Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K itap İçin...128 SELÇUK ALTUN doğumlu bir Hollandalıydı ve altı yaşından beri saksafon çalıyordu. Nefesine kuvvet bacım! (Youtube’dan izleyeceklere 5.9 milyon kez dinlenen, Dave StewartCandy Dulfer düetini öneririm.) 3183 “Şiirler öykülerden çok dualara yakındır ama şiirde sözcüklerden başka kimseye dua edilmez.” John Berger 3184 15.10.2013 tarihli Hürriyet’in kültür sayfasındaki haberin başlığı, “Nefes Nefese Amazon’da 1 numara” idi. Gazeteye “servis edildiğini” düşündüğüm haberin detayında, “Yazar Ayşe Kulin’in ‘Last Train to Istanbul’ adıyla İngilizceye çevrilen kitabı online kitap satış sitesi Amazon’un bestseller (çok satan) listelerine tarihi roman dalında ilk sıradan girdi. John W. Baker tarafından İngilizceye çevrilen kitap; Elizabeth Gilbert, Jhumpa Lahiri gibi ünlü yazarları geride bırakarak milyonlarca ekitap arasında 18’inci sıraya yerleşti” deniyordu. O sabah itibarıyla ekitap listelerine girdim, anılan kitap 15075. idi. Bir kitap kısa sürede bu kadar hızlı düşer mi diye erbabına sordum. Hayır düşmezdi ama birkaç bin dolarlık siparişle “geçici” ve “aldatıcı” sıralara çıkabilinirdi Amazon’da! Bayramın üçüncü gününden itibaren bir haftalığına New York’taydım. Dünyanın en büyük kitabevi zinciri Barnes and Noble’un üç büyük şubesinde ve New York Üniversitesi’nin kitabevinde Ayşe Kulin’in tek kitabına rastlamadım ama rafların en stratejik yerinde Jhumpa Lahiri ( The Lowland) kitapları vardı. Amazon’un en üst sıralarını fetheden kitaptan nasıl olurdu da Barnes and Noble’da bir tane bile bulunmazdı? Aklıma, derken Ayşe Kulin’in önceki yıllardaki “vukuatı” geldi; 2011 yılında kendisini IMPAC Edebiyat Ödülü’nde finalist gibi lanse etmeye çalışmıştı (Finale kal(a)madığını Hürriyet gazetesi ve Selçuk Altun kanıtladılar) ve 2008’de bir Musevi derneğinden (European Council of Jewish Communities) yılın en iyi romanı ödülünü kazandığı ilan edilmişti. (O dernek edebiyat ödülü vermiyordu, davalarını desteklediği için belki teşekkür belgesi vermiştir. Ödülü (?) Ayşe Kulin’den ne önce ne de sonra bir yazarın kazanamadığını iki araştırmacı Musevi yazara teyit ettirmiştim.) Bir Türk yazarının uluslararası arenada gerçekten aldığı ödülden ancak onur duyarım, niyetim yılların Ayşe Kulin’ini küçük düşürmek de değil. Kendisine naçizane önerim; ekibinde kendisini uyanık, herkesi saf sanan o kişinin dolduruşuna gelmemesidir! 3185 Nicholson Baker’a göre CIA’nın gerçek kurucusu Harvardlı şair ve kütüphaneci Archibald MacLeish’tir (18921982). 3186 URUGUAY sözcüğünün yazılışı, söylenişi ve anlamını da (Guarani dilinde “Boyalı Kuşlar Irmağı”) severim. 3187 2013’te, Godot’yu Beklerken’in sahneye konuluşunun 60. yılı süreci beklenenden sönük geçti. Geçen yıl Godot’nun neden gelmeyeceği hakkındaki teorim (çünkü o zaten sahnededir; oyunun iki ana karakteri God ve (Idi)ot’un harmanlanmasıdır), Samuel Beckett Vakfı’nın yayın organında yayımlandı ama o söylemi eleştirmen Harold Bloom veya George Steiner dile getirseydi daha fazla ses getirirdi. Artık bir doğruyu kimin söylediği de önemlidir. 3188 İstanbul (Konstantinopol) doğumlu bir papa yok sanıyorsanız yanılıyorsunuz; VII. John (705707). (Gel de sorma: Papa Efendi, İstanbul’un neresindensin?) 3189 Ünlü (ve önemli) Alman eleştirmeni Marcel ReichRaicki’nin (19202013) öldüğünü duyunca aklıma geldi; eskiden Fethi Naci’den bir olumlu eleştiri, bir romanın satışını artırırdı. Şimdilerde, bir Ayşe Arman röportajındaki K İ T A P S A Y I 1242 ‘Türkiye, diplomalı cahil sayısının artışıyla övünen bir ülkeye dönüştü’ “Nail Satlıgan’ın anısına” bir detay: [ Atatürk’ün ölümünden önce (05.09.1938) Beyoğlu 6. Noteri’ne verdiği ve ölümünden sonra Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce açılan vasiyetnamesi: Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesi Sayı: T. 1938,90 Terki hayat eden Cumhurbaşkanı Atatürk’ün 28.11.1938 tarihinde mahkememizde açılan vasiyetnamesi sureti aşağıda çıkarılmıştır: Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleri ile Çankaya’daki menkul ve gayri menkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisine âtideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum: 1. Nukut ve hisse senetleri şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır. 2. Her seneki nemadan bana nisbetleri şerefi mahfuz kaldıkça yaşadıkları müddetçe Makbule’ye ayda 1000, Afet’e 800, Sabiha Gökçen’e 600, Ülkü’ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile’ye şimdiki 100’er lira verilecektir. 3. Sabiha Gökçen’e bir ev de alınabilecek ayrıca para verilecektir. 4. Makbule’nin yaşadığı müddetçe Çankaya’da oturduğu ev de emrinde kalacaktır. 5. İsmet İnönü’nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır. 6. Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir. K. ATATÜRK ] (15 yıl cumhurbaşkanlığı yapan K. Atatürk’ün vasiyet konusu menkul ve gayrimenkulü bundan ibaretti! Onun “asıl vasiyeti”, 27.10.1923 tarihli Nutuk’un sonundaki, “Ey Türk Gençliği!” çığlığıyla başlayan hitabıdır.) 3177 Müthiş insan, gizemli yazar ve dostum Erje Ayden’i de (19372013) yitirdik! Elli küsur yıldır New York’tan ayrılmamıştı. Son kez 05.09.2013 günü görüşmüştük, ağır hastaydı. Zor konuşuyordu ama espri gücü yerindeydi, “Öleceğimi biliyorum ama savaşmadan da gitmemek lâzım” demişti. 10.10.2013 gece yarısına doğru karısı Lisa’yı yanına çağırmış, “Ben ölüyorum. Türkçede bir söz vardır ‘ölenle ölünmez’ diye sen yaşamla savaşmaya devam edeceksin” demiş, iki saat sonra da ölmüştü. Bunları kadirbilir kuzeni Ural Aydıner’den duydum. Beni Erje Abi’yle tanıştıransa hısımı, sevgili Bedri Baykam’dı. On yılı aşan dostluğumuz süresince, bana yüzlerce mektup yazmış ve arşivinin son kalıntılarını (fotoğraf, desen, anekdot, nice Amerikan yazarının mektupları) emanet etmişti. Belki de onlardan bir kitap kotarmamı istiyordu? S A Y F A 1 0 n 5 A R A L I K 3176 Cumhuriyet’in 90. yılında aklıma gelen 3178 Erje Ayden Türkçede: Piramid Yayınları’ndan – Erje Ayden Efsanesi, İkinci Cadde’nin Çılgın Yeşili, Matador, Hauptbanhof’dan Bir Trene Bindim. SEL Yayıncılık’tan – Goldberg Paşa, Sweetmilk Üçlemesi. Doğan Kitap’tan – Ayrılık Acısı… (Ayrılık Acısı, Hollywood’da filme çekilmek üzere hakları satın alınan bir Türk romancının ilk romanıdır.) 3179 Vaat Edilmiş Sayfalar – Sina Akyol (Yasak Meyve, Eylül/Ekim) “Bu sayfalara şiirlerini gönderenlerin yarısına yakını bu sayfaları okumuyor… Bence “Vaat Edilmiş Sayfalar”a şiirlerini gönderen arkadaşların yarısına yakını – başka bir sözcük bulamadım – ayıp ediyor. Niçin mi, insan şiirlerini gönderdiği dergiyi öncesinde görmüş, okumuş olur/olmalıdır. Ama kesin kanaatim o ki Yasakmeyve ve “Vaat Edilmiş Sayfalar”ı bu arkadaşların yarısına yakını tarafından okunmuyor. Şuradan belli: Ne mi diyorum, “Özgeçmişinizi ve şiirlerinizi ana sayfaya yapıştırmayın; tümünü tek bir word dosyasına yazıp ek yaparak gönderin, aksi takdirde karakter sorunu nedeniyle okunmuyor” diyorum. Şunu da söylüyorum: “Adınız, özgeçmişinizi yazdığınız dosyanın adı olmasın. Diyelim ki dört şiir gönderiyorsunuz. Her şiirin başlığını, her bir şiir için ayrı ayrı ek yaptığınız dosyalara ad olarak koymayın. Özgeçmişinizi ve dört şiirinizi, tek bir word dosyasına, birlikte yazıp gönderin.” Ne var ki bu sayfaya şiir gönderenlerin – tekrar ediyorum: yarısından fazlası – dediğimi yerine getirmiyor.” (Bundan daha acısı şairlerimizin birbirlerini okumamalarıdır.) 3180 Yaşar Kemal’e göre Türkiye’ye ırkçılık 1900’lerde girdi. Bu ırkçılığın ideolojisini yaratansa bir Kürt’tür. (Ziya Gökalp) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ziya Gökalp’ten “Minareler süngümüz, kubbeler miğfer, camiler kışlamız” dizelerini okuduğu için –haksız yere 10 ay hapis yatmış, bu süreç belki de siyaset arenamızın bir kırılma noktası olmuştu. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Altunizade’de oturduğum siteye komşu sayılır. Fakültenin camisi yıkıldı, yerine yenisi inşa ediliyor. Maketine bakılırsa (yazıdaki fotoğraf), kubbesi miğfer; minareleriyse süngü şeklinde. İşin yağcılık boyutunu bir an unutalım; maket aynen “hayata geçirilirse”, çağdaş mimarimizin belki de en albenili camisi olacak. Merakla bekliyorum. 3181 Küresel kültürazzi: Emmanuel Kant (17241804) uzun yaşamış 2 0 1 3 Lisa ve Erje Ayden, 1985 insanların adlarını ara sıra ezberden sayarmış. Böylelikle kendisinin de kısa yaşamayacağı inancındaymış. Seksen yıl yaşamayı becermiştir. / Şairler şairi ve 1923 Nobelisti Yeats’e göre 1913 Nobelisti Tagore (18611941), döneminin en önemli şairiydi. O da öldüğünde seksenindeydi. / Öncü Amerikan şairi Robert Frost’un (18741963) bir kızı delirdi, bir oğlu intihar etti. O ise 89 yıl yaşadı. / Şair Robert Lowell, sarhoşken neden olduğu bir trafik kazasında karısı yazar Jean Stafford’un burnunun kırılmasına neden olur. İki yıl sonra karısının burnunu bir yumrukla kırarken ise psikolojik bunalımdadır. / Nathanael West F. Scott Fitzgerald’dan, E. Hemingway ise LouisFerdinand Celine’den bir gün sonra öldüler. / W.H. Auden bir hafta sonu bir kır evine davete gider. Doğada yürümeye davet edilince, “Ama neden?” diyecektir. / Filozof L. Wittgenstein’in iki yeğeni, 2. Dünya Savaşı’nda karşı cephelerde savaştılar. / Marcel Proust’a yaşamının en acı anını soranlara, “Annemden ayrıldığım gün” diyecektir. / John Berger’e göre aşkın karşıtı nefret değil ama ayrılıktır… 3182 “Lily Was Here” smooth jazz’ın en popüler parçalarındandır, bir alto saks’ın egemenliğinde başlar ve biter. Parçayı radyolardan dinlerken saksafona, heybetli bir zencinin hükmettiğini düşünürdüm. Televizyonda klipini izlerken gözlerime inanamadım. Saksafoncu, Candy Dulfer adında alımlı bir kadındı. İnternete başvurdum; o, 1969 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii (Maket). C U M H U R İ Y E T