02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İnan Çetin'den yeni roman: "Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise” ‘Felçli’ bir aşkın girdaplarında yaşandığına değil de "nasıl" yazıldığına odaklanır okuyucular. Yaşanan her ilişkinin kendine özgülüğüyle ilgili bir durum aslında bu. Her ilişki, yaşanan aşkla beraber kendi hikâyesini yazar. Her hikâye de kendi belleğini yaratır. Yaratılan bu sonsuzmuş gibi görünen bellekte ise her aşk kendi orijinal dünyasını kurar. Yaşanmış en güzel aşk, "onun" belleğinde olandır yaşayana göre. O yüzden zordur bu aşk romanlarını beğendirmek edebiyatın has çeşmelerinden su içmiş okuyuculara. İnan Çetin, ikinci romanı Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise'de, edebiyatın işte bu dolambaçlı yollarından geçmeye karar vermiş. Bir aşk hikâyesi anlatıyor bu romanında Çetin. Genel anlamıyla bakıldığında Yeşilçam kurgularını aratmayacak türden bir konusu var romanın. Gençliklerinde birbirini sevmiş Yahudi bir genç kız ve müzisyen bir Türk'ün aşk hikâyesi anlatıyor kabaca yazar ancak ilk bakış yanıltıcı. Çünkü hikâyenin derinliklerine indikçe bir aşk hikâyesinden çok daha fazlasını verdiğini görüyoruz bize İnan Çetin'in. Roman yakın tarih, tarihle birlikte ortaya çıkan sosyal yapı ve yardımcı roller içinde kendine en başta yer edinen kenti, İstanbul'u da içine alan kendine özgü bir coğrafya yaratıyor. Bu coğrafya, romanın gelişip hikâyesini bulmasında en önemli destekçilerden biri olmasının yanında, hikâyenin çatışma noktalarının da aynı şekilde besleyicisi. Hem destek hem köstek bir diğer anlamıyla bu yapı roman için. Kahramanları adına bir köstek halini alan bu durum, romanın derinliğini kazanmasında önemli rol oynuyor. İlk bakışta konusu ve kurgusuyla yalın bir hikâye okuyacağımız hissine kapılsak da sayfalar ilerledikçe sanıldığından daha derin bir yapının içinde buluyoruz kendimizi. FUAT VE FUAT BEY Birkaç dergide yayımlanan yazıları ve çok kişiye ulaşmamış bir kitabı bulunan bir yazarla açılıyor roman bize ancak hikâye onun değil. Hikâye, sevgilisi Leyla aracılığıyla tanıştığı, yaşını bir hayli almış Fuat Bey'in. Kahramanımız, Fuat Bey'le bizim aramızda sadece bir aracı. Fuat Bey kendi hikâyesini anlatmak, yazdırmak istiyordur ve sevgilisi aracılığıyla yazarımızı 2 0 1 3 İnan Çetin ikinci romanıyla okuyucu karşısında. Çetin yeni yayımlanan romanında, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Haliç kıyısındaki Balat semtinde, müzisyen bir Türk genciyle Musevi bir kız arasındaki aşkı anlatıyor. Bu aşk odağında da sevgi, bağlılık ve adına “erkeklik” denilen o kısır düşünce ağı sorgulanıyor. r Eray AK debiyatın iliklerine işlemiş bir konu aşk. Pek çok yazar tarafından pek çok şekli işlense de her kalemde farklı demleriyle vuruyor bizi. Bu yüzden de vazgeçilemiyor. Öne çıkmasa dahi anlatılan her hikâyenin kıyısından köşesinden sızıveriyor bir şekilde. Sızmasıyla da vurması bir oluyor okuyucuyu nitelikli yapıtlarda. Yaşama dair birçok ayrıntı sızar nitelikli edebiyat yapıtlarında anlatılan aşkların içine ve bu ayrıntılar da genelde "hayatın anlamı" derler ya hani, öyle bir şeye sahip olmuş hissi verir. Bunun yanında başka bir yerde ve zamanda yaşanmış ilişkilerin nasıl yaşandığına, aynı şekilde toplumsal yapının iskeletinin nelerden meydana geldiğine de tanıklıktır nitelikli yapıtlarda anlatılan aşklar. İşlenmesi çok da tehlikeli bir konu aynı zamanda. Bin türlüsü anlatıldığından bin birinciyi bulma derdine sokar yazarı. Bulunmama ihtimali de yüksektir çünkü bin birincisini, bir başkası az önce yazmıştır. O yüzden anlatılan aşkın "nasıl" S A Y F A 1 4 n 5 bulur. Fuat Bey'in anlattığı hikâyenin içinde ise eli kolu bağlayan acı bir aşk hikâyesinin yanında, Türkiye'nin hâlâ unutulmamış, aslında unutulmaması da gereken acı tarihinden bazı sayfalar yer alır. Bugün her şeyin çok farklı olduğunun da bilincinde Fuat ama bu hikâyenin kendiyle birlikte yitip gitmemesi gerektiğini düşünür. O nedenle de sadece bir ailenin değil çevresindeki birçok insanı da yakından ilgilendiren hikâyesine başlar: "Bizi geleceğin yaratıklarından birine döndürüp ruhsuz ama aşırı akıllı yapacak bu dünyada, Fuat'ın hikâyesi anlatılmaya değer son hikâye mi? Değil kuşkusuz. Ama gerçekte belleğin en korunaklı noktasına yerleşmiş bütün kayıp sesler gibi, Fuat'ın hikâyesi de yeniden hayat bulmak istiyor." Kendisine yıllar sonradan bakan biri ve nerede hangi hataları yaptığının farkında olarak anlatıyor hikâyesini Fuat Bey. Hatta o zamanki hislerinin bile kendi içinde sorgusunu yapıyor. Bu yönüyle kendini genç bir yazara açmış Fuat Bey'in dürüstlüğünü ve geçmişiyle hesaplaşmasını yaparken takındığı tavrı sorgulamaya fırsat vermiyor yazar. Ancak geçmişindeki Fuat'ı, en başta Fuat Bey didikliyor. Bu anlamda Fuat'ı okuyucuların önüne bir yem olarak koydu ğunu söyleyebiliriz yazarın. Ancak bu yem öyle kolay yenilir yutulur bir lokma olmaz bizim için çünkü Fuat'ın yaşadığı ve bir anlamda yaşattığı ilişki boyunca duygusal girdapları, onu çoğu zaman okuyucunun gözünde de zor durumlara düşürüyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Haliç kıyısındaki Balat semtinde, yukarıda da söylediğim gibi müzisyen bir Türk genciyle Musevi bir kız arasındaki ilişkidir Fuat Bey'in anlattığı ama bu ilişki kadar yaşandığı tarih de çok önemli. 1940'ların İstanbulu'na götürüyor bizi yazar. Altın Damla kolonyaları ve Nacar saatlerinden kurulan nostaljik atmosferde, yine aynı şekilde nostaljik olmaya namzet bir aşk hikâyesinin içine çekiyor. Hemen her aşk hikâyesi gibi Çetin'in hikâyesi de güzel başlıyor. Sevgililikten nişanlılığa, sonrasında ise evliliğe giden bir yola giriyor kahrmanlarımız Lina ve Fuat. Ancak işler hiç de umulduğu gibi gitmeyecektir. Babasının Aşkale'de zatüreeden ölmesinden sonra bu acıya dayanamayıp felç geçirir Lina. Ruha sahip cansız bir bedeni vardır artık. Roman, daha ilk sayfalarında hissedilen o "basit" izleklerden, Lina'nın bu hastalığı sayesinde kurtuluyor. "ERKEKLİK" HALLERİ Bu aşamadan sonra gelgitlerle örülü bir hikâye anlatmaya başlıyor yazar. Özellikle de Fuat'ın cinsel arzuları, romanın gelgitlerden beslenen çatışmaların daha da alevlenmesine neden oluyor. Cinselliğin Fuat'ın yaşamındaki yerini biraz daha deşmekte yarar var çünkü Fuat'ın cinselliğe karşı tutumu, bir arzudan çok takıntılı bir ruh halini imliyor. Lina'ya karşı en saf duyguları taşıdığı anlarda dahi ani başkalaşımlarla farklı kadınların kollarına atıyor kendini ve işin kötüsü Lina, bu durum karşısında sessiz kalsa da her şeyin farkında. Bu bağlamda Fuat ve Lina, kendi savaşlarını da verirler anlatılan hikâye boyunca adeta ama her savaşta olduğu gibi bu savaşta da ne galip ne de malup olacaktır. Yalnızca verilen savaşlar unutulmaz hem kadın hem erkek tarafında. Biri pişmanlıkla bir hüzünle hatırlar bu aşkı. Tek fark bu. Fuat'ın bu takıntılı cinsel arzuları romana çok şey katıyor. Adına "erkeklik" denen o kısır düşünce ağının bir eleştirisinin yanında, yine erkeklerin sevgi, aşk gibi kavramlara genel anlamıyla bakışının bir profili olşturuluyor Fuat'la yazar. Roman zaten aşk üzerine yeniden düşünmeye zorlarken okuyucuları Fuat'ın zaman zaman düştüğü "acınası" hallerle bu durum pekiştiriliyor. Romanın en güzel yanlarından biri de bu aslında. Fuat'ın özellikle acınası durumlara düştüğü anlarda, ajite edilmeye çok açık bir hikâyeyi, bu yöne doğru sürüklemiyor yazar. Aynı şeyi Lina'nın hastalığını yaşadığı dönemlerde de görüyoruz. Üzerine gidilse bir aşk hikâyesinden çok "yapış yapış" bir trajediye dönüşecek roman belki ama İnan Çetin buna izin vermiyor. Zor olanı yapıp anlattığı hikâyenin sınırlarını çiziyor. n [email protected] Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise/ İnan Çetin/ Yapı Kredi Yayınları/ 198 s. K İ T A P S A Y I 1242 E Bir aşk hikâyesi anlatıyor İnan Çetin. Genel anlamıyla bakıldığında Yeşilçam kurgularını aratmayacak türden bir konusu var romanın. A R A L I K C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: İlknur Atalkın
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle