22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Prof. Dr. Faik Çelik'ten "Hekimliğin Seyir Defteri” Cihanda bir nefes sıhhat... r Gönül PAÇACI endi alanına hâkim olan insanlar genellikle tatmin duygusundan olacak orada durmuyor, başka alanlara kulaç atıyor. İyi ki bu böyle, bu sayede ortaya üzerine titrenmiş ve sahici bir sahiplenmenin ürünü sonuçlar çıkıyor. Bu durum az görülen bir şey de değil; hatta dünyayı devam ettirenler (yine de yaşanılası kılanlar anlamında) bu tarz işlerle, temel disiplinleri kuru ve sıkıcı olmaktan çıkaran insanlardır diye düşünmekteyim. Bu arada yaşamın içinden gelen şu tasnifi de baştan dile getirmek gerekiyor. Günümüz insanını hiçbir iş yapmayan, dolayısıyla hiçbir işe yaramayan kesim haricinde şöyle gruplasak fena mı olur? a) İşini iyi yapan ama başka hiçbir şeyden anlamayanlar. b) İşini savsaklayıp başka şeylere sardıranlar. Bu grup kendi içinde “bu başka şeyleri iyi yapan ve yapmayanlar” olarak ayrılabilir. c) İşini iyi yapmanın yanı sıra başka alanlara da geçenler. Bu grupta da yukarıdaki gibi alt kategoriler oluşturulabilir. (Tabii ki bu hızlı tasnife oturmayıp yine de arada kalan örnekler vardır, istisnalar kaideleri yaşatırlar ve genellemeler yapmak insanlığın adı konmayan temel ihtiyaç demeyelim de alışkanlıklarındandır.) Nasıl bir hekim olacağı asla bilinemeyecek olan 18. yüzyıl Alman düşünüryazarı Schiller’in tıp eğitimi aldığını, edebiyatçı kimliği sayesinde biliyoruz bugün. Tıpla ilişkisini düşünce düzeyinde bıraktığı için de, yoğunlaştığı yeni alanda hayata dair derin kavramsal karşılıklar ürettiğini görürüz. “Yaşam hatalarla doludur, ölümse bilgidir” veya “Brütüs’ün yaşadığı yerde Sezar ölmeye mahkumdur” gibi cümlelere sığdırarak zamansızlığa ışınlamıştır kendini. Rus yazar Çehov’un doktorluğu da bilinmekle beraber o da, edebi kimliğiyle dünya kültüründe önemli bir yer tutar. Joseph Cronin, Somerset Maugham ve daha başka isimlerle bu örnekler çoğaltılabilir. BİLİMSANATFELSEFE Bizde de verilebilecek örnek çoktur ama sanırım bizim ülkemizde, “Tıp fakültelerinden ara sıra doktor da çıkar” esprisini doğurmuş verimli bir alan olarak, tıbbın önde geldiği söylenebilir. Bu durumun üzerine düşünmekte de yarar var belki, tam odağında insanın bulunduğu bir alanın “kapılarını her yana kolayca” açabilmesinin sebebi hikmeti üzerine. Ancak bu bahsi ilgililerine bırakarak geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız yayımlanan, yazarının ifadesiyle “bilimsanat ve felsefe üçgeni içinde kalarak”, hekimlik ve tıp tarihi 1242 K Aslen hekimlik alanından gelen ama içinden geldiği alanı bir sosyal bilimci bakışıyla irdeleyen, başka düşünsel ve estetik dallarla ilişkilendiren Prof. Dr. Faik Çelik, “İnsancıl Bir Tıp ve İyi Hekimlik İçin” üst başlığını koyduğu yeni kitabıyla, titiz, yoğun ve kapsayıcı bir işe imza atmış. Kitapta tıptan ve hekimlikten yola çıkılarak söylenen cümlelerin, gündelik yaşam üzerine ince uzman dokunuşları halini aldığını görüyoruz. Tıbba dair temel bilgiler, derinlikli analizlerle güncellenerek, vulgarize etmek ya da ya da yalnızca öğretmek endişesi taşımayan yazılara dönüştürülmüş. Âleme nizâmat vermeye çalışmadan bol bol bilgi vermek maksadı, yazarın hassas ve sakin üslubu sayesinde hasıl olmuş ve ortaya döne döne okunacak bir başvuru kitabı çıkmış. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I konusunda sorgulayıcı bir üslupla yazılmış bir kitaptan söz etmek istiyorum ya da başka bir söyleyişle, tıptan hareketle yazılmış bir genel kültür kitabından. Aslen hekimlik alanından gelen ama içinden geldiği alanı bir sosyal bilimci bakışıyla irdeleyen, başka düşünsel ve estetik dallarla ilişkilendiren (Prof.) Dr. Faik Çelik, “İnsancıl Bir Tıp ve İyi Hekimlik İçin” ibaresini üst başlık olarak tercih ettiği yeni kitabıyla (kendisi Seyir Defteri demeyi tercih etmiş), titiz, yoğun ve kapsayıcı bir işe imza atmış. Kitapta tıptan ve hekimlikten yola çıkılarak söylenen cümlelerin, gündelik yaşam üzerine ince uzman dokunuşları halini aldığını görüyoruz. Tıbba dair temel bilgiler, derinlikli analizlerle güncellenerek, vulgarize etmek ya da yalnızca öğretmek endişesi taşımayan yazılara dönüştürülmüş. Âleme nizâmat vermeye çalışmadan bol bol bilgi vermek maksadı, yazarın hassas ve sakin üslubu sayesinde hasıl olmuş ve ortaya döne döne okunacak bir başvuru kitabı çıkmış. Kitapta kadim uygarlıklardan bugüne oluşan geleneksel tıp tarzları (Mezopotamya, eski Mısır, İbrani, eski Hint, eski Çin ve eski Yunan), tıp ve mitoloji ilişkisi gibi bir sıra takip eden yazılar, Hipokrat’la açılan pencere ve ardından ortaçağ tıbbını, İslam tıbbını, Rönesans ve sonraki dönemdeki tıbbı ele alan yazılarla devam ediyor. Konularıyla ilgili iyi seçilmiş resim, tablo ve çizimlerle metinlerin yanına konan spot ifadeler okumayı kolay ve zevkli hale getiriyor. On yedinci, On sekizinci yüzyıllardan itibaren günümüze yaklaştıkça, Aydınlanma’nın, buluşların yanı sıra gelişen alternatif arayışlar ve şarlatanlık sınırında gezinen yaklaşımla rın konu edildiği yazılarla kronolojik akış tamamlandığında da, sıranın “hekimlik ve sanat” / “hekimlik sanatı” konularında tefekkür etmeye geldiğini görüyoruz. “Hekim Modelleri”,”Hekimler ve Medya”, “Hekimlik Sanatı Üzerine” başlıklı bu gibi yazılarda daha güncel çıkarımlar mevcut. Şu cümleler tamamen yazara ait örneğin: “Hekim sadece yaygın görüşün sıradan bir uygulayıcısı olmamalı, aynı zamanda uygulamalarını eleştirel bir gözle değerlendirebilmelidir. Çünkü bugün doğru bildiklerimizin yanlış olduğu yarın ortaya çıkabilir. Hele ki tıpta bilginin yarılanma ömrü ortalama üç yıla inmişken sorgulamayan ve kendini gidişata bırakan hekimler çok tehlikeli, robotlaşmış, sevgisiz teknisyenhekim tipi oluştururlar”(s.161) “KRAL ÇIPLAK” Tüm bu zihin muhasebesinden sonra, o mahut soru yine kendini hatırlatıyor: Günümüzün, her türlü incelmeyi, duyarlığı gereksiz hale getiren sosyal koşulları içinde, sorumluluk duygusuyla yazan bir entelektüelin, kendini var eden alana ilişkin bu yaklaşım tarzı, duruşu anlaşılacak, karşılığını bulacak mı? Aslında, mahut olmakla kalmayıp gereksiz bir soru bu. Ortalık, yaratılan gerçekliği tartışılır soyut ve somut ihtiyaçlar ve bu alandan beslenen birtakım başka uzmanlıklardan(!) geçilmiyorken, birilerinin çıkıp “kral çıplak” demesi, etik değerler içinde gelişmeyen böylesi bir sistemin içinde kalmayı reddetmesinin değeri ne ile ölçülebilir? İstanbul Üniversitesi Rektör Başdanışmanı olarak görev yaptığı 20092012 yılları arasında bir ara konservatuar müdürlüğüne vekâlet ettiğinde tanıdığım ve yöneticilikteinsan ilişkilerinde tutturduğu hassas dengeye tanık olduğum Faik Hoca, “Âyînesi iştir kişinin” sözünün bire bir tınladığı bir kişi olarak hepimizin aklında yer etti. Bambaşka bir alandan birine, bir müzisyene bu yazıyı bir çırpıda yazdıran şey, onun “seyir defteri”nden yansıyan ve her türlü saygıyı hak eden kişiliği, görgüsü kuşkusuz. Hem biz müzisyenler de, makamların hareket tarzına, doğaçlamalar esnasında izlenecek yola “seyir” deriz, benzer bir durum değil mi? Hiç kuşkusuz, düşüncenin, sanatın, bilimin gelişmesi farklı zaman ve toplum katmanlarında oldukça değişik seyirler izledi ama nihai olarak insanlığın gelişimine hizmet eden bu alanlar sayesinde, dünya gerçek değerini, gelecek kuşaklara bırakacağı mirasını oluşturdu. Maalesef günümüz insanının üç aşağı beş yukarı dünyanın her yanında, bu mirasa katkı yapmak veya en azından korumak yerine, daha fazla pay alıp afiyetle yemeye koşullandığını görüyoruz. Kendi değerlerini sorgulamayı ihmal etmeye yatkınlık gösteren insan tipi, “evrensel” değerleri zaten umursamıyor. Okulu olmayan böylesi meseleler için de, “sorumlu aydın” tipi insanların “kaptanlığı”na şiddetle ihtiyaç var, Sağlığı giderek bozulmakta olan bu dünyada… n Hekimliğin Seyir Defteri/ Faik Çelik/ Deomed Yayıncılık/ 206 s. 2 0 1 3 n S A Y F A 1 5 Faik Çelik, kadim uygarlıklardan bugüne Hekimlik ve hekimleri ele alan yazılarla zevkli ve kolay okunan bir genel kültür kitabı oluşturmuş. 5 A R A L I K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle