19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

RENKLER SESLER HARFLER AYTÜL AKAL NİLAY YILMAZ ÇİĞDEM GÜNDEŞ MAVİSEL YENER MUSTAFA DELİOĞLU KİTAP GÖLGESİ KİTAPÇI ? A. AKAL, M. YENER N. YILMAZ, Ç. GÜNDEŞ Hayallerini durdurma düşersin! Yokuşpaşa Mahallesi’nin hangi kentte olduğu söylenmiyor ama roman kişileri arasında sürekli “Trafik FM” dinleme peşinde olan biri var, haydi tahmin edin nerede geçiyordur bu roman? Metindeki yetişkin karakterlerin akıl yürütme ve davranış biçimleri, sorunları belirleme ve çözüme ulaşma tavırları onların kendilerine nasıl da sınırMavisel YENER ? lar koyduklarının göstergesi. Oysa mahalledeki üç çocuk (Özge, Tahsin ve Asuman) hayallerin ağıran o adam, Yokuşpaşalılarla birlikte derin uykumuzdan ve dostluğun peşinden gitme başarısını göstereuyandırıyor bizi. Boşburunlu Fare apartmanında oturan Zemin bilen figürler olarak yerlerini alıyorlar. Asuman’ın duygularının içtenKat Kemal, herkesten önce dışarı fırlıyor, neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Zaten şakır şakır yağmur yağıyor, “bizim yerimize likle okura aktarılmasının yanısıra babanın kendisiyle hesaplaşması o ıslansın” diyerek satırlara merakla sarılıyoruz. “Biz” dediğim, okurlar dikkate değer. “Hayal Uzmanı” olan Asuman kaybolduktan sonra baba içsel sorgulamalar yaşıyor. “Asuman’ın ona bir bir anlattığı haelbette! yallerini, çoğu zaman kızını can kulağıyla değil de öylesine dinlediğiYıllardır hareket etmeyen külüstür arabanın altından gelen sesi ilk duyan, Kemal oluyor. “Bir acayip derde düştüm Asumaan… Yer yarıl ni hatırladı birden. Pişman oldu. Ona, hayatın hayale yer bırakmadıdı da içine mi girdin Asuman!” Zemin Kat Kemal’in sesin sahibini bul ğını söylediğini anımsadı.” (s,37) Babanın bu huzursuzluğu, romanı duğunu anladık ya, fırlayıveriyoruz yerimizden; koşa koşa, nefes nefe okuyan yetişkinlerin kulağına çok şey fısıldıyor. Kitabın sürprizini bozmamak için, Kırkambar’ın sahibi Şakir’den se onun yanında buluyoruz kendimizi. Külüstürün altında, ayakkabıcı İzzet var. İyi de, biz tanımıyoruz ki onu; ama anlatıcı yakından tanıyor. pek söz etmedim. Onun evi Yokuşpaşa’da değil! Yalnızca dükkânı var. Ancak, yan öykü olarak anlatılan Şakir, içsel kırgınlıkları, küsOndan öğreniyoruz İzzet’in az konuşan, her zaman işinde gücünde künlükleri, engel olamadığı umut duygusuyla, bir başka romanın biri olduğunu, son zamanlarda iyice zayıfladığını… İzzet bağırmaya devam ediyor. Pijamalarla, geceliklerle dışarı fırlamış, her yanlarından kahramanı olmayı hak ediyor. Daha da ötesi, keşke birileri Şakir’in filmini çekse, diyesim var... Hayallerinden vazgeçmemiş Şakir’in hisyağmur damlaları süzülen insanlar pek komik görünüyor. Ya okurlar, yani biz? Bizim durumumuz daha da komik; neler olduğunu çabucak settiği o acı, metnin çok düşündüren yanlarından biri. Bu romanın anlayabilmek için merakla kitabın son sayfasına bir uçuş yapıyor, ama yazılmasında sanki en büyük rolü o oynamış gibi… Kimi zaman yaipucunu edinemeyince mecburen dönüyoruz onuncu sayfaya! Neyse şamda da böyle değil midir, sessiz kahramanlar yönlendirmez mi ki her şey bıraktığımız yerde; Yokuşpaşalılar biraz daha ıslanmış, İzzet her şeyi? Roman, sonrasını da düşündürecek biçimde kurgulanmış. Asubağırmaya devam ediyor, her kafadan bir ses çıkıyor. O arada, Asuman’ın kayboluşu mahalleliyi kenetleyecek mi? Komşuluk ilişkilerini man’ın İzzet’in kızı olduğunu anlıyoruz, kız kaçırıldı mı yoksa? Polise düzenine koyup sıcacık dostluklar yaratabilecek mi? Asuman’ın bahaber verilse bile mahalleli onu aramaya çıkmalı. bası kızının hayallerine saygı duymayı öğrenebildi mi? Asuman büBiz okurlar, gereğinden fazla iyi niyetliyiz galiba. Mahalleli birden ayaklanıverince, Yokuşpaşa’da yaşayanların sıcacık ilişkiler içinde ol yüdüğünde de sıkı bir “eylem”ci olabilecek mi? Yoksa da gerek eğiduğunu, komşuluk yaptıklarını falan hayal ediyoruz. Gerçeğin pek de tim sistemi, gerek aile baskısı onu da “hizaya” sokar mı? Sonrasında neler olacak, bir şeyler değişmiş midir Yokuşpaşa’da? Asuman böyle olmadığını kitabın ikinci bölümünde ayrımsıyoruz. “Evler ve apartmanların kapıları birbirine bakmasına rağmen Yokuşpaşalılar ge herkesin ezberini bozmayı başarabildi mi? Durmayalım Düşeriz, şimdiki zamanla geçmiş arasında bağ kuran rekmedikçe birbiriyle muhabbet etmezdi. Ne birbirlerinin hayatlarıyla bir yapıt. Bu bağı okura en çok hissettiren kişi Şakir, elbette Yokuşilgilenirler ne doğru düzgün arkadaşlık ederlerdi.” (s, 13) Yokuşpaşa’nın tarihini, bu adı nasıl aldığının öyküsünü de öğreniveriyoruz. Bin paşa’nın “yokuşu” da bu bağı kurmakta önemli görev üstlenmiş. Romanın üçüncü tekil kişi ağzından anlatılmasının metne kazandırbir çeşit malın satıldığı Kırkambarın sahibi Şakir’i, Bakkal Osman’ı, dığı derinlik, çok katmanlı yapıyı da destekliyor. Olayların kronolojik terzi Ferhunde’si ve birbirleriyle gözgöze gelmekten bile kaçınan sasırayla anlatılması, okumayı kolaylaştırıyor. Metinde kısa tümcelerin kinleriyle tuhaf bir dünyası var Yokuşpaşa’nın. Kendilerinden başkasıyla ilgilenmeyen bu insanları yerinden kaldırabilecek tek gücün me kullanılması, hem kitabın seslendiği yaş grubu açısından olumlu rak olduğunu hep birlikte görüyoruz. Biz de onlardan biriyiz belki, fe hem de öyküleme ve anlatımı güçlendirmiş. Romanda, özlemlerinin na halde merak ediyoruz Asuman’a ne olduğunu. Bu noktadan sonra farkında olan ve olmayan iki farklı yetişkin tipi görüyoruz. Aslında, apartmanlara koyulan isimler bile (Benekli Sardalya, Boşburunlu Faiki seçenek var önümüzde, ya “aman bana ne Asuman’dan” diyerek re, Çıkıkburunlu Kaya…) kent yaşamındaki insanın özlemlerini anlakitabı kapatıp uyumaya gitmek ya da Yokuşpaşa’da yapılan iş bölümünde görev almak. “Merak” her şeyi yaptırıyor insana, uykuyu erte tıyor. Burcu Aktaş bu romanında toplumsal sorunları yalnızca eleştirmekle kalmamış çözüm önerisini de metne saklamış. leyip Asuman’ı arama timine katılıyoruz. Durmayalım Düşeriz, değişen yaşam koşullarının yetişkinlerin İşbölümünü, ayakkabıların dilinden çok iyi anlayan Zemin Kat Kegünlük hayata ve kendilerine yabancılaşmasına nasıl ortam yarattımal yapıyor (Zemin katta oturmanın ona verdiği bir armağan bu. Gelen geçenin ayaklarını görüyor ya sürekli, ayakkabılar konusunda uz ğını gösterirken tüm zamanların en insani duygularını taşıyan çocukmanlaşmış…). Bu kez üç seçeneğimiz var; ya Asuman’ı otoyolun ke ların sorun çözme yöntemlerine de şapka çıkarttırıyor. Yokuşpanarındaki çimenlikte uzanmış gökyüzüne bakarken görenlerle konuş şa’da acılar, hüzünler, sevinçler, öyküler, özlemler, düş kırıklıkları, yetişkinler, çocuklar, çocuk gibi kalanlar, iç mak üzere oraya gideceğiz, ya Yokuşpaçatışmalar, isimler, hayaller… Bu oyunda şa’nın yakınındaki, tüm şehrin hurdalarının yıhiç kimse suçlu değil! ğıldığı yeri seçeceğiz ya da Kırkambar’ın heŞimdi, bu yazıda okuduklarınızın hepsini men bitişiğindeki iki katlı metruk binaya doğru unutun! Kitabı okumaya başlayın, düşün yollanacağız. Ama biz Yokuşpaşalılar’dan bile kayıp kızın peşine. Kendi sözcüklerinizi kameraklıyız, orada neler döndüğünü öğrenmek tın romana, katın ki çoğalsın satırlar, gülümiçin her yana göz atmakta yarar var. Bunu sesin kahramanlar… Hayallerimizi asla duryapmak okur için hem eğlenceli hem heyedurmayalım, yoksa düşeriz!? canlı… İpuçlarının peşine düşmek kolay mı? www.maviselyener.com Yok değil, çünkü hınzır yazar düğümleri atmaya devam ediyor. Ortadan kaybolanlar çoğalı*Durmayalım Düşeriz/ Burcu Aktaş/ Reveriyor. Uluslararası illüzyon sanatçımız Zati simleyen: Nalan Alaca/ Doğan Egmont/ Sungur gelse bu işin içinden o bile çıkamaz! 92s./ 2012/ 9+ Sahi, nereye gidiyor bu kayıplar? Yokuşpaşa mahallesinde acılar, hüzünler, sevinçler, öyküler, özlemler, düş kırıklıkları, yetişkinler, çocuklar, çocuk gibi kalanlar, iç çatışmalar, isimler, hayaller ve ezber bozan minik Asuman! Burcu Aktaş’tan özgün bir bakış: Durmayalım Düşeriz. B Gevrekçiii/ Hacer Kılcıoğlu/ Günışığı Kitaplığı/ 2013/ 151 s./ 10+ Mahmut, İzmir sokaklarında gevrek satan bir çocuk. “Gevrek de nedir?” diye geçiyorsa aklınızdan, İzmir’de simite gevrek dendiğini belirtelim hemen. Ya da tam tersi, İzmir’de gevrek denen yiyeceğe, başka yerlerde simit dendiğini de söylenebilir… Solmuş tişörtü ve tokyo terlikleriyle “Gevrekçiiii! Taze taze gevrekler!” diye bağırarak yazkış sokak aralarında dolaşmak, küçük bir çocuk için hiç de kolay olmasa gerek. Ancak Fransız belgeselci Frank ve sıska bir sokak köpeğiyle tanışan Mahmut’un zor yaşamı, Frank’ın çalışan çocuklarla ilgili çekmeye başladığı belgesel sayesinde değişmeye başlar. Kültürel farklılıkların, arkadaşlığın, umudun ve hasta bir ebeveynle yaşamanın zorluklarının yanı sıra çalışan çocukların hayatına da dokunan duygusal bir roman… Kar Bulutlarının Ötesi/ Vicdan Efe/ Koza Yayınları/ 312s./ 2012/ 14+ Öykücü Vicdan Efe’nin geçen yıl yayımlanan “İki Kız Bir Oğlan” ve “Sevincin Rengi” isimli ilkgençlik romanlarının ardından Kar “Bulutlarının Ötesi” adını taşıyan üçüncü romanı da genç okurlarıyla buluştu. Atalarının yaşadığı topraklardaki meslek yüksekokulunda okumaya daha çocukken karar veren Bahtiyarın planlarını kararlılıkla uygulamasına tanıklık edeceksiniz. Bir rastlantıyla karşılaştığı Çağkan’ın uçmak üzerine düşünceleri, yıllar önce yaşadıklarını anımsatır Bahtiyara. Çocuğa yakın hisseder kendini. Gizemli bir yönü vardır Çağkan’ın. Dünyaya farklı bakışı ve kendine özgü davranışlarıyla, içinde yaşadığı toplumu, gizemlerini çözmeye çalıştığı dünyayı sorgulayan bir gençtir o. Çağkan’ın aile içi ilişkileri ile yaşadığı olaylar onu ilginç yönlere sürükler. Yaşanılanlar, soluk kesen bir hızla gelişirken yepyeni, umulmayan sürprizler çıkarır okurun karşısına. Kar Bulutlarının Ötesinde, unutulmaya yüz tutan gelenekleri, toprakları tanıyacak, dostlukları ve insan ilişkilerindeki sıcaklığı hissederek siz de Çağkan’ın öyküsüne ortak olacaksınız. Göç/ Julie Bertagna/ Çeviren: Berna Kılınçer/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 321S/ 2012/ 12+ “Bir zamanlar bir dünya vardı… Mucizelerle dolu bir dünya. En ufak parçacığından, uzayın akıl almaz genişliğindeki dönüş yörüngesine kadar, bu dünya mucizevi bir hayatla dans ediyordu. Ur, demişti ilk insanlar güzel gezegenlerine. Bu ilk adın sesi yıllar içinden taşınacak, uzun, çok uzun bir zaman sonra Ur dillerinde olgunlaşıp Dünya’ya dönüşecekti. İnsanlar olgun dünyalarında bayram ettiler. Hiç durmadan topraklarından ve denizlerinden yararlandılar. Giderek daha da açgözlü oldular, gezegenin mucizevi bolluğunu yağmaladılar. İsrafları ve yıkımları veba gibi yayıldı, günün birinde de veba bu harika dansçıyı tam kalbinden vurdu. İnsanlar Dünya’yı vahşice harap ettiklerini çok geç fark ettiler. Gezegen gittikçe ısındı, kavruldu. Yüzeyi kasırgalar ve yağmurlarla dövüldü. Okyanus ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1199 SAYFA 20 ? 7 ŞUBAT 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle