22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VİTRİNDEKİLER Rubu Tahtası Kullanım Kılavuzu/ Ahmed Ziya bin Rıza/ Biryıl Kültür Sanat/ 180 s. Şimdilerde pek az kişinin, hakkında bilgi sahibi olduğu Ahmed Ziya Bey (Akbulut) (18691938) asker kökenli bir matematikçi, gökbilimci, güneş saatleri yapımcısı, ‘muvakkit’, haritacı, müzeci, hattat ve ressamdır. Bu, çok ilginç sanatçı/bilgin kişiliğin önemli bir çalışması da, mekanik saatlerin henüz bilinmediği dönemlerde güneş saatleri ve usturlapların yanı sıraözellikle Osmanlı bilginlerince yüzyıllarca yaygın olarak kullanılan rubu tahtaları üzerine bir kitaptır. Metni sadeleştirerek kitabı yayıma hazırlayan Y. Müh. M. Şinasi Acar, Prof. Dr. Atilla Bir ve Prof. Dr. Mustafa Kaçar’ın çabaları, bu önemli ölçme/hesaplama aracını günümüze aktarmak bakımından dikkat çekici bir işlev görüyor. İletişim: www.biryil.org Mimarlar İçin Deleuze ve Guattari/ Andrew Ballantyne/ Çeviren: Rahmi Öğdül/ Yem Yayın/ 122 s. “Mimarlar için Deleuze ve Guattari”, mimarlara zengin metinler ve kavramlar diyarında rehberlik etmeyi hedefleyen bir giriş kitabı niteliğinde. Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin yapıtları son zamanlarda diğer sanat dallarında olduğu gibi mimarlık ve tasarım alanlarında da geniş yankı buldu, birçok mimar ve mimarlık kuramcısına esin kaynağı oldu. Uygulamaya bakıldığında da başvuru çerçevesini oluşturdukları avangard işlerin sayısının giderek arttığı görülüyor. Andrew Ballantyne tarafından kaleme alınan Mimarlar İçin Deleuze ve Guattari, mimarların bu iki düşünürün fikirlerini kavrayarak tasarım dünyasını çok farklı boyutlarıyla algılamalarını ve yaratıcılıklarını besleyecek yeni kanallar keşfetmelerini sağlamak üzere, onlara bu zengin metinler ve kavramlar diyarında rehberlik etmeyi amaçlayan bir giriş kitabı niteliği taşıyor. Küller/ Halide Nusret Zorlutuna/ Timaş Yayınları/ 110 s. Halide Nusret Zorlutuna’nın 19 yaşında kaleme aldığı ilk romanı “Küller”, naif bir aşk hikâyesinin ailenin genç kuşak fertlerinden birine mektuplar aracılığıyla anlatılmasından oluşuyor. Büyük bir aşkın film tadındaki hikâyesi olan “Küller”, bir sevda hikâyesinin geçtiği demleri anlatıyor. Kıskançlık duygusunun aşkla iç içe geçmesi romanı besleyen yegane durumlardan, pişmanlık ise tüm bunların sonucu naif aşklara yelken açmak, masum aşkların zamanına doğru nostalji yapmak isteyenlere sesleniyor kitap. Kuştimur Kahvehanesi/ Necib Mahfuz/ Çeviren: Utku Umut Bulsun/ Kımızı Kedi Yayınevi/ 144 s. Yirminci yüzyılın ortalarında, Kahire’nin kalburüstü semtlerinden Abbasiye’de birlikte büyüyen beş arkadaş ve dostluklarına yıllar boyu tanıklık eden, vazgeçilmez buluşma yerleri olan kahvehane. Geçip giden zamanın anılarıyla ve etraflarını saran, sürekli gelişen bir kentin renkleriyle bezeli bir masal. Büyük değişimler yaşayan Mısır toplumunda, arkadaşlardan her birinin kendi yolunda akan hayatları, bu kahvehanede sığınılacak güvenli bir liman buluyor. Doğuştan işadamı olan Sadık, babasının arzusunun aksine doktorluğu SAYFA 20 ? 6 EYLÜL 2012 seçmeyip edebiyat yollarında yürüyen Tahir, zevk insanı Hamada, eylem adamı İsmail ve geri planda kalan beşinci arkadaş: anlatıcı. Kahvehane buluşma yerleri olsa da aralarındaki bağlar onun ötesine uzanıyor. Necib Mahfuz’un ölümünden önce tamamladığı son roman olan “Kuştimur Kahvehanesi”, temelleri çocuklukta atılan bir dostluğun zamanın alıp götürdüklerine karşı direnişinin simgesi gibi. Salı Kadınları/ Monika Peetz/ Çeviren: Regaip Minareci/ Kırmızı Kedi Yayınevi/ 254 s. Beş arkadaş. Her ayın ilk salı günü hep aynı restoranda buluşan, her yıl bir kez birlikte ya bir yolculuğa çıkan ya da özel bir şey yapan, birbiriyle taban tabana zıt beş kadın. On beş yıl önce katıldıkları Fransızca kursunda tanışan, o günden beri de hiç şaşmadan ayda bir toplanan kadınlardan kimi evli, kimi bekâr, kimi iş kadını, kimi ev kadını. Bugün tanışsalar aslında arkadaş olmayı hiç düşünmeyecek bu beş kadın, bu yıl Judith’in ölen kocasının yarım bıraktığı bir işi tamamlamaya, güneybatı Fransa’daki kutsal Yakup’un Yolu’ndan giderek bir hac yolculuğu yapmaya karar verirler. Evli ve iki yetişkin çocuğu olan başarılı avukat Caroline, bir firmada ev eşyası tasarımı yapan, neşeli, maceradan maceraya koşan Kiki, kocası doktor olan, dört çocuklu bıkkın ev kadını Eva, başkalarını kullanmayı seven, bir eczacıyla evli, lüks meraklısı Estelle ve taze dul Judith. Ve kocasının ölümünden sonra Judith’in bulduğu tuhaf bir günlük ile açığa çıkan sırlar. Salı Kadınları, inandırıcı karakterleri ve olaylarıyla okuru saran, hayatta pişmanlıklara yer olmadığını gösteren keyifli ve eğlenceli bir roman. Turquetto/ Metin Arditi/ Çeviren: Aysel Bora/ Can Yayınları/ 286 s. 1519’da Osmanlı topraklarında, Konstantiniyye’de dünyaya gelen Eli, resim yapma tutkusuyla yanmaktadır. Ancak o bir Yahudidir ve dini, resim yapmasını yasaklamıştır. Tutkusunun peşinden gitmeyi seçen delikanlı, özgürce resim yapabilme hayaliyle bir gemiye atlayıp Rönesans’ı yaşayan İtalya’ya, Venedik’e kaçar. Sanatı için her şeyden, hatta kimliğinden bile vazgeçen, Venedik’in en büyük ressamlarından Eli ya da üstadı Tiziano’nun verdiği adıyla Turquetto, İtalyan Rönesansı’nın en parlak döneminde yarattığı eserlerini, Katolik Kilisesi’nin katı kurallarının kurbanı olmaktan kurtarabilecek midir? Peki ya, büyük usta Tiziano’ya ait olduğu sanılan Eldivenli Adam isimli tablo, Turquetto lakaplı bu Osmanlı Yahudisinin eseri olabilir mi? Metin Arditi sanat, iktidar ve din üçgeninde sıkışmış farklı bir ressam portresi çizmekle kalmıyor, korkunç ama bir o kadar da görkemli o dönemi, ürpertici karanlığı ve bugünü bile aydınlatan ışıltısıyla XVI. yüzyılı, Doğu’dan Batı’ya gözler önüne seriyor. Ölüler Evinden Notlar/ Fyodor Dostoyevski/ Çeviren: Sabri Gürses/ Can Yayınları/ 382 s. Dostoyevski ilk önemli öykülerini yazdıktan ve az çok tanınır olduktan kısa süre sonra, birtakım siyasi faaliyetlerinden dolayı Çar rejimince yargılanıp kürek cezasına çarptırılmıştı. Bu nedenle yaklaşık on yıl edebiyattan da, edebiyat ortamlarından da uzak kaldı. “Ölüler Evinden Notlar”, Dostoyevski’nin, cezasını çekmek üzere gönderildiği Sibirya’daki kamptan gözlemler içeriyor. Mahkumların hikâyeleri, kişilikleri, günlük hayatları, korkuları, dostlukları ve düşmanlıkları... Dostoyevski, her zamanki psikolojik tahlilleri, sıra dışı bakış açısı ve çarpıcı yorumlarıyla ele alı yor mahkumları; onları adeta birer gözlem odasına koyuyor ve biraz da kaçık bir bilimadamı tavrıyla izliyor. Çarlık Rusyası’nın gerçek yüzünü, yaşadığı ve tüm yurttaşlarına yaşattığı korkunç adaletsizliği aktarıyor. Suç nedir, suçlu kimdir? Bunu ortaya koyacak evrensel hukuk nerede bulunur? Yazar, gözlemleriyle, kendi savunmasını da yapmış oluyor. “Ölüler Evinden Notlar”, Fyodor Dostoyevski için on yıl aradan sonra edebiyat dünyasına görkemli bir dönüş anlamına geliyordu. Bugünün okurları içinse her şeyden önce bir klasiği işaret ediyor. Mozart’ı Kim Öldürdü? Haydn’ın Kafasını Kim Kesti?/ Ernst Wilhelm Heine/ Çeviren: Melike Öztürk/ Can Yay./ 84 s. “Bu vakalar, bir polisiye yazarı tarafından uydurulmadı. Söz konusu olan, müzik tarihinde gerçekten yaşanmış hikâyelerdir. Soruşturma yargıcı da, müfettiş de sizsiniz, sevgili okur. Bize düşense sizlere olguları sunmak. Gelin, bu esrarengiz vakaları ve cinayetleri elbirliğiyle çözmeye çalışalım.” Alman yazar Ernst Wilhelm Heine, müzikseverler için cinayet hikâyeleri sunuyor okura, tarihe mal olmuş müzik dehalarıyla ilgili. Hayal gücünün ürünü değil bunlar, gerçek olaylar... Heine, polisiye yazarlığında bir devrim yapıyor: sürükleyici hikâyeler uydurmak yerine, inanılmaz gerçekleri açığa vuruyor. Mozart, Haydn, Paganini, Çaykovski, Hector Berlioz ve modern dansın ilahesi Isadora Duncan gibi ünlülerle ilgili sırların üzerindeki perdeyi aralıyor. Sayfalar ilerledikçe sıradan bir okur olmaktan çıkıp, cinayetlere kafa yorarmaya ve yazarla birlikte gizemi çözmeye çalışmamak elde olmuyor. Alkoliçe/ Tarhan Gürhan/ İletişim Yayınları/ 72 s. Delilik moda oldu fakat benim kastım çift en deli! Her yakam ağrıyor deli lafını duyduğumda. Kuşku duymadan delilik olur mu? Merak etmeden delilik olur mu? Uyuyarak delilik olur mu? Delilik moda olabilir mi? Oluyor hepsi ve daha unuttuğum birçokları da. Kedi miyavlamalarından anlamayan biri, Karasu’nun deliliğine ne kadar tanıklık edebilir? Alkoliçe’de Tarhan Gürhan, çok da alışık olmadığımız, sıra dışı bir metinle isyana kalkışıyor. Bu kitap, yazarının alkolden ayrı kaldığı, alkole geri döndüğü, alkolü tamamen bırakmaya çalıştığı günlerinin bir dökümü. “Alkoliçe”, yeniden başlamak ve bırakmak üzerine bir günce. Merdivende Üç Şair/ Yayına Hazırlayan: Orhan Tüleylioğlu/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 248 s. Otelin merdiveninde basamaklara oturmuş bekleyen üç şair: Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar,,, Otelin adı, yaylalarda açan çiçekti, Madımaktı. Otelin içindekilerse ülkenin yazarları, şairleri, araştırmacıları, ozanları, karikatürcüleri, tiyatrocuları, semahçıları. Sekiz saat süren bekleyişin sonunda bir kibrit çakıldı. Otuz beş eli kolu bağlı insan alev alev can verdi. Otelin etrafını saran güruhun protesto ettiği, halk edebiyatımızın büyük ozanlarından Pir Sultan Abdal için düzenlenen şenliklerdi. Tarih: 2 Temmuz 1993. Gün: Cuma. Yer: Sivastı. Katliamın sonunda merdivende oturan üç şair de yaşamını yitirdi. Üç insan. Üç şair. Üç aydın kişi. Son kez yan yana gelmişlerdi. Sanki katliamın belleğimizden silinmeyecek fotoğrafını bizlere iletmek istercesine. Merdivende Üç Şair kitabına katkıda bulunan isimlerden bazıları şöyle: A. Adnan Azar, Ahmet Erhan, Ataol Behramoğlu, Haydar Ergülen, Metin Cengiz, Turgay Fişekçi, Zeynep Altıok Tokatlı. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1177 ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle