07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

RENKLER SESLER HARFLER AYTÜL AKAL NİLAY YILMAZ ÇİĞDEM GÜNDEŞMAVİSEL YENER MUSTAFA DELİOĞLU KİTAP GÖLGESİ Gülşah Elikbank’ın ilk çocuk romanı Medusa’nın Pusulası Çocuklar için yazılmış her iyi kitap umuda çağırıyor yaşamı. Çocuklar için ilk kitabını kaleme alan Gülşah Elikbank’ı yetişkinlere yazdığı fantastik romanlarından tanıyor okurlar. Çocuklar için yazmaya anne olduktan sonra ‘heveslenen’, “çocuğuma iyi kitap bulamadığım için yazmaya başladım” diyenlerden değil o. Çünkü çocuk edebiyatında neler olup bittiğini yıllarca izlemiş, bugüne değin yazılmış iyi yapıtların farkındalığını içine sindirmiş, çocuklar için yazma cesaretini bulabilmek için demlenmiş… ? Mavisel YENER antastik türde yazılmış olan Medusa’nın Pusulası’nda, arka kapakta yazdığı gibi, “soluksuz” bir macera yok! “Yerebatan Sarnıcı’nda geçen soluksuz bir macera…”(Arka Kapak) Olsa olsa soluk soluğa okunan bir macera diyebiliriz. Ama “soluksuz” demek haksızlık olur. Serüvenin soluksuz kalması, oksijenlenememesi, gelişememesi, güdük kalması anlamına gelir. Medusa’nın Pusulası tam tersine, kahramanlarına ve okuruna derin soluklar aldıran, soluk almanın keyfini onlara yaşatan, hem neşelendiren hem düşündüren bir kitap. “Soluk almadan okumak” kavramına da itirazım var doğrusu, derin nefesler alarak okuyun ki hücrelerinize işlesin o güzellikler! Tarih, mitoloji ve serüvenin tadına vardığımız bu yapıt Rüya Takımı serisinin ilk kitabı. Özel okulda okuyan Cem, ailesinin maddi güçlük içinde olduğunu fark ettiğinde onlara yardım etmenin yollarını aramaya başlar. O günlerde, babaannesinin yaptığı bir telefon konuşması ona esin verir. İstanbul’un en büyük ve gizemli sarnıcı olan Yerebatan Sarnıcı’nın derinliklerinde bulunan hazineyi keşfedecek, hazineyi satarak ailesine destek olacaktır. Bu hazinenin haritasını ele geçiverince işler kolaylaşır. Aynı okulda okuyan, aynı apartmanda oturan, farklı yaşlardaki Cem, Gizem, Ayşe ve Mert, haritayı da alarak Yerebatan Sarnıcı’na giderler. Sütun kaidesi olarak kullanılan iki Medusa başı dikkatlerini çeker. Medusa heykellerinden biri kayboluverir; diğeri de hareketlenip konuşmaya başlayınca onlarla birlikte okur da fantastik dünyaya “merhaba” demiş olur. Romanın bundan sonrası, masal tadında, Medusa’nın fantastik evreninde geçer. Medusa’nın Pusulası, fantastik bir kitap olmakla beraber, sorgulayan, eleştirel, diyalektik bir yaklaşımla, felsefe temeline de oturtuyor söylemini. Gülşah Elikbank’ın ilk çocuk kitabı olması nedeniyle, onun gelecekte yazacaklarının muştusunu da veriyor. Okura fantastik bir dünyadan seslenirken gerçeğin yapısının, işleyişinin çözümlenmesinde yardımcı oluyor. Yunan mitolojisinde “yer altı dünyasının dişi canavar”larından biri olan Medusa, kendine bakanları taşa çevirme gücüne sahip. Kitapta “Medusa” imgesinin kullanılması, bir yanda mitolojiye gönderme yaparken öte yanda “Medusa”nın davranışlarını sorgulama olanağı da veriyor. Romanın girişinde Cem’in babaannesi, arkadaşına hazine haritasını posta kutusuna bırakmasını söylüyor. Bu tuhaf davranışı başlangıçta kurgudaki bir boşluk gibi değerlendiriyoruz. “Böylesi önemli bir haritayı neden elden almadı” gibi sorularla boğuşuyoruz. Ama romanın sonunda bunların bilinçle kurgulandığı ortaya çıkınca yazarın zekâsına şapka çıkarıyoruz. F Roman, yazının dönüştürme olanağını çok iyi kullanıyor; insanı ve duygularını çözümlemeye çalışıyor. Kayıp gidiverdiğimiz Medusa evreninin bize söyleyecekleri var. Bu evren çocuk okuru alıştığı coğrafi çevrenin dışına çıkararak yabancılaştırma öğesini de başarıyla yakalamış. Ne yazık ki fantastik çocuk yazını korku, olağanüstü olaylar, yaratıklar, sihir, tılsım, gizem, büyü gibi doğaüstü güçlere sahip kahramanların doluşturulduğu bir tür gibi algılanmakta. Oysa T. Todorov, Türkçesini Metis Yayınları’ndan okuduğumuz ‘Fantastik’ isimli kitabında der ki; “Fantastik anlatılara fantastik niteliği kazandıran şey, metinden okura geçen bir tereddüt ya da kararsızlık deneyimidir. Anlatılan olaylar gerçek mi, yoksa düşsel mi? Yani öyküde anlatılan olaylar bildiğimiz gerçeklik yasalarıyla açıklanabilir mi, yoksa tamamen başka bir gerçeklik alanına mı aittir?” Medusa’nın Pusulası’nı içselleştirirken, metinden okura geçen soruların farkına varıyoruz. Elikbank, daha önce yazılmışların kötü bir kopyasını yapmak yerine, emek harcamayı, özgün bir yapıt üretmeyi, sözcükleriyle yepyeni bir dünya kurmayı yeğlemiş. Gerçeküstü evrenin dehlizlerinde gezinirken, kendimizi gerçeğin kollarında bulduğumuz bu serüvenin Kapadokya’da devam edeceğini sayfalar fısıldıyor bize. Rüya Takımı ve Gülşah Elikbank çocuk edebiyatının sonsuzluğuna, sınır tanımazlığına hoş geldiler… ? www.maviselyener.com *Rüya Takımı: Medusa’nın Pusulası/ Gülşah Elikbank/ İthaki Yayınları/ 144s./ 2013/ 9+ KO NUK H ARF L ER Bakışımlı Sevgi: Parktaki Gergedanlar ? Selçuk OĞUZ akışım, eski söyleyiş biçimiyle simetri konusu daha çok fen bilim derslerinde görülür ama yaşamın her alanına uygulanabilir. Yaşamın kendisi de derslerle dolu bir bakışım ormanı değil midir zaten? Bakışımın ne olduğunu en iyisi Türkçe Sözlük’ten yazmalı. Şöyle diyor sözlüğümüz bize: 1. İki ya da daha çok şey arasında konum, “1 biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunluğu, simetri. 2. mat. Eksen olarak alınan bir doğrudan, benzer noktaları karşılıklı olarak aynı uzaklıkta bulunan iki benzer parçanın birbirine göre durumu, tenazur, simetri.” (Dil B Derneği Yayınları, 2. baskı, Ağustos 2005) Demek ki baktığımız her şeyin bir yansıması oluyor. Asıl olan görüneni ve karşıt olanı görmektir kuşkusuz ama bu karşıtlık her zaman orada bir çatışma ortamı olduğunu da anlatmaz. Doğrudur, genellikle karşıtların çatışma içinde olduğu düşünülür; iyikötü, güzelçirkin, doğruyanlış gibi. Ancak bakışımda bunu esneten ve yumuşatan bir yan da vardır. Konunun iyi anlaşılmasını sağlayan da matematik bilimidir elbette. Bir de kitaplar; öykü, roman, şiir, anı, günlük, deneme... Bakışımın öteki yanlarının anlaşılmasını sağlayan yazınsal yapıtları da göz ardı etmemek gerekiyor. Bütün bunları bana Mehmet Atilla’nın çocuklar ve gençler için yazdığı Parktaki Gergedanlar kitabı esinledi. Yazarın kurgu ustalığının yanı sıra özenli anlatımının eşliğinde kitabın yüreğine ulaştığınızda bulacağınız kaynağın, benim bakışımlı sevgi adını verdiğim öz olacağını şimdiden muştulamak isterim. Kitabın konusu kısaca şöyle: Dilek, Şenay ve Okan birbirleriyle çok iyi anlaşan üç arkadaştırlar. Oyun parkında güzel dakikalar geçirirlerken küçük bir kaza olur. Minik bir çocuğu korumak isteyen Dilek’in ayak bileği burkulur ve oyunları yarıda kalır. Bu şansızlık üç arkadaşın eğlenceli bir oyuna başlamasına yol açacaktır. Okan’ın getirdiği buzu Dilek’in bileğine yerleştiriken gözleri karşıdaki bankta oturan yaşlı adama takılır ve üçü de yaşlı adamın kim olabileceğine yönelik tahminlerde bulunurlar. Şenay’a göre yaşlı adam avukat Orhan olabilir, Okan’ın tahmini Albay Ünal’dır, Dilek ise aktör Yavuz demeyi yeğler. İkinci Bölüm yaşlı adamla başlar. Adının Hırçın Kemal olduğunu öğrendiğimiz adam, hırçındır ama çocukların dünyasında olmaktan da mutluluk duyar. Onun da gözü Dilek, Şenay ve Okan’a takılır. Çocukların davranışlarına göre her birinin ileride nasıl bir meslek sahibi olacaklarını düşlemeye çalışır. Birinci Bölüm’de üç arkadaş yaşlı adamı üç ayrı kişilik olarak tanımlarken İkinci Bölüm’de de yaşlı adam çocuklara farklı meslekler seçmiştir. Dilek ileride ressam olacaktır, Şenay doktor, Okan da mimar. Tam bir bakışım örneği değil mi? Şimdiki zamana göre geçmişten ve gelecekten altı düşsel meslek ve altı farklı kahraman... Yazar bu karşılıklı oyunun perdesini şu sözlerle sonlandırır: “Hayal dünyası diyorlar ya hani, işte o ‘sanal’ dünyada nereye savrulacaklardı kim bilir? Hangi kentlerde yaşayacaklar, kimlerle evlenecekler, hangi sevinçleri ve acıları paylaşacaklardı? Parkın kalabalığı yetmiyormuş gibi bir de bunlar çıkmıştı başımıza.” (s:33) Üçüncü Bölüm’de yeni bir perde açılır. Aradan yıllar geçmiştir. Çocuk kahramanlarımız otuzlu yaşlarındadır. Ankara’da buluşurlar. Hırçın Kemal’in geçmişteki kişilikleri de oradadır. Acaba aralarında nasıl bir ilişki kurulacaktır? Devreye kimler girecektir? Bu soruların yanıtını okurlara bırakalım, ama yazarın kurgulama ustalığını göstermesi bakımından kitabın ana izleğinin ressam Dürer’in hiç görmediği halde anlatılanlardan yola çıkarak yaptığı gergedan resminden esinlendiğini söylemekle yetinelim. Demek ki görmek yalnızca bir yere kadar, bir de ötesi var. İçerde olan, yürekteki... Her şey nasıl baktığınıza bağlı. Örneğin sevdiğinize yürekten bakıyorsanız, o da size kendi yüreğinden bakacaktır. Çünkü sevgi de bakışımlıdır, yani karşılıklı. İyi okumalar... ? Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. I. Baskı: 1500 adet, Ağustos 2010 Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com [email protected] CUMHURİYET KİTAP SAYI 1207 4 NİSAN 2013 ? SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle