Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Selim İleri’den “Mel’un Bir Us Yarılması” Girdap Mel’un / Bir Us Yarılması, bugüne kadar Türk edebiyatı, Türk tiyatrosu için yazılmış en cesur eleştiri kitabı. Selim İleri çok uzun zamandır söylenen yalanları “asırların papağanı”nı, sahte yücelikleri teşhir ediyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın çok doğal kabul edildiği bir ortamda bilgi sahibi olarak yaşamak… Bildiklerinle, gerçeklerle baş başa yaşamak… Yalnızca devletlerin resmi tarihi olmuyor; kültür ve sanatın da resmi tarihi var. Neyin hangi yöntemlerle öne geçip resmi sanat söylemine dahil olduğunu, nelerin çember dışında bırakılarak yok oluşa mahkum edildiğini düşünürüm zaman zaman. ‘Mel’un / Bir Us Yarılması’ gayri resmi edebiyat geçmişimizi seriyor önümüze. ? Birsen FERAHLI “Çürümüş bir şeyler var burada!” Sayru Usman “Ah!.. Nice üstün görünümler altında yalan dolan vardır.” W.Shakespeare ırk yılı aşkındır süredir kitap yazıyorsunuz. On sekizinizden beri gözünüz kitaptan, resimden, tiyatrodan başka bir şey görmemiş. Yolun başında hayalleriniz var. Sonra o yolda yürüdükçe; gördüklerinize, tanık olduklarınıza inanamıyorsunuz; yok böyle düşünmemiştim, diye hayret ediyorsunuz. Derken, hayal kırıklığını es geçip durumu düzeltmek için gayret dönemi başlıyor; yıllar boyu emek, binlerce sayfa… Uyum, uyumsuzluk… Arada küçük mutluluklar yaşansa da yolun ana çizgisinin bir milim bile değişmediğini fark edince, nefret dönemi başlıyor. Yalanla yüzleşme, sarsılma sürecinin ardından hiçbir şeyin önemsenmediği, bütün bağlantıların koptuğu, düzen dışı bir alan beliriyor; tuhaf bir çekip gitme hali geliyor üstünüze. Selim İleri ‘Yarın Yapayalnız’dan bu yana (2004) bu düzen dışı alandan sesleniyor okuruna. ‘Hepsi Alev’, ‘Bu Yalan Tango’, ‘Yağmur Akşamları’ ve şimdi de ‘Mel’un / Bir Us Yarılması’. Mel’un / Bir Us Yarılması, bugüne kadar Türk edebiyatı, Türk tiyatrosu için yazılmış en cesur eleştiri kitabı. Selim İleri çok uzun zamandır söylenen yalanları “asırların papağanı”nı, sahte yücelikleri teşhir ediyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın çok doğal kabul edildiği bir ortamda bilgi sahibi olarak yaşamak… Bildiklerinle, gerçeklerle baş başa yaşamak… Yalnızca devletlerin resmi tarihi olmuyor; kültür ve sanatın da resmi tarihi var. Neyin hangi yöntemlerle öne geçip resmi SAYFA 12 ? 28 MART K sanat söylemine dahil olduğunu, nelerin çember dışında bırakılarak yok oluşa mahkum edildiğini düşünürüm zaman zaman. ‘Mel’un / Bir Us Yarılması’ gayri resmi edebiyat geçmişimizi seriyor önümüze. Siyasette, felsefede, ideolojilerde her şeyin hallaç pamuğu gibi atıldığı bir dönemde her konuda farklı bakış açıları geliştirilirken edebiyat ve tiyatro geçmişimizdeki paradigmalara da bir dönüp bakmak gerek. Madem ezberleri bozuyoruz, madem gerçeklerin er meydanı kuruluyor; işte orada yılların akıl almaz birikiminin konuşma anı gelip çatmıştır. Kızmak, ‘ama’ ile başlayan birtakım açıklamalara girişmek, hafife alıp etkisini indirgemek boş birer çabadır; ortada bilgi ve sözcükle kotarılmış atsan atılmaz, satsan satılmaz gerçekler söz konusudur. Selim İleri yazın türleri arasındaki sınırı Selim İleri çok uzun zamandır söylenen yalanları “asırların papağanı”nı, sahte yücelikleri teşhir ediyor. önemsemediğini ‘Nerval Diye Bir Öykü’ de bildirmişti. ‘Mel’un/ Bir Us Yarılması’ günlükler biçiminde kaleme alınmış. Sekiz defter ve sonra defter bulamayınca bulduğu her köşeye yazdığı kısa notlardan oluşan ‘yapraklar’. Sayru Usman adlı yazarak yaşayan bir adamın defterleri. Sayru resme, müziğe, tiyatroya, edebiyata tutkun. Tanzimat’tan bugüne uzanan bir hayatı var gibi. Zaman içinde oradan oraya dolanıyor. Nereye baksa DoğuBatı, ŞarkGarp ikilemi. “Bu çekmeceyi çekmeyeli kim bilir kaç sene geçmişti. Kepçeden, yumurta çırpacağından, aşçı çatalına, herhalde yine hiç kullanılmamış rozbif, jambon bıçaklarına, neler yoktu ki… Mutfak edevatında bile ikilik.” Bireyden topluma, mutfakta, sokakta, yerde, gökte hep o tereddüt. İki tarafın âlimi, iki tarafın cahili, bir dermansız dert… Sayru Usman annesini bile ikiye bölüyor: çamaşır, sökük, yemek ve ‘evlâdım’ların cefakâr annesi Havva Anne; beş çaylı, piyanolu, ojeli, yarım Fransızcalı, kendini beğenmiş Jülide Anne arasında bunalıyor. Ölmüşlerle konuşup dirilerle susuyor. Bölünmüş benlikleri ayrı tellerden çalıyor. Us yarılmasının zihne sağladığı kolaylıklar bunlar. Aklı bir tarafa koydun mu her şey mümkün. Aklı bir tarafa koymak yani delilik, us yarılması, tıbbi kayıtlara göre psikoz: “Psikoz, düşünce ve duyunun ağır oranda bozulduğu bir zihin durumudur. Gerçek ile bağlantının kopması veya zarar görmesi ile karakterizedir.” Us yarıldıysa, her şey yarılıyor. Parçalı algı başlıyor. Parçalar aynen Picasso resmindeki gibi bütünden kopup, farklı bir mantığa göre bir araya getiriliyor. Selim İleri bu biyolojik algı değişimini dile yansıtmış. Zor ki zor bir iş! Çünkü psikozlu zihnin de kendi içinde bir işleme biçimi var. Selim İleri ‘Mel’un’da kopuk, müzikli, bol çağrışımlı, atlayan, geri dönüp tekrar ileri saran karmaşık dil yapılanması ile us yarılması ritminde çalışan bir zihnin orta yerine bırakıyor okurunu. Okur der ken bilen ya da bilmeye niyeti olan okur söz konusu. “Bir gün defterlerim neşredilecek. Bu yüzden özenle yazıyorum, noktalama işaretlerine, paragraflara, parantezlere, iki çizgi arasına alışlara çok dikkat ediyorum. Yazdıklarıma ses katmaya çalışıyorum. Yani defterlerim sesli de okunsun isterim. Neşredildikten sonra, bu ahmaklar, yazdıklarımı hızlı hızlı okuyacaklar ve okuduklarından hiçbir şey anlamayacaklar. Noktalama işaretlerine ehemmiyet vermedikleri için eserim onlara sessiz kalacak. Belki böylesi daha iyi; zira bu eser bir ‘sır eser’ olup çıkacak.” Metnin biçimini belirleyen bu yazma özellikleri apayrı bir anlatı oluşturuyor. Parantez içleri, çizgi arasına alınan bölümler, maddeler halinde sıralamalar, tiyatro oyunu gibi karşılıklı konuşmalar, numaralayarak rüya anlatımı ve haikularla çokboyutlu yazınsal bir mekân kurulmuş. Haikularda hayatın karmaşası doğanın şefkatine yaslanıyor; masumiyet gereksinimi haikularda kendini gösteriyor. Mel’un’daki kültür zenginliğinin tadına varabilmek için Shakespeare’den Firdevsi’ye, Abdülhak Hâmit’ten Mrs. Wolf’a Nazmi Ziya’dan Hüseyin Avni’ye , Şehvet Kurbanı’ndan Coriolanus’a uzanabilmek gerek. Ve tarihi önemsemek... “Tarihimizi bilmeyenler benim defterlerimden bir şey anlayamazlar. Defterlerimi okuyabilmek ve yazdıklarımı kavrayabilmek için, aynı şekilde, edebiyatı bilmek ve hususiyle edebiyat tarihimizi hatmetmiş olmak gerekir. Hem edebî eserleri bilecekler, hem de bu eserleri kaleme getiren eşhasın hususi hayatlarından haberdar olacaklar. Okurlar bunlarla da yetinmeyecekler; başta resim sanatı, bütün sanatlardan haberdar olacaklar. Tiyatro nedir, biliyor olacaklar. Sarah dünya tiyatro tarihinin en büyüğüdür. Sarah İstanbul’a kaç kez gelmiş, biliyor olacaklar. Aman Sayru Bey ne çok şey istiyorsunuz! Kısacası, ekinsel birikimi yüksek okura hitap ediyorum ben. ” ÖNEMLİ BİR MESELE: DİL ‘Mel’un /Bir Us Yarılması’nı en önemli meselelerinden birisi de dilimiz. “İmlâsında bile birleşememiş bir ulusun sonu nereye varır?” diye soruyor Sayru Usman. Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kopuşlar ve eklenmelerle süren döngünün dildeki yansımaları. Baskı, özgürlük, ölüm, öldürme, unutup yok sayarak infaz etme ve yaldızlayarak yüceltmenin dönemlere göre değişen sözcükleri. Hiçbirine haksızlık etmemek için tüm sözcükler yan yana dizilmiş. Çarpıcı bir çeşitlilik... Ancak sözcükler değişse de yalan ve sevgisizlik değişmiyor. Sayru Usman bu karanlığın ortasında bir tapınma ışığı ile yaşıyor. Aşkı, iyi ve güzeli, tutku ve sadakati bir araya getirip kristalleştiriyor. Bu ütopik duygu tacı “Mâbudem” dediği Cahide’nin başındadır artık. Hemen anlıyoruz bu kadının kim olduğunu: Cahide Sonku. Zaten muzipçe, ‘Kim kimdir’ oyunu oynama tuzağı kurulmuş roman içinde; ‘kim kimdir’e takılıp giden okur merak ipini tutarak ilerleyebilir. İşte ‘yelloz’ kim, ‘et kafa oğlan’ kim, Muhsin’e o denilmiş, Yahya Kemal’e bu denilmiş, Tevfik Fikret şuur insanıymış, Piyer Loti’nin arkasından ne konuşulurmuş filan... Magazin düşkünleri bu tarihi ve edebi magazinle şaşakalırken edebiyat ve tarihseverler Selim İleri’nin inanılmaz birikimi karşısında mest ola? 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1206