Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş B iir Atlası CEVAT ÇAPAN Günter GRASS/ Şiirler/ Çeviren: Yüksel PAZARKAYA ‘Heyadamhey, kes artık’ ertolt Brecht’in şiiri nasıl tiyatrosunun gölgesinde kalmışsa Günter Grass’ın şiiri de romanının gölgesinde kalmıştır. 1927’de, bugün bir Polonya kenti olan Danzig’de doğan ve romanlarıyla dünya çapında ün kazanan Grass, aynı zamanda Almanya’da hatırı sayılır bir ressam, öncelikle gravürcüdür. 1999 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Grass, şiirinde alışılagelmiş imge ve duygusallığı terk eder. Her türlü dil hünerini uygular, toplumsalcı tavrı ince alaysı ya da humorlu yansır. Yayımladığı en son şiir (Die Zeit gazetesi, 2 Şubat 2012) Grass’ın yaklaşık otuz yıldır lektörü olan Helmut Frielinghaus’un ölümü üzerine yazılmıştır. Aynı zamanda tanınmış bir çevirmen, yazar ve edebiyat elçisi olan Helmut Frielinghaus, 29 Ocak 2012 günü 81 yaşında öldü. BİZİM OLAN Geniş uzanıyor ülke, şarkısında, prospektüs gibi güzellik yayılıyor uzak engebeli, kuzeye doğru düz, tıkabasa yerleşik (bu zamanda) dolu tavan dibi. Bir zamanlar gizlenirdi çocuklar, babada öfkeli yüz, sığınak değil artık, yok, hiçbir şey saklamıyor onu. Öylesine apaçık görülüyoruz, her yana sergin, her komşu, çepeçevre bütün dünya gergin felaket olarak yüzer görüyor, mutluluğumuzun tohumunu. Bulunduğumuz yerin, ters konjönktürü semirtti bizi. Acı ve dert sayesinde tok iyi geldi sefalet besiye çekerek serbest pazar kürü; ve günahlarımıza bile indirim vardı çok. Sakin duruyor kasım ülkesi, ilenmiş erdemli çalışkanlığa kıyamet günü korkusuyla, bu aşırı fiyata. GEÇ AYÇİÇEKLERİ Kasım vurdu onları, kara kara aydınlıktan. Hâlâ duruyor saplar, renklerin alayı onlar, yağmurda eğik ve kıyas arıyor kendileri, hem de uyaklar, Tanrı ve ceset benzeri. Hâlâ elverirler, model dururlar bana açıktan, tohum saçıldığından gökler önünde, grisi parçasında ve salt bütününde akıp gider, orada bildiri gibi okunan bir haber: Ayrılmış karı koca gibi kısa evlilik ardından ülke ve halk. Kıt oldu hasat, ganimet bereketli. Ah, kaymağımızı kaptı özelleştirme. Kim ilk kuşkuda koparırsa ayçiçeklerini, tanıkları olmayacaktır, eline düşecek güruhun. HEYADAMHEY Kes artık. Noktayı koy. Bitmişsin, adam, kösnüksün yalnız. De bi daha: Yapılacak. Bas bi daha düğmeye, hovardalık et. Göster bi daha istencini ve çatlaklarını. İndir bi daha yumruğu masaya, de: benim bu. Say bi daha, sen kaç kez ve kiminle. Sert ol bi daha, izi kalsın diye. Kanıtla bi daha kendine büyük, kanıtlı, her şeyi kapsayan yufkamıyufka yüreğini. Heyadamhey. İşte duruyorsun orda ve elbise içinde. Erkekler ağlamaz, adam. Düşlerin tipik erkeksiydi, hepsi filme alındı. Zaferlerin tarihlendi ve sıraya kondu. Yasın ve onu canlandıranlar yoruyor oyun dağarını. Pek sık çeşitlendi fıkraların; Radyo Erivan susuyor. Güçlü (hâlâ) iktidarın kendini lağvediyor. Heyadamhey. De bi daha ben. Düşün bi daha keskin. Kavra bi daha her şeyi, Haklı ol bi daha. Sus bi daha derinden. Kalk ya da düş bi kezcik daha. Toplaman gerekmez ortalığı, adam; bırak dursun her şey. Sen kendi yasalarınca tükenmişsin, kendi öykünden atıldın. Ve yalnız içindeki al bebek gül bebek oynayabilir bi süre daha tahta oyuncaklarla.Ne der, heyadamhey, karın bu duruma? SONUNDA Suratlarında belli ifadeyle sonuna dek düşünen adamlar, hep sonuna dek düşündüler; adamlar, onlar için hedefleri değil olasılıkla olasıaksine en son hedef dişleri çekilmiş toplumkitlesel mezarların ardına kazığı koymuştur; adamlar, tarihlenmiş yenilgiler toplamından tek bir sonuç çıkarırlar: dumanlar içindeki nihai zaferi baştan sona yanmış toprakta; adamlar, günlük toplantıların birinde, en güç olan yapılabilir görününce, nihai çözüme karar verenler, nesnel erkekçe karar vermişlerdir; genel kavrayış sahibi adamlar, anlam onların peşinden koşar, büyük uçuk adamlar, kimsenin, hiçbir sıcak terliğin tutamadıkları, eylemlerin ezerek izlediği, dik fikirlerin adamları, nihayet soruyoruz kendimize sonlarına geldiler mi? HELMUT FRİELİNGHAUS ARDINDAN Onun değirmi sırtı. Onun, hiç üstünlük taslamayan dik kafası. Yayınevleri ötesinde yeşeren ve yalnız daracık yer isteyen özgürlüğü. Yazarın lektörü öldü. Şimdi acınıyor, bendüşkünü çocuk, sütanası onu bırakıp kaçmış gibi. Kim artık ilk olarak sezecek, ayrımsayacak ve sakınarak susacak, bir şeylerin kıpırdanmakta olduğunu ve henüz tasarımsızsözleri bol keseden savurduğunu? Lektörsüz kendini öksüz görüyor yazar, daha beteri, kolu kesilmiş, çünkü eksik olan, her havada sancıyor. Kim bundan böyle ona kuşku aşılayacak, ısrarla kuşkusunu giderecek ve tümceler otlağında sivri kurşunla bir şey söylemeyen filizleri budayacak? Kim derkenar düşecek, talepten çok soru yönelttiği için, yazarı aydıracak, her şeyin hâlâ akmakta olup, yalnız bitmiş göründüğüne, ama henüz bitmediğine! Ölüm, elimden aldı lektörümü, karşımda sevimli oturanı. Arada kendimizden söz ettiğimiz bile oldu. Biz savaş çocuklarına dehşet hiç bitmek bilmedi; hâlâ daha Braunschweig alevler içindeydi, daha hâlâ ben marş emri olmadan yolumu şaşırıyorum. Böylece yıllar içinde biz, zamanın dışına düşen bir çift olduk: artık tam şimdide değildik. Çünkü hâlâ daha geçerliydi, virgülle noktalı virgül arasında bir karar vermek, bu öyle sanıyorduk dünyanın gidişatını belirliyordu. Bu denli yakınlık kâğıt aşındırırken. Bunun sonucu çökeldi: kitap kitap, kanıtı gibi, ikimizin de ölüme inat birbirimizi bırakamadığımızın. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1177 6 EYLÜL 2012 ? SAYFA 17