23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mehmet Rayman’la ‘Güz Güneşi’ne dair ‘Emeğin her yanında halkım var’ Mehmet Rayman’ın Kendi Biten, Asuman ve Harfine şiir kitaplarından sonra Güz Güneşi okurla buluştu. Bozkırı, kırsal yaşamı kokladığımız şiirlerini, şiire bakış açısını ve yeni kitabını konuştuk Rayman’la. ? Vicdan EFE iirlerinizin genelinde Anadolu’nun çorak topraklarında soluklanıyor okuyucu. Bozkır için su çok önemli, yaşamsal değer. Şiirlerinizde hemen göze çarpıyor. Çorak topraklar öyle bir sıkar ki insanı ararsınız gökteki bulutları. Zaten suyun yaşama kattığı değer için değil mi bunca patırtı. Suyun yürüdüğü dallardır bize yolumuzu gösteren. Benim görevim havadan sudan yaşamak. Toprağın yanında güneşim de olacak. Bunlar benim dört kaçınılmazım. Onca didinmemize karşın sulak yerlere düşen bir tarlamız olmadı. Hep taşa değdi pulluğun demiri. Ekime dikime uygun olmayan yerde emeğin ne değeri ola? Irmakları hep haritalar üzerinden öğrettiler bize. Çocukluğumuzun içinde yok çok şey. Köyden kente doğru yürümek öyle kolay olmasa gerek. Suyun içinden geçirdiğim sözcükleri serpiştirdim mısralara. Susuzluktan yarılmış toprakların acısını duydum. Bir geverlik su için komşulukların bittiğini gördüm. Güneşimiz de engellendi çoğu zaman. Kuz damlar içinde büzüldük kaldık öyle. “KÖY ORTAMI ŞİİRİMİ ETKİLEDİ” Yaşadığınız, gördüğünüz acılarla yapılandırılmış bir şiiriniz olduğu ilkokumada seziliyor. Bu acılarla örülmüş, bilenmiş bir kişiliğin şiire yansıması mı aslında? İsterseniz doğrudan doğduğunuz topraklardan, çocukluğunuzdan söz edelim. Yozgat’ın Sarıkaya ilçesinin Bebek köyünde geçti çocukluğum. İlkokulu orada bitirdim. Sekiz kardeşiz. Dönemin yoksulluğu, korkunç bir yük yüklemiş babamın üzerine. Tarlalar ekilip biçiliyor ama yetersiz. Kerpiçten bir okulumuz vardı. Tek öğretmen, birleştirilmiş sınıflar. Ortaokulda, ilkokul öğretiminin yetersizliğini gördüm. İlk önce üç kişi bir ev tuttuk ilçede. Sonra iki arkadaş kaldık. Kendi yemeğimizi kendimiz yapıyorduk, hafta sonları köye geliyorduk, köyden yufka ekmeği getiriyorduk. Onları sulayarak yiyorduk. Köy yaşamı iyi olduğu kadar çok acı. Köy yerinde belli ekonomik gücünüz olmazsa horlanırsınız, ezilirsiniz, herkes size işini yaptırmaya çalışır. Tarlasına götürür, günlük işlerinde kullanır. Köylerin sıkıntıları çoktu o zamanlar. Bu yoksulluk içinde sizi yönlendiren, okumaya teşvik eden kişiler var mıydı ya da sizin etkilendiğiniz, diyelim? SAYFA 14 6 EYLÜL Ş Babam aydın bir insandı. O yoksulluk içinde, çocuklar okusun, iyi yerlere gelsin, diyebiliyordu. Bağımız vardı. Üzüm satmaya köylere giderdi etraf ilçelere, hatta şehir merkezine üzüm götürüyordu. Başka kültürleri öylece tanıdı sanırım. Köye gelen öğretmenlerle babamın iletişimi iyi olmuştur. Bizi de o şekilde görmek istedi belki. Babam sırtında odun çekerek zar zor üçüncü oğlunu ilkokul öğretmeni yapmıştı. Benim ortaokula başladığım yıllarda ağabeyim üniversiteye kaydını yaptırdı. Onun kitaplığındaki kitapları ister istemez okuyorduk. Şimdi, kendine ait araştırma kitapları da var. Ağıtlar, yatırlar olsun, yöreden pek çok araştırma yaptı, kazandırdı topluma. Ağabeyinizin araştırmaları; ağıtlar maniler, türküler... Peki, bu değerlere sizin bakış açınız nasıl? Şiirinize etkisi oldu mu? Halkımız yaşadıklarını içselleştirerek söyler.Türküler, maniler, deyişler bugün bize yön veren öğeler. Düğünlerde ve uzun kış gecelerinde yaşanan yöresel kültür; halaylar, türküler, maniler, ağıtlar zamanla okuduğumuz kitaplarla bütünleşir. Yeni yazılanlar, derlenenler girer kitaplıklara. Bizler oralardan aldığımız birçok imgeyi katıyoruz şiire. Benim şiirlerim de etkilendi elbet bunlardan. “HER YANIMIZI ÇÜRÜME SARMIŞ” Şiirleriniz bilinen kalıplara sığmayacak kadar özgür. Anlamsal derinlikleri güçlü dizeler var: “Koca bir çınar/ çatlamış kabuğun/ içine dost düşman sığar” dizelerindeki Anadolu insanın herkese kucak açmasını, kökleşmiş gelenekleri, kocaman bir yüreği üç satıra sığdırabilmek için bu yaşamı özümsemiş olmak gerektiği açıkça görülüyor. Az önce de söz ettim çocukluğumdan. Bu kapsamda o kadar acı var ki, birine dokunsam öbürü yüzünü asar. Bu topraklarla örtüşen onca uygarlığın alt ve üst katmanları hep çekmiştir beni. İnsanların gittikçe aşındığını gördüm. Doğa bir dönüşümün kucağında büyütür bizi. Bazen insan en küçük bir çıkar uğruna satar kişiliğini. Bizim direnişimiz bir yalnızlığı getirir. Kayıplarınız çoğalır gittikçe. Neye evet dediğinizi bilemezsiniz bir kere. Oysa bu toprakların geçmişi belli, aç bırakmaz sizi. Hele kutsanmış yoksulluğu hiç anlayamam. Emeğin her yanında benim halkım var. Bakın en ağır koşulları benimsetmişler Mehmet Rayman ve Vicdan Efe röportaj sırasında... bize. Emeğine göre değil insanların evine dönüşü. Onca yıl birlikte akıp giden ırmakları bulandırıp ayrılıkların peşine düşmek hiç hoş değil. Bu yurt nice olanakları pişirmiş koymuş önümüze. Yeter ki payımıza düşenle oturalım sofraya. Üstümüzden geçen bulutlara kurşun sıkmayalım. Çınarla zeytinin kardeşliğine çıkan yolların ucunu bağlayalım uçurtmanın kuyruğuna. Sizi en çok etkileyen ne, hâlâ yazılamayan, yazılmayı bekleyen? Beni ne etkilemez ki. Birçok olayın üst üste getirildiği bir ortamdan geçiyoruz. Bir bombardıman altında bırakılan insan sömürülüyor. Size düşünme payı bile bırakmadan vurgunlar geliyor. Kendini yenileyen kabuğu kavlatıp atıyor hoyrat eller. Çürüme sarmış her yanımızı. Bu bakışların bir çıkar taraması yaptığını söylesem hiç yanılmış olmam. Ağacı kesenle işleyen aynı sorgudan geçiriliyor. Hüznümle sevincin paydasında hep insan var. Karda kışta, yanlarından su çeken ayakkabılarla gittiğim okul yollarını hiç unutmam. Hele Yozgat Lisesi yıllarımı. Bir serçenin tutunacağı kadar bir dalım yoktu. Yoksulluk ve yoksunluk bir arada. Dünya elimizin içinde ama kimse onu çevirmiyor geçime. Teknoloji yok ediyor insanları günden güne. İnsan emeği bir günde ulaşıyor okyanus ötesine. Acımasızlığın bir yaşam biçimi gibi bize giydirilmesine ayna tutanların tekeri daha hızlı dönüyor şimdi. Güç, insanın üstünlüğü olamaz. Her yenilikle yenilmek ne acı. Yaşanılan acılar içinde, incecik duyarlılıklar sızlatıyor insanın yüreğini. Şiirlerinizde söğüt yaprağı, ırmaklar, çeşme, kullanılıyor daha çok. Sözcük yığılmaları yok. Az ve öz, yerinde, yeterince her şey. Dönüp dolaşıp çocukluğuma geliyoruz. Benim bir yanım doğa bir yanım yoksulluk. İkisini bir yola koyabilsem mutlu öleceğim. Buna benzer nice sözcüğün ışığında yürüdüm. Yaşadığım yerin simgesi diyebilirim. Söğüt yaprağı bir inceliktir. İlkbaharın yeni sürgünleri çılgın bir yeşildir. Liseli kızların saçla rıyla özdeştir gönlümde. Öylesine yaralar beni. Çeşme, pınar köyün temel kavramlarıdır. Orta Anadolu ekmeği yufkadır bilirsiniz. Tandırlıkta imece usulü yapılır. Saman ve güz yapraklarıyla pişirilir. İnsan böyle bir mutluk içinde bulur kendini. Ne yapsanız çocukluğunuzdan kaçamazsınız. Sizi yola vuran çocuk belleğinizdir. Canlı resimdir yaşamınız. Dokunduğunuz her şey bu kaynaktan beslenir. Az önce değinip geçtiğiniz, üzerinde durmadığınız bir şey… Gençliğiniz ve aşk imgeleminizden de söz etsek? En yalın gülümseme bile bende bir aşka dönüşebilir. Sabah güneşiyle buluşan saçakların cıvıltısına çıkan çocukların açlığı, oyun içinde kaynar gider. Suyun çakıla değişi gibi çoğunca kızlar bir isteği büyütür içinde. Asıl için için çekilen aşkları yazmak lazım. Köy kıskacından kurtulmak o gün bugün kızların tek umudu. Beklenti aşkları çok köy yerinde. Hüznü eğirir belli etmez kimseye. Güz Güneşi’ne dönersek, ilgimi çeken bir şey şiirlerin, başlıkları açılımlayıcı bir işlevi var adeta. Anlamsal göndermeler yapıyor. O başlığa uygun “taşlama”yı da anımsatan dizeler var. “Rayman” da bunlardan biri. Şiirime başlık aradığım olmuştur. Şiirin özüne değinen ve çevreniyle gezinen bir başlığı yeğlerim… Özgün bir başlık okuyucunun ilgisini çekmesi bakımından önemli. Dizginleri elinde tutan bir başlık şiirin bütünlüğünü sağlar. “Rayman”da kendimle alaysı bir dalga geçme tavrı var sanki. İnsandan yana olanla barışığım. Kayda dayalı edinimlerin halkları sömürdüğünü gördünüz. Üstünüze geçirdiğiniz çok şey ötekini kısıtlıyor. Buna vurgu olsun diye aradığım sözcüklerin ereğine, gereğine bakarım. Yine bu şiirde şair kendisiyle söyleşir gibi yaşamaya bakar. “Kepir”, “şinik”, “divlek” gibi yerel sözcükleri de şiirde ustalıkla kullanıyorsunuz. Zorlandınız mı bunlarla şiirinizi oluştururken ya da pek çok var da ayıkladınız mı? Yerine göre zorlandığım oldu. Yerel sözcüklerin şaire özgü imgelemi var. Evresele doğru çeker götürür sizi. Şiiri yormadan kamçınızı arada bir sallamanız gerekir. Benim için zor oluyor. Değindiğiniz gibi sözlüklerde anlamını bulamadığım çok sözcüğü kullanıyor halkımız. Hem söylemi hem yazımı güzel. Yazınımıza kazandırmak için kendimi daha cesur kılmalıyım. Daha nice sözcükler var yazına girmeyi bekleyen. Oğul balı gibi akan bir Türkçeden yanayım. Hiçbir yabancı sözcüğe katlanamıyorum. Ağdalı sözcüklerle sessizler kabalığına dönmüyor dilim. Dilimin dönmediği sözcüklerle kendime özgü bir söylem yakalayamam ki. Çoğu kez dilime gelir Arapça, Farsça sözcükler. Belki yerine de oturur. Türkçe olmadığı için sokmam şiirime. Bu yüzden çok uğraşırım. Tek tük kaçanlar olursa dilcilerimiz hoş karşılasınlar beni. ? Güz Güneşi/ Mehmet Rayman/ Mühür Yayınları/ 80 s. ? 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1177
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle