Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
motiflerden biri, üstünde çepeçevre “3. Ordu Manevrası Hatırası. Tunceli”, ortasında da Atatürk’ün imzası ve “26 VIII 1938” tarihi yazılı bir madalyadan söz edilmektedir. Madalyanın üstünde Atatürk’ün imzası olmasını pek olası bulmadığım için, Oya Baydar’ı aradım ve konuyu kendisiyle konuştum. Sözü edilen tarihte Atatürk’ün hastalığı iyice ilerlediği için madalyayı imzalamış olma olasılığının düşük olduğunu söyledim. Yazar, subay olan babasına 1937’de Trabzon’da görev yaptığı sırada sözü edilen madalyanın verildiğini söyledi. Yapıtta birçok kez geçen madalya sözcüğü, hem somut bir nesne olması, hem de kendisine geniş bir çağrışım nedeniyle, önemli bir yazınsal bir simge işlevi görmektedir. Bir başka önemli simge olan keman, romanın sonuna doğru Arya’nın sorgulayıcı arayışı fotoğraftaki Dersimli kemancının kıyımla ilişkilendirilmesiyle anlam kazanır. Romandaki anlatımla, Dewres Dede’nin katledilen kardeşinin de kemanı vardır. Yaşlı ozanın anlatımınca, “38’de Hozat’ta mı, yoksa daha önce hain bir pusuda mı katledilmiş bir yiğidin namı yürümüştür kemani diye.” Arya burada annesini, “üç çalgıcının fotoğrafına bakarken Mendelssohn’un Keman Konçertosu’nu mırıldanan” Aliye Sema’yı anımsar. Ayrıca, Dersim müziğe çok yatkın bir bölgedir. Bunda Alevilikte müzikle duanın, inancın iç içe geçmesinin payı vardır. Romanda adlar, hem kişi adları hem de tümü değiştirilen yer adlarına karşı uzak durma tavrı öne çıkmaktadır. Romanın başat izleği olan Dersim Kıyımı ve yazarın romanın sonuna eklediği nottaki deyişiyle, bu kıyımı anlama uğraşı nedeniyle bunu olağan saymak gerekir. Bir şeyi, anlamak, o şeyi özbilin ? “zulümde” nasıl akmıştır? Romanda bu konuda tek sözcük yoktur. Arya ve Cansa’nın anlatımlarında somutlaşan yapıtın dikkat çeken bir başka yönü, Dersim kültürünü tümüyle ülküselleştirme eğilimidir. Munzur’un, güneşin ve tüm doğanın, dolayısıyla yöre insanının kutsanması, bu ülküselleştirmeye örnektir. Vurgulamak gerekir ki, hiçbir kültür tümüyle ülküselleştirilemez. Böyle olduğu takdirde, kültür gizemlileştirilir ve yerel zalimlerin zulmünün üstü örtülebilir. Ayrıca, Arya ile Cansa arasındaki ani gelişen yoğun cinsellik, sayfalarca betimlenmektedir. Bu, romanın asıl izleğini bastırmaktadır. Arya, bölgedeki araştırmaları sırasında arkasında “Eylül 1936, HozatLolan Taner” yazılı dedesinin ve anneannesinin fotoğrafını görünce, “belleğini oyan burgunun ucundaki” madalyayı anımsar. “Cumhuriyet, uygarlık ve Türklük” gibi duygular adına ordu tarafından yapılan zulümlerin içinde dedesinin de olduğunu görür. Fotoğrafta dedesinin, “korku dolu gözlerle bakan, beyaz bir bez parçasına sarınmış küçük çocuk ve bol beyaz giysileri içindeki kemancının”, diyesi, çocuğun babasının görüntülerini ve parçacıkları bir araya getirince, annesi Aliye Sema’nın da “Dersim’in kayıp kızlarından biri olduğunu” içi acıyarak anlar. Asme, Sema Oldu Arya’yla birlikte konuya ilişkin arayışını sürdüren ve Toplayıcı’nın kendisi için uydurduğu çocuk fotoğraflarının kendisine ait olmadığını gören ve annesinin tuttuğu ve 1938 Temmuzu’na ait tek bir satır içermeyen günlükte “Asme, Sema oldu!” ibaresini okuyan Aliye Sema da kendisinin Dersim’in kayıp kızlarından biri olduğunu belirlemiştir. Asme/Sema, kemanın sesini kendini bildi bileli duymuştur. Keman, beyazlar giyinmiş birinin elindedir ve kulağına Mendelssohn’un Keman Konçertosu’nun nağmeleri gelmektedir. Romandaki anlatımla, “annesinin etekleri altında sağ kalan küçük kız” bulunamadığı için yaşamda kalmıştır. “Derinde bir yerde, karanlık bir köşede saklı olan” asıl kimliğini hep sezen Sema veya Asme, “doğumuyla ve kimliğiyle ilgili hiç de muhteşem olmayan hikâyesinin” peşine düşmüş gerçeği açığa çıkarmıştır. Romanın sonundaki “Sevgili Toplayı’cım” başlıklı mektupta belirtildiği gibi, belki her şeye her zaman hazır olduğu için, belki de bulunduğu yere sağlam bastığı için sarsılmamıştır. Asme’yi artık nereden geldiği değil, nerede ve kim olduğu ilgilendirmektedir. Onun gerçek kimliği, sanatçı kişiliğidir, sesidir, şarkılarıdır, duruşudur. Romanda dile getirilen Dersim kıyımının Dersimlilerce de pek konuşulmadığı savı, beni geçmişe götürdü. Üniversite öğrenimim sırasında aynı evi paylaştığım, üniversiteden sonra da uzun yıllar yakın ilişki içinde olduğum, Berlin’de ölen, Ankara’da gömülen Pülümürlü Şevki Özen ve diğer Dersimli arkadaşlarımla bu konuyu konuştuğumuzu ben de anımsamıyorum. “O Muhteşem Hayatınız”, Dersim’i anlama çalışmasıdır; ancak yazınsal bakımdan romanın güçlü ve öne çıkan yönü, kanımca Dersim’in anlatılıdığı “Arya” arabaşlıklı ikinci bölümü değil, Diva adını taşıyan birinci bölümdür. Bununla birlikte, Oya Baydar, Walter Benyamin’in “Üretici Olarak Yazar”da bir yazınsal yapıt gerekli gördüğü siyasal eğilim ile yazınsal niteliği yetkin anlatımıyla birleştirmeyi başarmıştır. ? 7 ŞUBAT 2013 ? SAYFA 5 Roman, Dersim’i anlama çalışmasıdır; ancak yazınsal bakımdan romanın güçlü ve öne çıkan yönü, “Arya” arabaşlıklı ikinci bölümü değil, Diva adını taşıyan birinci bölümdür. cin bir parçası durumuna getirmek ve kendi biçemiyle yeniden anlamlandırmaktır. Özellikle Cansa figürünün çözümlemelerinde Dersim bölgesinde Yavuz Sultan Selim’den 2000’li yıllara değin olagelen yıkım, zulüm ve bütün bunlara karşı insanın ve doğanın direniş diyalektiği şiirselliği yüksek ve okuyucu saran bir biçemle betimlenmektedir. Ağıtlar, Laç Deresi’nin “günlerce kan aktığını söyler” denilmektedir. Burada şu soru akla geliyor. Acaba aynı dere 1915’te devlet erkinin ve bölge halkının bir başka halk kümesine karşı yaptığı CUMHURİYET KİTAP SAYI 1199