07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y ir ay kadar önce seksen altı yaşında yaşamını yitiren Gore Vidal, Amerika Birleşik Devletleri’nin en eleştirel yazarlarının başında geliyordu, demek yanlış olmasa gerek. Doğrusu, yalnızca entelektüel içerikli romanlarında ve Batan Bir Gemi Üstüne Düşünceler, İkinci Amerikan Devrimi gibi deneme kitaplarında değil, televizyon ve dost sohbetlerinde de yerleşik değerleri hiçe sayan Vidal’i eleştirel bir yazar diye tanımlamak bile yetersiz kalabilir. Neden derseniz… Daha üçüncü romanı Kent ve Tuz’da (1948) bir eşcinselin yaşamını dolaysız ve yansız bir anlatımla ele alarak kamuoyunu sarsmıştı Vidal. Roman kitabevlerine sokulmamış, Vidal nerdeyse tüm bir 1950’ler boyunca dışlanmış, dahası takma adlarla yazmak zorunda kalmıştı. New York Times’ın tutucu kitap eleştirmeni Orville Prescott ise, o güne dek yayın dünyasında görülmemiş bir tepki göstermiş, Kent ve Tuz üstüne yazı yazmayacağı gibi, Vidal’in sonraki beş kitabının gazetede tanıtılmasına da engel olacağını söylemişti. Yıllar sonra, Vidal’in Kent ve Tuz’u adadığı “J. T.”nin, II. Dünya Savaşı sırasında Iwo Jima çarpışmasında ölen James “Jimmy” Trimble III olduğu ortaya çıkacak; Vidal, bir dönem birlikte yaşadığı Trimble’ın, yaşamı boyunca âşık olduğu tek insan olduğunu açıklayacaktı… Aslında, Vidal’in hem erkeklerle, hem de kadınlarla birliktelikleri olmuştu. Fransız asıllı roman ve öykü yazarı Anais Nin, sekiz ciltlik ünlü günlüğünde, Vidal’le birlikteliğinden söz etmiş, ama Vidal anılarında bu ilişkiyi yadsımıştı. Sonradan Paul Newman’la evlenecek olan Joanne Woodward’la kısa bir nişanlılık dönemi de yaşayan Vidal, 1950’de tanıştığı Howard Austen’la uzun süreli birlikteliğinin sırrının “aralarında cinselliğe dayalı bir ilişki bulunmaması” olduğunu söyleyecekti. Edebiyat eleştirmeni Harold Bloom’a bakılırsa, Vidal, eşcinselliğinin, edebiyat çevrelerinde tam anlamıyla kabul görmemesine yol açtığına inanıyordu. Gerek okurlarını, gerek çevresindekileri “iğneleyici zekâsıyla” etkileyen Vidal, kendinden “şirret bir beyefendi” diye söz ediyordu. Aynı zamanda tanrıtanımaz olduğunu açıklamaktan da çekinmeyen Vidal, kimilerince, 19. yüzyılda hakkında eşcinsellik suçlamasıyla dava açılan ve hapis yatmak zorunda kalan İrlandalı şair ve yazar Oscar Wilde’a benzetilerek, “20. yüzyılın Oscar Wilde’ı” olarak niteleniyordu. Vidal, Kent ve Tuz adlı romanıyla, eşSAYFA eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Gore Vidal, ABD’nin egemen toplumsal, siyasal ve cinsel değer yargılarını altüst etmişti 20. yüzyılın Oscar Wilde’ı B cinselliği belki de ilk kez o denli doğrudan yansıtan Amerikalı yazarlar arasına katılması ve romanın tutucu çevrelerden gördüğü ağır tepki yüzünden, pek çoklarınca bir “cinsel özgürlük savunucusu” olarak kabul edilmişti. Ama bu konudaki görüşünü belki de en açık biçimde 1969’da Esquire dergisinde yayımlanan bir yazısında dile getirmişti: “Bir kere, hepimiz biseksüeliz. Bu, durumumuzun bir olgusu. Ve hepimiz, hem kendi cinsimizden, hem de karşı cinsten gelen cinsel dürtülere açığız. Bazı toplumlar bazı dönemlerde, genellikle çocuk yapılmasını sağlamak adına, homoseksüelliğe karşı bir tutum benimsemişlerdir. Bazı toplumlar, özellikle militarist toplumlar da homoseksüelliği yüceltmişlerdir… Ama … homoseksüellik insanlık halinin sürekli bir olgusudur; bir hastalık, günah ya da suç değildir… Homoseksüellik, heteroseksüellik kadar doğaldır. Dikkat edin, normal demiyorum, ‘doğal’ diyorum…” CİNSELLİĞE YALIN BİR BAKIŞ Temelde ise, cinselliği salt cinsellik olarak görmüştü Vidal. Çok yalın bir bakışı vardı cinselliğe: “Seks yalnızca kendisidir. Ona ekleyeceğiniz hiçbir şey yoktur. Seks yollar yapmaz, romanlar yazmaz ve hayatta kendinden başka hiçbir şeye hiçbir anlam vermez.” Yerleşik ve egemen değer yargılarıyla yıldızı hiçbir zaman barışmayan Vidal, aralarında J. D. Salinger, Kurt Vonnegut, Norman Mailer ve Joseph Heller’ın da bulunduğu II. Dünya Savaşı’nda savaşmış yazarlar kuşağının son üyelerindendi. Ama tıpkı kuşağının öteki yazarları gibi onun yazdıkları da savaşa ilişkin Gore Vidal, medyadaki kapışmalarıyla da ünlüydü. incelikli yergilerle doluydu: “Savaşlara girer ve kaybederiz, sonra da o savaşları nasıl kazandığımızı gösteren filmler yaparız; üstelik o filmler savaşta kaybettiğimizden çok daha fazla para kazandırır.” Gore Vidal, medyadaki kapışmalarıyla da ünlüydü. Özellikle William F. Buckley Jr., Norman Mailer ve Truman Capote ile polemikleri büyük bir ilgiyle izlenmişti. Amerikan Sağının en etkili yazarlarından Buckley ile ilk kez, 1968’de Vietnam Savaşı günlerinde bir televizyon izlencesinde kapışmış; kendisinin “eşcinselliğine” vurgu yaparak belden aşağı vurmaya kalkan Buckley’yi “Siyah düşmanlığı”, “Yahudi düşmanlığı” ve “savaş kışkırtıcılığı” ile suçlamıştı. Buckley 2008’de öldüğünde, “Huzur içinde yat Buckley cehennemde!” diye yazmaktan çekinmemişti. 1955’te Joseph L. Mankiewicz’in çektiği “Geçen Yaz, Birden” ve 1989’da çekilen “Billy the Kid” gibi filmlerin senaryolarında da imzası bulunan Vidal, 1960’lardan başlayarak tarihsel, toplumsal ve siyasal romanlarıyla da büyük popülerlik kazanmıştı. 1964’te yazdığı ve bizde önce “Hükümdar”, daha sonra “İmparator Julian” adıyla yayımlanan Julian’da, Hıristiyanlığa karşı çıkan 4. yüzyılın putperest Roma imparatoru “Kâfir” İulianus’u sevecen bir bakışla anlatıyordu. ABD başkentindeki siyasal ahlakı alaycı bir dille ele aldığı Washington, D.C.’yi (1967) Amerikan tarihinin önde gelen kişilikleri ve önemli olaylarını konu edindiği Burr (1974), 1876 (1976) ve Lincoln (1984) gibi popüler romanlar izleyecek; transseksüelliği ve çağdaş Amerikan kültürünü yerdiği Myra Breckenridge (1968) adlı güldürüsü de büyük ilgi toplayacaktı. Başta, Vidal’den pek de hoşlanmayan eleştirmen Martin Amis olmak üzere kimileri, onun deneme yazarlığına romancılığından daha fazla değer verirler. Çağdaş Amerikan politikaları ve yönetimlerini acımasız bir dille çözümleyerek eleştirdiği Reflections Upon a Sinking Ship (1969; Batan Bir Gemi Üstüne Düşünceler) ve The Second American Revolution (1982; İkinci Amerikan Devrimi) gibi deneme kitapları, onun açık bir dille savunduğu siyasal düşünceleri ve katıldığı sohbetlerde aktar dığı esprili ve yergili gözlemleriyle kazandığı ünün yazıya dökülen yansımalarıydı. “İki konuda hiçbir fırsatı kaçırmam: sevişmek ve televizyonda görünmek” diyen Vidal, “Televizyon çağı geliştikçe, Reagan’lar istisna olmaktan çıkıp kural olacak. Bugünlerde Başkan olmak için televizyonda mükemmel görünmekten başka bir şey yapmak gerekmiyor!” demekten de alamıyordu kendini. ABD’nin kuruluş günlerindeki önderleri günümüz politikacılarıyla kıyaslarken de, her zamanki ince alaycılığını konuşturuyordu: “Amerika Birleşik Devletleri ülkenin en parlak insanları tarafından kuruldu. O günden beri de onları bir daha göremedik…” ASKERLEŞTİRİLMİŞ CUMHURİYET Amerikan demokrasisi, hiç kuşkusuz, Vidal’in zekice eleştirilerinden en büyük payı alan kurumların başında geliyordu. Bir keresinde, “Demokrasinin, size, X Ağrıkesicisi ile Y Ağrıkesicisi arasında bir seçim yaptığınız duygusunu verdiği varsayılır. Oysa ikisi de aspirinden başka bir şey değildir…” demiş; ama aynı düşünceyi, “mülkiyet”e uyarlayarak farklı bir biçimde dile getirdiği de olmuştur: “ABD’de tek bir siyasal parti vardır, o da Mülkiyet Partisi’dir. Mülkiyet Partisi’nin iki kanadı vardır, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar…” Bir denemesinde de, ABD’yi bir demokrasi olarak bile görmediğini vurgular açıkça: “Bir demokrasi olmaktan bile çıkmışken, dünyanın en büyük demokrasisi olmakla böbürlenmeye bir son vermeliyiz. Bir çeşit askerileştirilmiş cumhuriyetiz biz…” Vidal, demokrasi konusunda pek de umutlu değildir. Bir istatistiği aktarırken alaycılığını doruğuna vardırır: “Amerikan halkının yüzde ellisi hiç gazete okumamıştır. Yüzde ellisi ise başkanlık seçimlerinde hiç oy kullanmamıştır. Umarım, bu ikisi aynı yüzde elli değildir…” İğneleyici kalemini Amerikalı yazarlar için de aynı amansızlıkla oynatmaktan geri kalmaz: “Amerikalı yazarlar iyi yazar değil, büyük yazar olmak istiyorlar. O yüzden de, ne iyi yazar olabiliyorlar, ne de büyük yazar…” Vidal, kendisi de ABD’nin en popüler edebiyat kişiliklerinden biri olmakla birlikte, yaygın okunan bir yazar olmak için yazmaya karşı olduğunu da dile getirmiştir pek çok kez, belki eleştiri oklarını kendine de yönelterek: “Bazı yazarlar kendilerini içkiye vururlar, bazıları da geniş okur kitlelerine…” ? 6 ? 6 EYLÜL 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1177
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle