29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

toprakları yuttu. Dünya yüzyıllık fırtınayla köpürdü. Sonra ortalığa ürkütücü bir sessizlik çöktü. Sular altında kalmış bir dünya enkazının tertemiz yıkandığını hayal edin. Yalnız zirvelere dağılmış, gökdelenlerin çatılarına, köprülere ve ağaç tepelerine yerleşerek hayatta kalabilmiş olanları hayal edin. Şimdi de geriye, Dünya’nın sular altında kalışının başına dönün. Yıkımın başlamasından önceki kırılgan anda durup düşünün. Şimdi durduğumuz yer burası mı? Yıkımın tam eşiği…” Bu satırlar, Göç isimli romanın giriş yazısı. Çok sarsıcı bir başlangıç tümcesi; “Bir zamanlar bir dünya vardı…” Okuru kavrıyor, sarsıyor. Ya okuduklarımız gerçek olursa… Şimdi durduğumuz yer, o alıştığımız, bildiğimiz şehirler, sokaklar sular altında kalırsa… Hemen her gün yazılı ve görsel basında dünyanın sonuna ilişkin bilimsel öngörülerden söz ediliyor. Doğaya insaflı davranmak gerektiği anımsatılıyor ve bilinen, beklenen “sonu” en azından geciktirebilmek adına çeşitli önlemler sıralanıyor. Ne ki bireysel ve küçük çaplı kurumsal çabalar pek işe yarar gibi değil. Sorun evrensel olduğu için evrensel düşünmek, davranmak gerekiyor. Büyük sanayi şirketlerinin, sanayi devletlerinin, kimyasal atık konusu başta olmak üzere önlem almaları “birazcık” nefes aldırabilecek belki. Ama öncelikle tüm dünyanın bir an önce “silahsız” bir başka deyişle savaşsız yaşamayı istemesi, öğrenmesi ve bunun için çabalaması gerekiyor. Bu olası mı? Keşke… Görünen o ki Göç’te anlatılanların yaşanması hiç uzak değil. Roman, hatasız kurgusu, kahramanların sorunlara buldukları mantıklı ve akılcı çözümlerin yanı sıra betimlemelerin canlılığı ile her satırı kare kare okurun gözünde bir yazınsal şölene dönüştürüyor. Kahramanlar, tam da o gün geldiğinde olabilecek denli derin özlemlere ve acılara sahip. Ne ki umutları, dayanma, savaşım güçleri ve sevdaları da bir o denli gerçek. Göç, sadece bilimkurgu tutkunlarının değil henüz “bilimkurgu okumamış” olanların da çok keyifle okuyacakları bir başyapıt. Bilimkurguya başlamak için de çok doğru bir basamak. Göç’ü bu denli güçlü yapan, sadece anlattıkları, çizdiği tablo, betimlemelerinin gücü değil kuşkusuz çevirisindeki mükemmellik de kitabı dalında bir “örnek” yapmaya yeterli. Okur çeviri kitap olduğunu hissetmiyor. Son derece hareketli, kıvrak ve konunun hakkını verecek denli usta işi bir çeviri. Çevirmen Berna Kılınçer’i kutlarız. Roman, okurun elinden bırakamayacağı ama bir yandan da “bitiyor” diye üzüleceği kitaplardan. Neyse ki ikinci kitap da gelecek. Mara’nın yolculuğu Doruk, isimli ikinci kitapta sona erecekmiş. İkinci kitap için sabırsızlanacağınızı söyleyebiliriz. Eğer genç okurlarımız kitaba ulaşırlarsa evdeki yetişkinlerden önce okumaya başlasınlar, çünkü Göç “13 yaşından 103 yaşına” dek tüm okurların seveceği bir roman. Romanın konusu hakkında hiçbir şey yazmadık, merak edenler gazete ve televizyonda yayınlanan küresel ısınma ile ilgili haberleri, bilim insanlarının öngörü ve uyarılarını okusalar yeterli olur. Miguel/ Alfredo Gomez Cerda/ Çeviren: Saliha Nilüfer/ Resimleyen: Javier Zabala/ İletişim Yayınları/ 128s./ 2013/ 12+ Miguel’in herkesinki gibi, sıradan bir hayatı vardı: Okul sonrası arkadaşlarıyla spor sahasında buluşup maç yapıyor, akşamları televizyon seyrediyor ya da video oyunu oynuyor, hafta sonlarıysa anne babasıyla alışveriş merkezinde zaman geçiriyordu. Bu pek rahat ve keyifli rutin, bir pazar günü alışveriş merkezinin otoparkında tanıştığı evsiz bir adam yüzünden tepetaklak olur. Miguel beline kadar çöp bidonuna girmiş, içini karıştıran bu tuhaf adamdan başta biraz çekinir. Ne de olsa anne babası onu her fırsatta sokakta karşılaştığı yabancılarla, hele de böyle sıra dışı kişilerle konuşmaması konusunda uyarmıştır... Ne var ki bu beyaz sakallı, uzun ve dağınık saçlı adamın tuhaf bir çekiciliği vardır ve Miguel ? lar ve ırmaklar yükseldi, kentleri ve ıssız kendisini ona yakınlaşmaktan alıkoyamaz. Umursamaz tavırlı ihtiyar, birden kitaplardan, şiir okumayı ne kadar sevdiğinden söz etmeye başlar... Miguel evsizlere, yalnızlara, ailesinden uzak olanlara, yani kısaca “herkes kadar şanslı olmayanlar”a odaklanıyor. Yazar Alfredo Gómez Cerdá, okuru başkalarını anlamaya ve hayatı onların gözünden görmeye çağırıyor. Garfield ile Arkadaşları – Fareler Cirit Atınca/ (Jim Davis’in izinde)/ Animasyon/ Çeviren: Elif Gökteke /Yapı Kredi Yayınları/ 2012/ 32 s./ 7+ Dargaud Medya’nın ürünü olan dizi, karakterlerin yaratıcısı Jim Davis’in orijinal eserini izleyen bir çizgide, Phillippe Vidal, Robert Rea ve Steve Balissat tarafından yaratılmış. Kitabın sayfalarında film kareleri, çizgi roman şeklinde yansıyor okura. Fareler Cirit Atınca, kitabın son öyküsü. Diğer öyküler: Garfield’in Televizyon Macerası ve Hırsıza Tuzak. Garfield takipçileri kaçırmasın… Kediler Ağlamaz/ Melek Koç/ Koza Yayınları/ 193s./ 2012/ 13+ “Neden herkes bana sürekli olarak ne yapmam gerektiğini söyleyip duruyor? Çocuklukla gençlik arasındaki bu en zorlu günlerde neden herkes üzerime geliyor? Beni anlamaları anlayış göstermeleri gerekirken kendi fikirlerini savunarak aramıza duvar örmeye devam ediyorlar. Kimse neden benim fikrimi sormuyor? (...) Nasıl Ben olacağım?” (Taş ve Ruh) İlk gençlik yıllarının o naif duygusallıkları, haklı isyanları, öfkeleri, kıskançlıkları ve hayalleriyle örülü öyküler. Arkadaşlıkların, aile bağlarının, duyguların sorgulandığı yaşamlar ve saklı acılar... Yaşamın ilk basamaklarındaki sancılar ve sanrılarla olan içsel savaşlar... Gizemli Mona Lisa/ Tevfik Taş/ Resimleyen: Sahar Bardaie/ Evrensel Çocuk Kitaplığı/ 20s/ 2012/ 7+ Resimlerin de şehirler gibi sokakları, evleri, düşünceleri, parkları, müzeleri, sırları var mıdır? Tevfik Taş ve Sahar Bardaie, “evet var” diyor. Bu dizide Azteklerin Sanat Tanrısı Hoşipilli, keşfetmeyi seven çocukları yanına alıp ünlü ressamların başyapıtlarına yolculuğa çıkıyor. Gezmeyi kim sevmez ki! Işte, Leonardo da Vinci’nin Gizemli Mona Lisa’sıyla buluştular bile. Sonra, Tablodaki Prenses’e gidecekler. Sırada Konuşan Ayçiçekleri var. Dünyanın En Ilginç Yüzleri’ne yolculuğu, İlginç Ailenin Bilgiç Köpeği’yle buluşma izleyecek. Gezinin devamını merak ettiniz değil mi? Kitabın ilginç tasarımı çocukların çok hoşuna gidecek. Akbaba Okula Gidiyor/ Paolo Comentale/ Resimleyen: Simone Frasca/ Çeviren:Tülin Sadıkoğlu/ Can Çocuk/ 48s./ 2012/ 5+ Akbaba, okulun nasıl bir yer olduğunu çok merak ediyor. Çocuklar kapıdan giriyor ve kapılar kapanıyor; acaba içeride neler oluyor? Akbaba kalem bulur, çanta bulur, diğer öğrenciler gibi o da okulun kapısından girmek ister. Ama o bir akbaba! Kuşlara izin yoktur, okula giremezler. Peki, kuşlar kendi okullarını kurabilirler mi? Neden olmasın? Ağacın dallarından birinde okul kurulur. Öğrencileri de pek boldur. Duyan koşar gelir. Ama ağaç bunca kuşu dallarında taşıyabilir mi? Sonra ne olur? Öğrenmeyi çok isteyen akbaba, okuya devam edebilecek mi? Bu eğlenceli öykünün sonunu öğrenmek mi istiyorsunuz? Akbaba gibi araştırmacı olun ve kitabı alıp devamını okuyun. ? NVeé!B^bVgaé`!IVhVgéb!HVcVi Y?cnVhécYVc\?cXZa]VWZgaZg >C9P>ciZgCVi^dcVa9Zh^\cR KVc\jVgYHdhnVa@dcjiaVgé CUMHURİYET KİTAP SAYI 1199 7 ŞUBAT 2013 ? SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle