Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D Her şiir ayrı bir eser özelliği gösterir. Ayrı bir esere verilen emek her şiir için de geçerlidir. Ama ozanların çalışma yöntemi belli olmaz ki! Sıradan bir şiir için nice zaman kullanmak gerekebilir. Kimi zaman özgün şiir bir çırpıda çıkabilir. eçen yazımda (31 Ocak 2013, Şiir Harmanı 2012) biraz dergilerden, biraz şiir kitaplarından yola çıkarak 2012 şiirini değerlendirmeye çalışmıştım. Bir şiir kitabını kuşatan şiirler o ozanın şiir serüveninin aynasıdır. Yerine göre tek bir şiir, o ozanın şiir dünyasını aydınlatmaya yeter. Yayınevleri için şiir kitabı yayımlamak onur sayılmalı. Bu onuru en çok paylaşan yayınevlerinin başında Yapı Kredi Yayıncılık gelir. Ama o yazımda ben şöyle bir yanlışa düşmüşüm: “Artık Yapı Kredi Yayınevi gibi yayınevleri bile şiir kitabı yayımlamayı bıraktığına göre, bütün yükün ozanların emeklerine düştüğünü doğal karşılamak gerekir.” Yapı Kredi Yayınları’nı yöneten Raşit Çavaş uyarmasaydı bu yanlış sürecekti. Çünkü Yapı Kredi Yayıncılık şiir kitabı yayımlamayı bırakmadı. Dahası kimi ozanların toplu şiirlerini bile yayımlamayı sürdürüyor. Şiir kitabı yayımlamayı onur sayan yayınevleri de var, onları bir yük gibi görenler de. Bu yüzden kimi ozanlar paracıklarına kıyıp kendileri çıkarır kitaplarını. Artık o kitapların yaşama koşulları da tartışma konusudur. Her şiir ayrı bir eser özelliği gösterir. Ayrı bir esere verilen emek her şiir için de geçerlidir. Ama ozanların çalışma yöntemi belli olmaz ki! Sıradan bir şiir için nice zaman kullanmak gerekebilir. Kimi zaman özgün şiir bir çırpıda çıkabilir. Artık şiir çalışmaları Anadolu’daki kasabalara dek yayıldı. Şiir tutkunu nice edebiyatçı gerçek şiire yol açmak için uğraşıyor. Çağdaş şiirin geçirdiği evreleri bilerek yapıyor bunu. Arka sokaklarını dolaşmadan yeni bir şiiri yeterince tanıyamayız. Yalnızca birkaç buluş mu? Yalnızca bir söyleyiş biçimi mi? Belki de küçük değişimler yeni bir şiiri daha kolay anlatır bize. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN 2012 Şiiri, Yeniden Benimse gençliğim var; Mapuslarda çürüyemem; Başımı belaya sokma benim; Kıyma bana.” Ama düşsel kadınlara inanmak daha bir kolayımıza geldi. Şiirin kadınlarıydı onlar. Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirinde yaşadılar: “Yeşil pencerenden bir gül at bana, Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim işte mevsim gibi kapına Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.” Şiirin kadınları kendilerine özgü bir güvenle yerleşiyorlardı şiire. Onların şiirin baş köşesine kurulma alışkanlığı vardı. Sıradan bir kadını “şiirin kadını” olarak alıştırmak kolay değildir. Kuşkusuz Yapı Kredi Yayıncılık Çağdaş Türk Şiiri’nin tanıtımı için geniş ölçüde bir çabanın içinde olmuş, her zaman el altında bulunan yayınları nice ünlü ozanımızı yakından tanımayı kolaylaştırmıştır. Çok satmadığı için yayınevleri şiir çalışmalarını pek öne çıkarmazlar. Ama onlar bir yayınevinin onurudur. Yapı Kredi Yayıncılık şiir kitaplarına tanıdığı öncelikle bu onuru en çok paylaşan yayınevidir. çıksak da, bilinmeyen ayrıntılar, nice gerçekçi yorumların ortaya çıkmasını sağlar. Demek ki şiirin gerçeği yorumlayan gizemci gücüne inanmamız gerekecek. Sessizce bir şiir yılı geçti. Ama nice ozanın şiirini yorumlamadan, arkasından şöyle bir bakmak o şiirlerin değerlendirildiği anlamına gelir mi? Sina Akyol’u biraz daha anlamaya çalıştım. Ama asıl Şükrü Erbaş üzerinde durmam gerekirdi. “Bağbozumu Şarkıları” (Kırmızı Kedi Yayınları) 2012’nin şiirsel yorumla değerlendirilmesidir. Şükrü Erbaş’ın yorumuyla bakalım dünyaya: “Usul bir sabah. Tanrı bu saatlerde var etmiş olmalı kendini. Açıklanamaz bir iyimserlik her şeyde. Nar ağaçlarına derim ki, bir çocuk Tanrıyı kalbimin hizasına getirdi; güzelliği incitmesin onu, kötülük değmesin eteğine.” Gecikmiş sevi ilişkisine yılkılık bir yalnızlık olarak bakıyor. Ne zaman doğup ne zaman öldüğünü merak ediyor. “Bir taş gibi susuyorum. Ey gecikmiş aşk, sen de bir yalnızlıksın bu yılkılık yalnızlıkta.” Şükrü Erbaş şiirini yorumlamak kendimizi anlamayı kolaylaştıracaktır. Çünkü bir ozanı yorumlamak, bir bakıma onda kendini aramaktır. Şükrü Erbaş, Behçet Necatigil’in gözüyle bakmasaydı, bu gerçeği anlayabilecek miydi? “Ve şairler boyuna kimlerce yazıyorlar? Yıkılmış köprüler başında Ürkmüş boşluktan biri iniyorsa Ve şairler onlara geldimlere yazıyorlar!” Neden ozanların gücüne inanmalıyız? Çünkü onlar kendilerinden kurtulmuşlardır. Yeni bir dünyayı anlamaya çalışırken birer yalvaç gibidir. bir söyleyiş inceliğine vardığını da araştırmak gerekir. “Sözcük Tatlısı” (Kodeks Yayınevi2012) Günel Altıntaş’ın şiirlerini topladığı bir kitap. Yaşayan insan gerçeğini ortaya koymaya çalışırken kapalı anlatımın sınırlarını zorlasa da, anlamsızda ya da saçmada oyalanmayı düşünmez. Zaman zaman cinsel imgeler öne çıkar. Yaşayan insan gerçeğini ortaya koymaya çalışır. Cemal Süreya’yı yorumlamaya çalışan şiirlerdir bunlar. Cemal Süreya’yı “Altın Gölgeli Adam” olarak niteleyen Günel Altıntaş şöyle diyor: “Cemal Süreya bir sihirbazdı bacaklarından şiirler çıkaran bastırılmış isyanların şairi evet derken hayır duran Bir tel cambazıydı ayrıca bir yanı geçmiş bir yanı gelecek olan yüz katlı bir uçurumdan güvercin kanatlarıyla atlayan.” Cemal Süreya “Altın Gölgeli Adam” ama o gölgeli avuçlayamıyorsun. Pul pul dökülüyor altınlar avucundan. Günel Altıntaş hep cinfikir bir ozan, nice ozanın eksik yanını gören bir gizli eleştirmen oldu. Ama 2012 şiirine bakarken artık 20 yılı aşkın bir zaman önce ölen Cemal Süreya’yı anımsamak neden? Çünkü yalnız Günel Altıntaş’ın kitabıyla değil, Cemal Süreya her zaman aramızda. G YENİ BİR DERGİ Şöyle bir değinmekle 2012 şiirinin görünümü üzerine yeterli bilgi verilemez. Eksikleri tamamlamaya çalıştıkça yeni eksikler çıkar. Oysa Anadolu’nun köşe bucağında nice yürekli edebiyat insanı bir dergi çıkarmanın sorumluluğunu duyar. Bir dergi çıkarmak, yeni bir çevre oluşturmak bakımında da anlamlıdır. Yeni bir çevrede buluşanlar artık sıradan insanlar değildir. Yeni bir dergi çıkarmanın coşkusu içinde edebiyatın gidişine biçim vereceklerine inanırlar. Bu heyecanı duymayan insan dergiciliğin ne mene belalı bir iş olduğunun ayrımına varamaz. Kişisel çabalarla çıkarılan bir dergi bile yalnız onu çıkaranın sorumluluğuna bırakılamaz. O dergicinin yanında bir çevre oluşur, artık dergi o çevrenin gücüyle çıkar. Geçen yılın şiirine bakarken nice sorumlulukların kişisel çabaları aştığını görürüz. Şiirin kişisel bir sorumluluk olduğu gerçeğinden yola ŞAŞIRTICI DEĞİŞİM Gerçek dönüşüm nasıl başladı? Şiirin alışılmış konuları ne zaman bırakıldı? Çarpıcı bir olay olarak hep “Garip Akımı” öne sürülür. Sevi ilişkisi deyince biz hep dokunulmaz, incelikli ilişkilere inandık. Sıradan insanların yakınlaşmasına uzak durduk. Oysa Orhan Veli “Şoförün Karısı”nı yazarken insanın ilgisini çeken başka kadınlar da olabileceğini düşündürdü. Ama biz o kadınları şiire yakıştıramadık: “Şoförün karısı, kıyma bana; El etme öyle pencereden, Soyunup dökünüp; Senin, eniştende gözün var; SAYFA 18 ? 28 ŞUBAT Cemal Süreya “ARTIK YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM” Ama 2012 şiirine bakarken söylenenler mi, söyleyiş biçimleri mi önem kazanır? Kuşkusuz ne söylendiği önemlidir. Ama nasıl söylendiği daha önemlidir. Anadolu’nun ilçelerinde bile nice şiir dergileri çıkmasaydı bu ozanlar kendilerini kanıtlayabilirler miydi? Örnekse Avanos’ta Fuat Çiftççi’nin yayımladığı “Şiiri Özlüyorum” dergisi yalnızca bir özlem dergisi miydi, özlü yorumlarla şiire baktığı için bize de görmeyi öğreten bir dergi mi? Geçen yılın şiirine bakarken özellikle dergileri değerlendirmek gerekirdi. “Sincan İstasyonu”na sıradan bir şiir dergisi gözüyle bakılabilir mi? Abdülkadir Budak şiirini geliştirmenin ötesinde, çağdaş şiirin nabzını tutan bir ozan olarak kişiliğini geliştirdi. Kimi zaman sınırlı sayfalarını tutumlu kullanmasını bilen bir dergi, bir şey söylemeyen uzun yazılarıyla ahkâm kesen dergilerden çok daha etkili oldu. Bütün iş yeni şeyler söylemekte, şiire değişik bir pencere açmakta. Eski kalıplar içinde söylenen eski sözler 2012 şiirine ne kazandıracak? Bir de şöyle düşünülür: Söylenmedik söz kaldı mı? Önemli olan o eski sözlerin yeni bir biçem özelliğiyle söylenmesi. Kuşkusuz ozanların ne söyledikleri önemli. Ama nasıl söyledikleri daha önemli. 2012 şiirinin dokusuna bakarken hangi ozanların nasıl YETERİNCE DEĞERLENDİRİLDİ Mİ? Bir yılın şiiri geride kalınca nice emeği geçen ozanı anımsamak istiyoruz. Yıllar birbirinin ardına yığılınca onlar da unutulmuşluğa bırakılmasın. Ama yazgısına başkaldıran ozanlar da var. Onlar bu ters döngüyü kırıyorlar. Yeni ozanlar alışılmışı yıkarak geliyor. Artık tek ozanın sesi etkili olmuyor. Belki ortak anlayışlar yeni ozanların doğmasına yol açacaktır. Şiirimizden umutlu olmalıyız. Türkçenin gücü yeni ozanların doğmasını kolaylaştıracaktır. Yeter ki o gücün bilincinde olalım. Onca ozanın adını boşuna mı andım. Onlardaki şiir birikimi 2012 şiirinin gücünü oluşturmuyor muydu? Onların şiirlerini değerlendirmek kapsamlı bir incelemeyi gerektirir. Bir şiirden yola çıkılsa bile, o şiirin özellikleri yeni bir dünya oluşturmaya yaramalıdır. Kaldı ki 2012’de şiir kitabı çıkaranlar bu kitapların geniş ölçüde satıldığını da gördü. Özellikle Yapı Kredi Yayıncılık, Kırmızı Kedi, Kırmızı gibi yayınevleri şiir kitabı yayımlamayı onur saymaya başladılar. Gene de öyle çok ozan var ki, onların büyük bir bölümü paracıklarına kıyıp şiirlerini gün ışığına çıkarmaya çalışıyorlar. Ama ozanların kendilerini kanıtlama alanı dergilerdir. İyi ki dergiler var. Şiir ortamını hazırlayan da dergilerdeki tartışmalardır. Her biri kendini önemseyen öyle çok ozan var ki bunca emeği gereksiz sayıyorlar. Oysa şiir çalışmaları olmasaydı, edebiyatın gelişmesi beklenemezdi. Her zaman bir genel değerlendirme yapılabilir. Her zaman gözden kaçan ozanlar olur. Tartışıldıkça taşlar yerine oturur. Bilmem o tartışmalara yeterince yer ayrılıyor mu? ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1202