02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VİTRİNDEKİLER ? figür Apo’ya benzetildiği için suç unsuru sayılan tuzluklardan düğün genelgelerine, sarıkırmızıyeşil yasaklarından kendisine yollanan istek peçetesinde “Kürdistan” lafı geçtiği için tutuklanan oryantal dansöze… 90’lar geride kaldı mı, aşılabildi mi, yoksa pusuda bekliyor hatta hortluyor mu, hâlâ tartışılıyor. Evrim Alataş, 90’ların iklimini kara mizah penceresinden bakarak hatırlatmaktan fazlasını yapıyor. İsyankâr neşesiyle, her devirde okunabilecek devlet ve insan manzaraları anlatıyor bize. Yoldan Gönüllü Çıktım/ Beliz Kudat/ Naviga Yayınları/ 208 s. Chicago Okulu/ Oya Morva/ Doruk Yayımcılık/ 174 s. Chicago Okulu, Amerikan sosyal bilimlerinin eleştirel kanadına işaret eder. Marksist eleştirellikten farklıdır, Amerikan liberalizminin kendi içinden doğmuştur. Başka bir deyişle liberalizme getirilen liberal bir eleştiridir. Ürettiği pragmatik sosyal kuram, merkezine iletişimi yerleştiren bir anlayışın temsilcisidir. Ne yazık ki, okulun pragmatik yönelimli oluşu, çok yakın tarihlere kadar, özellikle Kıta Avrupası düşünürleri tarafından görmezden gelinmesine ve hatta indirgemeci tezlerle ele alınmasına neden olmuştur. Zira, pragmatik felsefenin çağrıştırdığı şey, çok uzun yıllar boyunca, temelsiz liberal ilkeler ve kapitalizmin saf halinin sembolü olarak nitelendirilen Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Oysa, okulun, erken dönem sosyolojik ilgileri, o dönemin Marksist ve laissezfaire doktrinlerin potansiyel sosyalizm ve bireycilik aşırılıklarına bir alternatif olan çoğulcu bir toplum modelini ortaya koyar. Bu toplum modelinin pratikteki sağlaması ancak iletişim sayesinde olanaklıdır. Doğrunun öznel olduğunu savunan, çoğulcu bir felsefe olarak pragmatizm, iletişim aracılığıyla hem toplumun hem de bireylerin ve dolayısıyla hakikatin yeniden üretilebileceğini, dönüşüp başkalaşabileceğini savunur. Bu nedenle, denebilir ki, pragmatik sosyal teorinin toplumu ancak iletişimle var olabilir. Okulun bu tavrı sosyal teoride iletişimin keşfine işaret eder. Elinizdeki çalışmanın, iletişim araştırmaları alanı için önemi de buradan kaynaklanıyor. Erkek Millet Asker Millet/ Yayına Hazırlayan: Nurseli Yeşim Sünbüloğlu/ İletişim Yayınları/ 552 s. “Askerlik yapmayana adam denmez”: Herhalde Türkçenin en basınçlı sözlerinden biri bu. Askerlik ve erkeklik… Birbirlerini takviye eden iki güçlü kimlik, birbirine dolanan iki hegemonik ideolojik söylem. Bu söylemlerin işleyişini çözümlemek, militarizmi anlamanın ve sorgulamanın da şartı olmalı. Militarizm sadece ‘büyük politika’ düzleminde hüküm sürmüyor çünkü, askerlik ve erkeklik deneyimleriyle ve anlatılarıyla kendini gündelik hayatta yeniden üretiyor. Erkek Millet Asker Millet, işte böyle kılcal damarlara nüfuz eden bir çözümlemeye girişiyor. Türkiye’de zorunlu askerliğin Balkan Savaşları’ndan günümüze uzanan tecrübesinin değişik cephelerine, anlatılarına, kültürel temsillerine bakılıyor kitaptaki yazılarda. Sabahattin Eyüboğlu’nun Denemelerinde Sanata Bakış/ Emel Koşar/ E Yayınları/ 78 s. Çevirmen, denemeci, fotoğrafçı, film yapımcısı ve akademisyen Sabahattin Eyüboğlu’nun bugüne kadar denemeciliği üzerinde çalışma yapılmamıştır. O, deneme türünün önde gelen yazarları arasında anılmaktadır. Denemeleri toplu olarak defalarca yayımlanmış ve ilgi görmüştür. Eyüboğlu, özellikle Mavi ve Kara’nın yazarı olarak tanınmıştır. Emel Koşar’ın kaleme aldığı Sabahattin Eyüboğlu’nun Denemelerinde Sanata Bakış adlı kitapta, düşüncelerinin okura en iyi biçimde iletilebil mesini önemseyen Eyüboğlu’nun denemeciliği çeşitli örneklerle ele alınıyor. Süreç mi Yaradılış mı?/ François Jullien/ Çeviren: İsmet Birkan/ Metis Yayınları/ 254 s. François Jullien’ın klasik Çin düşüncesinin belli bir ânını (17. yüzyıl başları, Batı düşüncesiyle karşılaşmasından hemen önce.) ve belli bir yazarı (YeniKonfüçyüsçü Wang Fuzhi.) seçerek yaptığı yorumlama bu tasarımın içeriğini daha iyi kavramamızı sağlıyor. Jullien bu karşılaştırmada, iki düşünce geleneğinden çeşitli öğeler yerine, öğelerin ait olduğu kümeleri, bu kümelerin içinde gördükleri işlevleri ve küme olarak işleyişlerini kıyaslıyor: Süreç veya yaradılış tasavvurlarını, Konfüçyüsçü ahlak ile Stoacı ahlakı, yazı ile miti. Görüyoruz ki Çin düşüncesinde akış’ın (bilincin ve dünyanın) kesintisiz olarak düzenlenmesi olsun, görünür ile görünmez’in özsel bir bağlaşım içinde sürekli gidip gelişi, ya da doğaya atfedilen değerlere yapılan vurgu olsun, düalist bir kopuşa veya metafizik bir varlığa yol açmıyor. Bir Eflatun Ölüm: Behçet Aysan Kitabı/ Yayına Hazırlayan: Eren Aysan/ um:ag Vakfı Yayınları/ 356 s. 2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı’nda yitirdiğimiz Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan’ın yayıma hazırladığı Bir Eflatun Ölüm: Behçet Aysan Kitabı okurla buluştu. Behçet Aysan’ın dostları, onu anlatıyor; aynı zamanda şairin kimliğini açık ediyor. Eren Aysan şöyle diyor: “Babam ülkesini temsil eden bir yazardı, şairdi. Kısacık yaşamına sayısız ödül sığdırmıştı. Aynı zamanda doktordu, nöropsikiyatrdı. Hani bugün ülkemizde mumla aranan aydınlardandı. Zaten onu diri diri ateşe verenler yazdığı bir dizeyi okumuş olsalar, değil onu ateşe vermek, boynuna sarılırlardı. Yıllar boyunca mezarına çiçek bırakırken usulca ağlarken öğrettiği sağduyuyu yitirmemeye özen gösterdim. Ama zaman zaman gerçek cehennem oldu. İçimden taştı, gürül gürül akan ırmak oldu. Soruyorum size… Ben şimdi çocuğuma senin deden şairdi, yazardı, doktordu, bu ülkenin aydınlık yüzüydü ama yakıldı nasıl diyeceğim?..” Mostari/ Gündüz Vassaf/ Yapı Kredi Yayınları/ 368 s. Yazar ve psikolog Gündüz Vassaf’ın Mostari kitabının macerası, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nde çalışırken Bosna’da yaşayan kuzeninin Mostar’daki evinde kalabileceğini söylemesiyle başlar. Mostar’a varışının ertesi günü, dünyanın dört tarafından gelen herkes gibi Vassaf da evrensel ününe savaş acıları eklenmiş Mostar Köprüsü’nün yolunu tutar, yanında taşıdığı küçük defterini çıkarıp birkaç gözlemini yazar. Hava kararmaya başladığında, elinde kalemi, köprü duvarının üstünde defteri, kendini de dönüştürecek bir âlemin beklenmedik yolculuğuna çıkar. Anı olarak yazmaya başladığı notların bir köprü bekçisinin nöbet defterine dönüşür. ? 28 MART 2013 ? SAYFA 21 Yoldan Gönüllü Çıktım, genç bir kadının bir yetimhanede gönüllü çalışmak üzere Guatemala’ya gidişini, yola çıkma sebeplerini, o coğrafyadaki gönüllülük deneyimlerini ve Orta Amerika’daki seyahatlerini günce şeklinde aktarıyor. Kitap, kurumsal hayatın güvence sunan ama bir o kadar da kapana kısılmış hissettiren döngüsünden çıkmanın, bireyi duygusal ve profesyonel olarak hangi ufuklara taşıyabileceğinin de ipuçlarını veriyor. Yoldan Gönüllü Çıktım, gönüllülüğü anlamak isteyenlere kılavuzluk ederken bir yandan da Orta Amerika’daki gönüllülerin, misyonerlerin, seyyah ve kaçakların hikâyelerini anlatıyor... Rüya Bekleyen Adam/ Filiz Özdem/ Yapı Kredi Yayınları/ 132 s. Filiz Özdem, Korku Benim Sahibim, Düş Hırkası ve Yalan Sureleri’nden oluşan “Veda Üçlemesi”nin ardından yeni bir romanla okurlarıyla buluşuyor: Rüya Bekleyen Adam vicdan, şefkat, namus ve kader üzerine yürek burkan bir roman. “Kimsenin hayatı göründüğü gibi değil” diyen yazar, yalanlar ve sırlar, umutlar ve hayal kırıklıkları, korku ve güven duygularının gölgesinde birbirine geçen ilmekler halinde işlenen bir geçmiş kazısına ve yalnızlık hikâyesine çağırıyor okuru. Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz/ Raymond Carver/ Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu/ Can Yayınları/ 156 s. “Derken o cumartesi sabahı, durumu yinelediğimiz bir gecenin ardından uyandık. Gözlerimizi açtık ve yatakta dönüp birbirimize iyice baktık. İkimiz de o an anladık. Bir şeylerin sonuna gelmiştik ve önemli olan, nereden yeni bir başlangıç yapacağımızı bulmaktı. Kalkıp giyindik, kahve içtik ve bu konuşmayı yapmaya karar verdik. Hiçbir şey sözümüzü kesmeyecekti. Ne telefon. Ne müşteriler...” Yaşamın acı yüzüyle bu kadar erken tanışmasaydı, kuşkusuz yine yazar olurdu ama hiçbir zaman okurları tarafından böyle sahiplenilmezdi Raymond Carver. Gençlerin haytalık yapıp havai aşklar kovaladığı yaşlarda o evli ve iki çocuk babasıydı. Hayatı öğrenmenin yolu, bulduğu her işte çalışmaktı. Benzincide çalıştı, hademelik, garsonluk yaptı. Yaşananlar, kâğıda döküldüğünde bazen Çehov tadındaydı, bazen Kafka... İnsanların yaşamlarında barınan, gizlenen öyküleri, yalın, gerçekçi, acıtan şiirsel bir dille yansıttı. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1206
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle