1211
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle