03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Buket Uzuner’le edebiyat, sanat ve yazarlar üzerine ‘Ün eserleri uzun yaşayanın adına konar’ Yaşar Kemal’le komşu olup da varlığından bihaber gençler olduğunu söyleyen Buket Uzuner, “O tipler için televizyonda göründüğü için ünlü olan ama kendinden başkasına hayrı dokunmayanlar önemli olabiliyor. Halbuki ün, kişiye eserleriyle yani ürettiği işlerle geliyorsa kalıcı olur çünkü ün havai ruhlu bir kelebek gibidir, ancak eserleri uzun yaşayanın adına konup kalmayı seçer ” diyor. Uzuner sorularımızı yanıtladı. ? Nuray KAYA ir yazarın “Bu benim en iyi kitabım” dediği andan itibaren artık yazamayacağı söylenir. Katılıyor musunuz? Nâzım Hikmet en iyi şiirim henüz yazmadığım şiirdir, diyor. O aslında hepimiz için geçerli. Hayatta en iyi mesleği yapıyorum, en mutlu ilişkiyi yaşıyorum vs. gibi bütün istediklerime eriştim, doygunluğa ulaştım, de geçersiniz. Yaşar Kemal’le komşu olup da orada oturduğunu bilmeyen gençler var. O tipler için televizyonda göründüğü için ünlü olan ama kendinden başkasına hayrı dokunmayanlar önemli olabiliyor. Halbuki ün kişiye eserleriyle yani ürettiği işlerle geliyorsa kalıcı olur çünkü ün havai ruhlu, bir kelebek gibidir ancak eserleri uzun yaşayanın adına konup kalmayı seçer. Mesela bir marangoz kendisini samimi olarak o işe adar, sever, gelişmek için çaba harcarsa, yeteneği de varsa bir Anadolu köyünde ürettiği eserler, tasarımları İtalya’dan da fark edilebilir. CESUR İNSANLAR Kitapların yasaklanması için çabalayanlara neler söylemek istersiniz? Kitapları silah olarak görmek diktatör kafaların icadıdır. Söz, dille anlaşan insanlığın kendi tarihi içinde en güçlü iletişim aracı olmuştur. Bu yüzden ‘söz sanatı’ yeteneği yüksek düşüncelerinin arkasında duran, bilgili ve cesur insanlar, düşünce özgürlüğü düşmanı diktatörlerin en çok korktuğu kişilerdir. Bu insanlar bir de sözlerini yazıya dökerse, büyük ordulardan korkmayan büyük generallerin, diktatörlerin, hanların, imparatorların, şahların bir yazardan korktuklarını çok görmüştür tarih. Koskoca krallar, tek bir şairi yasaklamaya, öldürmeye çalışır, yok ederler. Bilim de öyledir. Dünya dönüyor dediği için öldürülen Galileo’nun son sözü “Ama dönüyor” olmuştur. O yüzden ben yasakçıların zihniyetini, korkularını anlıyorum. Sözden, düşünceden , insan zekâsından ve adaletinden korkanlar daima kitapları ya? saklarlar ama hiç başarı olamamışyansıtmalarla siyasi eleştiriyi yazının sanatına yediriyor. “Karara karara ve yayılarak durmadan. Kuş olsan geçme buradan.” (S. 28) “Bir türlü bitmiyordu lokma lokma kararması umudun.” “Bunlar gitmez, yeter ama gitmez. ... Sevdiler parayı, bunlar gitmez.” (S. 29) “Dünyayı batırarak cennete gidemezsin.” (S. 30) Ve buna da şükür, diyen adam.. Örümcek! “Bu topraklara kara öküz kadar yararı dokunmayanlar, nasıl varsıl oldular öyle?..” “Dünya malı dünyada kalmıyor mu yoksa?.. Götür bakalım...” (S. 58) Bunları söyleyen epik ben, elbette ölmeye yatmamıştır. Kan dolaşımından yorulmaktadır. Toplum ve birey olarak yaşanan karanlıktan, gittikçe lokma lokma daha karanlıktan ve buna da şükür diyen yurttaştan yorulur. Yaşamayı özgürlük olarak anlar anlatıcı ben. Bu yüzden, göçmen kuşları da uyarır, göçmek özgürlüktür çünkü: “Göçmen kuşlara bağırmak geliyor insanın içinden: ‘Gelmeyin!’ Çünkü yanlış yere geliyorlar. Eskiden göçtükleri yer değil burası artık. Yakında kalmayacak kuşlara da özgürlük.” (S. 62) O yurttaşın gündelik beyliklerinin ve basmakalıplarının iç boşluğu ve bunlarla geçen yaşamın boşa yaşlanmak olduğu ilam ediliyor. Ölmüş gibi, boşlukta yaşıyor. “En zoru da anlama ? B diğiniz anda yeni bir şey yapmak için motivasyonunuz da kendisine gerek kalmadığı için çekip gitmiştir. Başarıyı devam ettirmek, çoğu zaman kazanmaktan daha zordur! Bu yüzden, naçizane bendeniz, büyük başarıya ulaşmanın parlak cazibesinde, aslında ölüm gibi bir sonun saklı olduğunu düşünürüm çünkü o en üst noktanın arkası karanlık, gizemli ve açıkçası bitişin ilanıdır biraz da… Dünyadaki en büyük mucize çok gençken iyi bir öğretmene rastlamaksa eğer, genç kuşağa hangi tavsiyelerde bu lunursunuz? Özellikle Atilla İlhan ustayı yakından tanıma şansınızı düşünürsek... Elbette, hayattaki tek mucize bence çok gençken iyi bir öğretmene rastlamaktır, diğer mucizeler kitaplarda olur. Bu öğretmen aile içindeki bir büyük, ölmüş bir romancının kitabı, felsefeci olabilir… Ancak insanın içinde merak, kendini geliştirmek arzusu ve hayal etmeye cesaret dürtüsü yoksa, önünüze on tane Atilla İlhan, Sevgi Soysal, Aristo, Mevlana, Leonardo çıksa bile onları görmeden Necati Tosuner’den ‘Susmak Nasıl da Yoruyor İnsanı’ Necati Tosuner, ellinci sanat yılını “Susmak Nasıl da Yoruyor İnsanı!” romanıyla taçlandırdı. Daha nice yıllara, nice yeni güzel yapıtlara, sevgili Necati Tosuner! ? Yüksel PAZARKAYA ecati Tosuner’in son kitabı “Susmak – nasıl da yoruyor insanı!”1, hiç ilgisi yok ama, Hamlet’in ünlü olmak ya da olmamak söylenisini çağrıştırdı. Susmak da, Hamlet’teki uyumak gibi, ölme izleğinin bir yansısı, karşılığı. Bu izleğin, ölmeye yatmanın ya da hazırlanmanın, çeşitlemeleri, sanki geçmiş bir yaşamın sonunda bellek izlerinden parça parça zihin tutanakları olarak dilleniyor. Dilleniyor – dile dönüşüyor, dile evriliyor anlamında. Necati Tosuner’in başından beri inceltip geliştirdiği ve son romanlarıyla doruklarda ustalaştığı, olgunlaştığı, yazma tasarımını bir dil olayı olarak anlamasıdır. Yazıya yansıyan somut olaylar değildir, olasılık ve olmazlıklarıyla, somutluk ve soyutlukla, süreğenlik ve kesiklerle, çağrışım ve göndermelerle, algılama ve alıntılarla dil evreSAYFA 14 ? 14 MART Zihin Tutanakları humor öğesi yapan ikilemeleri, pekiştirme yinelemeleri bolca kullanmaktan çekinmez. Humor, yalnız bu öğeyle sınırlı değil. Epik ben, durmadan kendini tersinleyen, kendisiyle alaycı bir söyleşi kuYAŞAMIN BİR ÖZETİ ran humorla, bungunluğun da, yalnızlıBir yanda olaycı anlatımın bütün safğın da, suskunluğun da, nihayet ölümün ralarını (redundans) atan, dolayısıyla de acı suyunu alan anlatıcı. okurla yoğun bir zihin ve yaratı diyaloOrtak yazın kültürüne bir gönderme ğu kuran Tosuner, vurgulamayı da bir yaparken de, alıntının humoruna humor yüklüyor: “>Üstü kalsın!< diyeceksen, dedikten sonra ölmek gerek. Yoksa madara olmak var!” (S. 17) “Küseceksen kendine küs sen!” (S. 12) Ya da yaşamın bir özeti ve öğretisi olarak, belki gömüt taşına yazıt olacak bir sonsöz: “Bunu saymıyorum.” Hemen ardından alaycı yansıması: “Aman, pek de yaratıcı oldu!” (S. 18) Necati Tosuner, ölmeye yatmak izleğini bireysel olarak işlemiyor. Bağırıp çağırmadan, üzerine ölü toprağı serpilmiş bir toplumdan, bir toplumun sanki ölmeye yatmasından söz ediyor. Son kerte güncel, doğru yerde toplumsal tavır alarak, sesini yükseltmeden, Necati Tosuner, bağırıp çağırmadan, üzerine ölü toprakendini yasa vurmadan, alaycı ğı serpilmiş bir toplumdan söz ediyor kitabında. 2013 ninde bir yaşam kurgusudur. Sankilerle, gibilerle yaşanmışın saltıklığını kıran, dildeki yaşamın önünü her yöne doğru açan bir özgürleşme kurgusu. N CUMHURİYET KİTAP SAYI 1204
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle