02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özdemir İnce imzalı “Cehaletin Rönesansı” raflarda ‘Halk ayaktakımı değildir’ Şairyazar Özdemir İnce, 2011’de Hürriyet ve 2012’de Aydınlık gazetelerinde yayımlanmış yazılarından derlenen kitabı “Cehaletin Rönesansı”yla okurlarla buluştu. İnce’nin merceğine aldığı konuların başında İmamHatip Okulları ve Tevhidi Tedrisat Kanunu geliyor. İnce’ye göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir numaralı sorunu da bu; kendine biat eden nesiller yaratmak adına Tevhidi Tedrisat’ı tarihe gömerek İmam Hatipleri kökleştirmek. Kitabında Türkiye’yi neredeyse “geçmiş olsun” denilecek raddeye getiren AKP’nin icraatlarını ve günümüzde gelinen “noktayı” değerlendiren İnce özetle şu sorulara da yanıtlar getiriyor: “Şu anda kendi aristokrasisini, elitini, proletaryasını, lümpen proletaryasını yaratmakla meşgul İslamcılar nelerin farkında değil? Hürriyet’ten kovulma süreci aşama aşama nasıl gerçekleşti? Merkez sağ’ın trajedisi ne? AKP’nin iç savaşı ne durumdadır?” İnce’yle “Cehaletin Rönesansı”nı konuştuk. “C r Gamze AKDEMİR ehaletin Rönesansı” nasıl bir seçki? Kitabın seçme ve düzenini editör Hadiye Yılmaz yaptı. Çok başarılı bir iş. “Cehaletin Rönesansı” bir gazetede yazan şair ve edebiyat yazarının kitabı. Yazarın şiirlerine, kuramsal kitaplarına ve çevirilerine ihanet etmemiştir. Gazetede yazan Özdemir İnce, şair Özdemir İnce’ye her an hesap vermek zorunda. “Cehaletin Rönesansı”, bir cumhuriyetçi ve devrimcinin, bir cumhuriyet devrimcisinin kitabı. Sınıfları eleştiren, sürekli mazlumu oynayan AKP’nin sınıf, zümre yaratmakta ve ötekileştirmede üstüne yok malum. Önsözde avam ve havas kıyasını irdeliyorsunuz. Burada da açmanızı rica ederek sorarsak kime göre kim avam, kim havas olageldi? Avam (Halk) ve Havas (Seçkinler, aydınlar, elitler), uzun yılların sorunu ve sorunsalı. Sanılır ki birbirinin karşıtı. Halk ve aydınlar bir bütün. Cumhuriyeti kuşkusuz elitler kurdu ama halkla birlikte, onun sayesinde kurdu. “Halk” ayaktakımı değildir. Meslek sahibi insanlardır. Okumuş seçkinler (elitler) de soylu, zadegân ve aristokrasi sınıfının temsilcisi değil. Solda, devrimcilerde, cumhuriyetçilerde seçkinler çoğul, çok başlı yani demokratik bir ortam var. Kümesin horozu çok. Sağda ise bir tek seçkin baş var, sürüyü güder: Saidi Nursi, Fethullah Hoca, R.T. Erdoğan. Antidemokratiktir. İslamcılar şu anda kendi aristokrasisini, elitini, proletaryasını, lümpen proletaryasını yaratmakla meşgul. Kendi karnında kendini parçalayacak canavarı büyütüyor. Kitabınızda vurguladığınız gibi “Erdoğan’ın bir numaralı sorunu ne şudur, ne de budur. Onun bir numaralı sorunu, Tevhidi Tedrisat Kanunu ile İmam Hatip okullarıdır (...) İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir.” İmlediğiniz gibi o zaman da duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçları güme gidiyor. Vicdanı farklı işleyen kitleler boy veriyor, adalet duygusu, yurt bilinci ta liflerinden ayrışıS A Y F A 1 6 n 5 A R A L I K yor. AKP’nin seleflerinden (Selamet, Nizam, Fazilet, Refah partileri) daha vahşice tetiklediği bu tözden ayrışmanın olası/ olmaya başlamış bedellerini nasıl yorumluyorsunuz? “AKP’NİN OKULLARINDA SADECE ERBAKAN HOCA VE ERDOĞAN YETİŞİR!” Kendi kadrosunu kurmak için Tevhidi Tedrisat’ı yok etmek ve okulları dinselleştirmek zorunda. Cumhuriyet’in okullarda hedefi çağının çağdaşı insan yetiştirmekti. Bu okullarda Erbakan Hoca ve R.T. Erdoğan da yetişir. Ama AKP’nin okullarında sadece Erbakan Hoca ve R.T. Erdoğan yetişir. Cumhuriyet okulları iddia edildiği gibi tek tip insan yetiştirmedi. Çağının çağdaşı, düşünen, laik ve demokratik bir toplumun üyesi insanı hazırlamak istedi. AKP, düşünmeyen, fanatik ve çağdışı bir robot yaratmak istiyor. Hürriyet’te bu konuda yazmamanız için AKP tarafından gazete yönetimine sürekli baskı yapıldığını da ifade ediyorsunuz. Size baskı yapanlar kimlerdi ki sonunda süreç işinize son verilmesiyle sonuçlandı? “Baskı” olarak yorumlanması gereken “hoşnutsuzluk” bana önce Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, daha sonra onun yerine gelen Enis Berberoğlu, en sonunda da Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı tarafından iletildi. Biriki kez de Aydın Doğan beyden “selam” geldi. Hürriyet gazetesinde Ocak 2000’den itibaren yazmaya başladım ve Aydın Doğan’la 10 yıl sonra tanıştım. Onlar bana baskıyı tebliğ etti. Sakatlık patronların öteki şirketlerinden kaynaklanıyor(du). Sadece gazete çıkartıyor olsalardı, böyle şeyler olmaz mıydı? Olmazdı diyemem çünkü AKP bir siyasal iktidar değil Özdemir İnce “AKP Türkiye’ye ve insantam anlamıyla bir barbar isti larımıza yakışan bir parti değil” diyor. 2 0 1 3 lacı! Haftada beş yazı yazıyordum. Önce Nisan 2010’da bire indirildi. Bir yıl böyle yazdım. Nisan 2011’de işime son verildi. “Aydın Doğan ile Recep Tayyip Erdoğan’ın barışmasına vesile olup ülkemizin huzur ve refahına katkıda bulunduğum için çok sevindiğimi belirtmeliyim” diye de yazıyorsunuz. Bunu ve sizi işinizden Hürriyet gazetesi değil iki iktidarın attığına dair sözlerinizi de açar mısınız? Barışmalarına vesile olmam ironik bir ifade. Gazete hâlâ ellerindeyse, iktidarın istemediği yazarlar gazeteden uzaklaştırıldığı için. Biraz önce dediğim gibi AKP’yi en çok temel felsefelerine yönelttiğim eleştiriler ile imamhatip okulları ve Tevhidi Tedrisat Kanunu hakkında yazdığım yazılar sinirlendiriyordu. Ben bunları yazdığım sırada okurlar, siyasetçiler ve gazete yazıcıları konunun öneminin farkında değildi. İktidar yazılarımı uyarı ve ihbar sayıyordu. Çünkü projelerini gerçekleştirmek için zamana ihtiyaçları vardı. AKP’nin program ve projeleri hakkında yazdıklarımın tamamı gerçekleşti. Okulların ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın haline bakın. Çocuklarımızın beyinleri 45 yaşında yıkanmaya başlandı, öğrencilerin beyinleri okul sıralarında “etüv”e sokuluyor. “Merkez Sağın Trajedisi” yazınız… Statükosevici merkez sağ, yakın tarihte hangi hareketlerden payını almıştır? Ana akım sağın yanı sıra solu da katarak sorarsak kim kimin töremesidir? Karşıdevrim kadrolarında yerli, yabancı nasıl bir kadro söz konusudur? Merkez sağın trajedisi III. Selim’le başlar; Tanzimat, Meşrutiyetler; İttihat ve Terakki, Ahrar ve Hürriyet ve İtilaf fırkalarından geçerek Birinci ve İkinci TBMM’ne ve ardından CHP’ye dayanır. Birinci ve İkinci Meclislerde ve 19231950 arası CHP’nin içinde günümüz AKP’si ve bu partinin selefleri vardı. Yabancı kadro kimdi? Laik ve demokratik bir “ulus devlet” cumhuriyetinin kurulmuş olmasından hoşlanmayan emperyalistlerdi. Sèvres Antlaşması’yla sonuçlanan Paris Kongresi ve Lausanne Barış Antlaşması’nın tutanaklarında yazılıdır bunlar. Toprak Reformu yüzünden Demokrat Parti’yi kurmak için CHP’den ayrılan kadro, arkalarından İslamcıları, toprak ağalarını, mütegallibeyi ve komprador burjuvaziyi birlikte sürükledi. CHP’de biraz doğulu toprak ağası ile birkaç milli burjuvazi temsilcisi kaldı. Daha sonra CHP’nin yaşadığı birkaç bölünme ideolojik değildir. Klik (fraksiyon) tepişmesidir. 1950’den itibaren Demokrat Parti başrol oynamaya başladı Bu partiyi kuranlar devrimci, Kemalist ve laik idiler. Ama CHP’yi alt etmek için İslamcılara (Nakşibendi ve Nurculara) ve Erken Cumhuiyet döneminden kuyruk acısı olan karşıdevrimcilere taviz verdiler. Bunları kendi limonluklarında, folluklarında, kuvözlerinde büyüttüler. Kurgubilim filmlerinde olduğu gibi karınlarında büyüyen canavar kendilerini yedi. Merkez Sağ, gerçekten cumhuriyetçi ve laik statükoya sadık kalsaydı, Türkiye’nin şu anda yaşamakta olduğu felaket yaşanmazdı. Son yıllarda eski Merkez Sağ yöneticileri beni epeyce aradılar. Kendilerine, bu dediklerimi söyledim. Cumhuriyetçilikten, laiklikten nasıl taviz verirsiniz, diye sordum. Bana hak veriyorlardı. Şu günlerde epeyce etkin olan laik ve cumhuriyetçi “Merkez” oluşumunda benim de düşünsel payım vardır. Merkez sol ile merkez sağ, bütün Avrupa’da olduğu gibi, laik ve cumhuriyetçi olmak zorundaydı, zorunda. Türkiye merkez sağı bilinçlenirse AKP’nin devrilmesi kolaylaşır. “AKP TARİKATI HÜKÜMETİ, ‘YENİ ULEMA’ SINIFINI KURMA PEŞİNDE” Sağ ve sol, günümüze tezahür ederken hangi temel engebeler söz konusu olmuştur? İmamHatip ülküsü nasıl yine nirengide kök salmaktadır? Günümüzde siyasal ve ekonomik sağ var mı, bunu önümüzdeki seçimlerde göreceğiz. Solun seçmenle buluşması için dinsel hurafe bataklığını geçmesi gerek. Sol dinselleşerek hiçbir şey yapamaz, her şeyi berbat eder. Halkın kendisinin hurafelerinden arınması gerekir. Din peşinde siyaset olmaz, aş ve ekmek peşinde olur. AKP İmamHatiplerle, Osmanlı döneminde saltanatın bastonu olan “Yeni Ulema” sınıfını kurmak peşinde. Bu nedenle de laik okul ve liseleri medreseleştiriyor. Bu yeni ulema sınıfının bilimsel düşünmesine gerek yoktur. Bu nedenle ben AKP hükümetine, AKP tarikatı hükümeti diyorum. K İ T A P S A Y I 1242 C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: Kaan Sağanak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle