02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Theodor W. Adorno’nun ‘Angajman’ı üzerine bir çözümleme (I) Edebiyatta ‘Angajman’ olur mu? Theodor W.Adorno, “Edebiyat Üzerine Notlar”ın üçüncü bölümünde yer alan “Angajman” adlı denemesinde “edebiyatta angajman olur mu?” veya “angaje edebiyat olur mu?” sorunsalını irdeler bilindiği gibi. Prof Dr. Onur Bilge Kula Adorno’nun bu metnini geniş bir çevreden kuşatarak çözümlüyor bizler için. Kula’nın yazısını uzunluğu nedeniyle üç bölüm halinde sunacağız sizlere. ? Onur Bilge KULA saltlaştırmasından ötürü gerçeklikle olan o kopmaz ilişkiyi” yok sayar. Söz konusu ilişki, “sanatın gerçekten bağımsızlaştırılmasında polemikçi bir önsel olarak bulunur.” Sanatın yaşam kaynağını oluşturan “gerilim”, bu iki “kutup” arasında eriyip gider. Politik anlamda dile getirilmiş olsa bile “kendisini, öznenin her türlü angajmanının uysal biçimiyle alay eden propagandaya indirgemeyen angajman, politik açıdan çokanlamlıdır.” Biçimcilik ve özgürlükçü varoluşçuluk bunun karşıtı için savaşmaz. Adorno’nun değerlendirmesi uyarınca, Sartre’ın “yazarın işi anlamlarladır” sözü doğrudur ancak yetersizdir çünkü yazınsallaştırılan hiçbir sözcük, iletişimsel konuşmadaki anlamını yitirmez. Bununla birlikte, edebiyat sözcüğün imlemini, diyesi, “dış anlamını” dönüştürür. Ayrıca, Sartre’ın edebiyata verdiği “özel konum”, kuşkuyla karşılanmalıdır. Dışsal anlamların edebiyattaki parçacıkları, “kaçınılmaz olarak sanattaki sanatsal olmayan öğedir.” Sanatın dolayımı veya dışavurum aracı biçimdir. Biçim yasaları, bunlardan değil, söz konusu iki öğeden çıkarımlanabilir. Adorno’ya göre sanat yapıtından “bir şeyler söylemesini” talep eden, “amaçtan uzak, kapalı sanat yapıtına karşı karşıt politik konum ile birliktelik kurar.” Dili, “imlemi” deşeleyen ve “anlama uzaklığıyla daha baştan pozitif anlam algısına başkaldıran bir metni dinlemek yerine”, bağlanmaya, yanlılığa övgü düzenler, “edebiyatın kavramsal anlamını angajmanın önkoşulu” sayan Sartre’ın “Gizli Oturum” adlı yapıtını “derin” bulacaktır. Nasyonal sosyalistler, “kültür Bolşevizm’i” diye adlandırdıkları her şeye karşı duydukları “nefreti” “kurumsallaştırmıştır.” Bu nefret tutumu, hâlâ “aynı türden oluşturular” üzerinde alevlenmektedir ve “otoriter özyapı” ile örtüşmektedir. Her türlü gelenekçilik ve korumacılık bu kapsamda görülebilir. İster kendisini “eleştirel”, ister “sosyalist” olarak adlandırsın her türden “yazınsal gerçekçilik” de “bu her şeye yabancı ve yabancılaştırıcı” düşman tutumla bağdaşabilir. Adorno’nun deyişiyle, “anlaşılmaz olanın şoku içinde kendisini ileten şeyi anlamaksızın”, konuya ilişkin tartışma bir “gölgeler savaşımı”na benzemektedir. Kuramsal bakımdan “angajman ve eğilim” ayrımlaştırılmalıdır. Angaje sanat, “daha önceleri frengiye, düelloya, kürtaj maddesine veya zorunlu eğitim yurtlarına karşı eğilim kitapları gibi yasa koyucu eylemler veya edimsel etkinlikler” düzenlemek yerine, bir “tavır” oluşturmak için çalışmaktadır. Örneğin, Sartre, “izleyici yansızlık” yerine, “var olma olanağı” yaratmaya yönelik kararlılığı öne çıkarır. Sanatsal bakımdan angajmanı, eğilimin önüne geçiren şey, “şairin/yazarın angaje olduğu içeriği çokanlamlılaştıran” öğedir. SANAT, SEÇENEK BELİRLEMEZ, DÜNYAYA DİRENİR Sartre’ın Hıristiyan geleneğindeki “benden yana olmayan bana karşıdır” anlayışını üstlendiğini öne süren Adorna’ya göre, söz konusu gelenekten geriye kalan “sadece dayatılan seçimin soyut otoritesidir” ve “kendi asıl olanağının seçilecek şeye bağlı olmasının da” bir önemi yoktur. Bu, Sartre’ın “özgürlüğün yitirilemezliğini kanıtlamak istediği seçeneğin önceden belirlenen biçimini” ortadan kaldırmaktadır. Herbert Marcuse, Adorno’nun değerlendirmesi uyarınca, “eziyetlerin içsel olarak kabul veya reddedilebileceğini” söyleyerek bu felsefi söylemin “saçmalığını” adıyla anmıştır. Sartre’ın “dramatik durumlarından ortaya çıkması gereken de budur.” Bunlardan yalnızca “özgürlüksüzlük” öğrenilebilir. Sartre’ın “düşünce tiyatrosu, kategoriler uydurduğu şeyi sabote etmektedir” ancak bu onun tiyatro parçalarının “bireysel yetersizlikleri” olarak görülemez. Sanat, “seçenekleri belirginleştirmek değil, insanın göğsüne tabancasını dayayan dünyanın gidişine salt onun biçimiyle direnmek” demektir. Fakat angaje sanat yapıtları, “kararlar aldıkları ve onları sanat yapıtının ölçütü durumuna getirdikleri takdirde”, bu kararlar “değiştirilebilir” olmaktadır. Çokanlamlılığın bir sonucu olarak Sartre “büyük bir açıklıkla edebiyat aracılığıyla dünyanın gerçek değişimini” beklemediğini dile getirmiştir. Onun “kuşkusu”, Voltaire’den beri süre gelen “edebiyatın edimsel işlevi” türünden toplumun “tarihsel değişimlerini” ortaya koymaktadır. Sartre’ın aşırı öznelci felsefesi, angajmanı, “yazarın zihniyetine” indirgemektedir. Öznenin “kararının veya kararsızlığının açığa vurumu” olan sanat yapıtını, Sartre “öznelerin çağrısı” olarak kavramaktadır ve “ne denli özgür olursa olsun” yazan öznenin “nesnel isterlerle karşı karşıya kaldığını” kabul etmemektedir. Böylece, kendi ereğini, “salt bir ereğe” indirgemektedir. Bu nedenle, “neden yazılır?” sorusu ve bu soruyu “derin bir seçime” bağlaması “tutarlı” değildir; çünkü “yazılan şey” veya “yazınsal ürün” açısından yazarın “motivasyonları” önemsizdir. Ayrıca, Hegel’in de vurguladığı gibi, sanat yapıtları “kendilerini yaratan görgün kişiliğe ne denli az saplanıp kalırsa, düzeyleri o denli yükselir” ilkesi Sartre’a da uzak değildir. Durkheim’ın söyleyişiyle, “yazınsal sanat yapıtını bir ‘fait social’ diye adlandırmak” suretiyle Sartre, “istemeden” yazarın salt “öznel ereğinin nüfuz edemeyeceği, en derin kolektif nesnelliği” dile getirir. Bundan dolayı, Sartre angajmanı, “yazarın ereğine değil, onun insan olmasına bağ? lar.” Fakat bu belirleme uyarınca dorno, “Edebiyat Üzerine Notlar”ın üçüncü bölümünde yer alan “Angajman”1 adlı denemesinde “edebiyatta angajman olur mu?” veya “angaje edebiyat olur mu?” sorunsalını irdeler. TDK sözlüğünde “angajman”ın Türkçe karşılığı “bağlılık” olarak verilmiş. Bu karşılığın angajmanın bütün anlam yelpazesini kapsamadığını düşünüyorum. Angajman kavramı, “yanlılık”, “yan tutma” olarak Türkçeleştirilebilir. Fakat Adorno’nun “angaje edebiyat”ın karşıtı olarak “özerk edebiyat” anlatımını yeğlediği düşünüldüğünde, bu kavramı “bağımlılık” anlamında kullandığı da söylenebilir. Adorno’ya göre her biri salt özgünlük özelliği taşıyan sanat yapıtları, bir birine asla katlanamaz. Böyle “iyileştirilebilir bir toleranssızlık”, salt tekil sanat oluşturuları için değil, “sanatın davranış tarzları” için de geçerlidir. Nesnelliğe ilişkin “iki tavır” vardır: Birincisi, yanlı/bağımlı sanat yapıtı, “fetişi”, “yararsız oyunu”, hatta “politik bakımdan en yüksek düzeyde apolitik olanı büyüsünden arındırmaktan” başka bir şey istemez. Dikkatleri, “gerçek çıkarlar uğruna yürütülen savaşımdan” başka yönlere yöneltir. Nesnelliğe ilişkin ikinci tavrı oluşturan özerk sanat yapıtıysa, “kendi saf somutlaşımının özgürlüğü ve yükümlülüğünden” vazgeçmeyi, sanat yapıtı olmaktan vazgeçmiş olmak sayar. Sanat yapıtlarında “biçim kazanan şey, yanlı/bağımlı sanat yapıtının özerk sanat yapıtı için varsaydığı gibi, kısa sürede sanat yapıtının karşı çıktığı varoluş ile aynılaşır.” Bu seçeneklerden her biri, “karşıtıyla birlikte kendisini de yok sayar.” Angaje sanat, doğası gereği gerçeklikten uzaklaştığı için, “sanata olan mesafeyi” ortadan kaldırır. Angajmanı tümüyle yadsıyan ‘sanat, sanat Adorno’nun değerlendirmesi uyarınca, Sartre’ın “yazarın işi anlamlarladır” sözü doğrudur ancak yetersizdir çünkü yazınsallaştırılan hiçbir sözcük, iletişimsel konuşmadaki anlamını yitirmez. içindir’ görüşüyse, “kendisini SAYFA 8 ? 28 MART 2013 A CUMHURİYET KİTAP SAYI 1206
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle