19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKU RENKLER SESLER HARFLER AYTÜL AKAL NİLAY YILMAZ ÇİĞDEM GÜNDEŞ MAVİSEL YENER MUSTAFA DELİOĞLU Zo Z Protesto etmek... Umutsuz olduğunu bile bile... Özellikle de, her şey sana karşı göründüğünde, karanlıkta bağırıyor gibi olsan bile... sıkıntı yaratacak olsa bile... Bizim gibi insanlar için kazanılmış her şey, savaşçılar sayesindedir... Boyun eğip sinmeyen, zulmedenlerle yüzleşen ve değişmesi gerekenleri söyleyen savaşçılar sayesinde... K İ TA P KO K US U Alevlerin nerede başladığı ve bittiği belli olmaz! Kimi ne zaman yakacağı da... “Dünya Büyülü Bir Yer”de görüyoruz. Anımsanacağı üzere katmanlı yapısıyla çocuk edebiyatının sınırlarını aştığı düşünülen bu yapıt eski maden ocaklarında ölenlerin hayalleriyle ve öyküleriyle kurgulanmıştır. Çocukların oynadığı oyunlar bu öyküsünde de bir amaca hizmet eder. “Ölüm oyunu” olarak adlandırılan bu oyun çocukları başka dünyalara götüren bir araçtır; oyun, geçmişi, bugünü ve geleceği birbirine bağlar, kimi zaman da hepsini birbirine karıştırır. Öykü anlatmanın bir tür büyücülük olduğunu yapıtlarındaki kahramanlar aracılığıyla söyleyen Almond’un kendisi de bir tür büyücüdür aslında. Çocukluğunu bugünle harmanlama yeteneğine sahip gizemli bir büyücü. Bu yeteneğini sergilediği bir büyüye “Alevler Arasında” isimli yapıtında da şahit olur, kitaba konu olan Küba Füze Krizi’nin Almond’un çocukluğundan bir esinti olduğunu anlayınca heyecanlanırız. Çünkü 1962 yılında Sovyetler Birliği ve ABD arasında yaşanan bu kriz sırasında Almond 11 yaşındadır. Dünyaya nükleer savaş korkusu yaşatan bu kriz günlerinde arkadaşlarıyla birlikte sınıflarının penceresinden füze, bomba ve mantar bulutları görmeyi korkuyla bekledikleri günlerden bahseder. Bu karanlık günleri, orijinal adı “FireEater” (Alevyutan) olan “Alevler Arasında”nın giriş yazısından öğreniriz, ancak bu yazı kitabın Türkçe çevirisinde yer almıyor. Keşke bizim okurlarımız da bunları okuyabilseydi diye düşünüyor insan. Çünkü bir yapıtın oluşmasına etki eden toplumsal yapı ve yazarın kişisel dünyası da kimi zaman en az yapıtın kendisi kadar etkileyici olup okurlarına bambaşka kapılar açabiliyor. Bu giriş yazısında Almond bir ateş yutan adamın eskapolojist ve iki çocuğun öyküsünü yazmaya başladığından, ancak bu öyküde bir şeyin eksikliğinin onu rahatsız ettiğinden ve bu eksiklik yüzünden bir senedir üzerinde çalıştığı bu öyküden vazgeçtiğinden bahsediyor. Ne var ki 2003’te Irak’ın işgal edilmesi sonucu yine ve yeniden başlayan savaş manzaralarıyla birlikte çocukluğunda yaşadığı Küba Füze Krizi’ni anımsıyor, ardından da o günlerde babasıyla birlikte gittikleri marketin önünde gösteri yapan adamı. İşte “Alevler Arasında”nın ilk sayfalarında karşımıza çıkan ateş yutan McNulty böyle doğuyor ve Almond heyecan içinde yeni romanına başlıyor. Ve büyücü kimliği ile bir kez daha geçmişi, bugünü ve yarını harmanlıyor. İçindeki o eksikliği ve huzursuzluğu beşinci romanında da büyülü bir gerçeklikle doldurmayı başaran David Almond yine bizi rüya mı, gerçek mi sorusuna eşlik eden önyargı, korku, acı ve pişmanlık duygularıyla baş başa bırakıyor. Bu kitabı da diğerleri gibi pek çok uluslararası ödülü (2004 Whitbreadİngiltere; 2004 Nestle Smartiesİngiltere; 2004 Boston GlobeHorn AwardABD; Guardian ve Carnagie listeleri) hak ediyor. Almond’a çocuk edebiyatının Gabriel Garcia Marquez’i denmesi boşuna değil. O yüzden 10 yaş üstüne hitap eden “Alevler Arasında”yı bence ebeveynler de mutlaka okuyup Almond’la tanışmalı. Sınıflar arası farklılıklara ve olanaklara rağmen ailelerin savaşa yönelik benzer tepkileri, çocuklarına yaklaşımları, onları yaşama hazırlamaları, benliklerini kazanmalarında çocuklarını destekleme biçimleri dikkate değer. Çok katı bir disipline maruz kalan öğrencilerin dayak yemelerini, sahip oldukları ve olmadıklarıyla değerlendi ? Nilay YILMAZ levler Arasında” uzun zamandır okuma listemde olan bir kitap. 2011 Haziran’ından beri kitaplığımda beni bekliyor. Ben de okumak için onu... Almond’un kitaplarını alır kitaplığınıza dizersiniz, zamanı geldiğinde kitaplardan biri sizi çağırır ve sizin o an gelene kadar beklemekten başka çareniz yoktur. Şölen, çağrıyı duyduğunuz zaman elinizde ne olursa olsun onu atıp kendinizi David Almond’un dünyasına koşarken bulmanızla başlar. Sonrası, her duygunun size eşlik ettiği bir karnavaldır... Almond okuma ritüelinin başlangıcı, 2004 yılında onun “Garajdaki Giz” isimli kitabıyla buluştuğum zamana denk düşüyor. Anımsarsanız yine bu sayfalardan size seslenmiş, Almond’un çocuklar için yazdığı ilk kitabını sizinle Sihirli Değnek’te paylaşmıştım. 1998 yılında İngiltere’de “Skellig” adıyla yayımlandığı zaman oldukça ses getiren bu kitabın İngiliz çocuk edebiyatında önemli yeri olan Whitbread (1998) ve Carnegie (1998) ödüllerini aldığını da belki hatırlarsınız. Yine Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan “Dünya Büyülü Bir Yer” isimli kitabı da yazarın “Skellig” kadar sevilen, pek çok uluslararası ödüle layık görülen (2001 Michael L. Printz ÖdülüABD; 2000 Silver Smarties Ödülüİngiltere;, Luchs Ödülü Almanya ve Silver Kiss Ödülü Hollanda) yapıtlarından biri. Biliyorsunuz çocuklar için yazılan yapıtları yetişkinler seçiyor, ödülleri onlar veriyor yani çocuklar için neyin iyi, güzel ve nitelikli olduğunu aslında biz yetişkinler çocuklara söylüyoruz. O nedenle bu tür ödülleri her ne kadar uluslararası değerlendirme ölçütleri ulusal yarışmaların değerlendirmelerinden biraz daha farklı da olsa çocuklara söz hakkı verilmediği için ben “yarım ödüller” olarak yorumluyorum. Değerlendirme sürecinden siyaseti, ticareti, kişisel ve kurumsal pazarlamayı/reklamı vb. biraz daha uzaklaştırabilmek için yapıtı gerçek hedef kitlenin değerlendirmesine sunmak bence en sağlıklı yaklaşım olacaktır, benim bildiğim kadarıyla henüz bu tür kapsamlı çalışma yapanlar pek yok. Ama biz biliyoruz ki David Almond her şeyiyle çok gerçek... hem de fazla gerçek; bize hüzün veren, düşündüren ve bizi içimize yönlendiren düşlerimiz kadar gerçek... Bunu sadece ben değil, çocuklar da söylüyor. Yazarın internet sayfasında çocukların ona yazdığı mektuplara göz attığınızda, Almond’un kitapları hakkında yorum yazan çocukların yazarın düşselliğini ve gerçekliliğini nasıl kucakladıklarını görüyorsunuz ve bir yazar için “işte en büyük ödül bu” diyorsunuz... Ödüller elbette önemli. Ödülün, yazarın omzuna daha iyi şeyler yazma yükünü yüklemesi bile başlı başına anlamlı bir kazanım... Hatta yazarı “yazıcı” değil de “yazar” olma isteğiyle savaştıracak kadar güçlü bir motivasyon kaynağı bile olabilir. Ama dedim ya çocuklar değerlendirme sürecine aktif ve eşit olarak dahil edilmediği sürece yarışmalar benim gözümde “yarım” uygulamalar olarak kalacak... Yine de David Almond’la tanışma fırsatını uluslararası bir ödül töreninde yakalayan (IBBY 2010 Andersen Ödülü, İspanya) ve öyküsünü hem anlamadığım bir dilde (İspanyolca) seslendirenlerden, hem de yazarın kendi ağzından İngilizce dinleme fırsatını bulmuş biri olarak diyebilirim ki değerlendirme sürecinde her ne kadar çoSAYFA 16 ? 16 AĞUSTOS “A David Almond cuklar yer almamış olsa da bu tür ödüller hem yazarı hayranları gözünde somutlaştırıp “gerçek” kılıyor, hem de yapıtlarının başka dillere çevrilmesini kolaylaştırıyor. Bunca ödülü almamış olsaydı David Almond’u Türkçe okuma, bu cesur ve haylaz adamla tanışma şansımız hiç olmayacaktı belki de. Almond’un “Garajdaki Giz” isimli yapıtını ben de ilk kez Türkçe okudum, İngilizce yayımlanmış kitaplarıyla daha sonra tanıştım. “Garajdaki Giz”in sayfalarını çevirmeye başladığımda vurguladığı “evde eğitim” konusuyla ve kurgu içine akıllıca yerleştirdiği William Blake şiirleriyle beni şaşırtan Almond’a her sayfada hayranlığımın daha da arttığını anımsıyorum; onun şair ve ressam Blake’in de tıpkı öyküdeki Mina karakteri gibi annesi tarafından evde eğitilmiş olmasına değinme tarzının yanı sıra anlattıklarını melekler, kuşlar ve evrim teorisiyle ilişkilendirme biçiminin büyüsüne kapılarak bu yaramaz ve cesur yazarla oynaya zıplaya karnavala katıldığımı da unutmam zor. Almond’un benzer bir haylazlığını ilk romanında yer alan Mina karakterini son romanında baş kahraman yapmasını fark ettiğimde ise neler hissettiğimi artık siz düşünün... Henüz Türkçeye çevrilmemiş olan “Benim Adım Mina” isimli bu kitabın 2011 Guardian Çocuk Kitabı ödül adayları içinde yer aldığını belki duymuşsunuzdur. Kitap henüz beni çağırmadığı için okumadım. Ama ödül alsa da almasa da Mina’nın öyküsünün güzel olduğunu düşünüyorum çünkü çocuklar öyle söylüyor. Hani bazı yazarlar vardır, “ne yazsa okurum” dedirtir ya insana, belki de o yüzden peşinen kararımı verdim ben. Hem Blake şiirleriyle büyüyen bir kızı kim sevmez ki! Ayrıca Mina diğer pek çok özelliği ile de çocukların dikkatini çekecek bir karakter. Almond’un yapıtlarındaki karakterleri çekici kılan şeyin sevgi ve korku dolu olmalarında yattığını sanıyorum. Kardeş sevgisi, arkadaşlık, eğitim sistemindeki çarpıklık ve yabancılaşma konularına yer verdiği “Garajdaki Giz”in kahramanları Michael ve Mina’nın korkuları ve umutları, “Ateşler Arasında”nın kahramanlarında daha da yoğun hissediliyor. Ne var ki bu yapıtında korkular bu kez yetişkinleri de rahat bırakmayacak kadar büyümüş. Geçmişte yaşanan savaşın karanlığı bugünü de içine hapsedecek kadar derin ve dipsiz. Üstelik büyük küçük herkes bir önceki ateşin sönmeyen küllerini de taşıyor içinde... parlamak için kıvılcım bekleyen bir ateş bu; ne zaman kimi yakacağı belli olmayan bir ateş... Bu ateş imgesi, gerek yapıtın isminde gerekse kitaptaki diğer göndermelerde sık sık karşımıza çıkıyor. Kuzey İngiltere’de küçük bir madenci kasabasında büyüyen Almond’un yaşamındaki insanları yapıtlarına taşıdığını kendi söylemlerinden de biliyoruz. Bunun en güzel örneklerinden birini 2012 *Alevler Arasında, David Almond, Çeviri: Mine Kazmaoğlu, Günışığı Kitaplığı, 2011, 243 sayfa (ilkgençlik) CUMHURİYET KİTAP SAYI 1174 CUMH ? Cihan Demirci rilmelerini, aşağılanmalarını, cezalandırılmalarını kabul etmeyen, bu duruma seyirci kalmayarak öğretmenlerinin dayak atarken fotoğraflarını çeken ve bunları okul binasındaki her panoya yapıştıran Bobby ve Daniel’in ebeveynlerinin de onları desteklemesi bunun en güzel örneklerinden biridir. Bu durum çocukların okuldan atılmalarına sebep olsa bile onlar hep birlikte doğru buldukları şeyden vazgeçmezler. “İnsanların zaten yapması gereken şey seslerini duyurmak, yanlış bildikleri şeye karşı haykırmak. Protesto etmek her zaman doğru mudur? dedim. Umutsuz olduğunu bile bile de mi? Evet, dedi babam. Özellikle de, her şey sana karşı göründüğünde, karanlıkta bağırıyor gibi olsan bile. Bir gencin hapishane arabasının arkasına tıkıldığını gördük. Şu oğlanın başına geldiği gibi, sıkıntı yaratacak olsa bile... Bizim gibi insanlar için kazanılmış her şey, savaşçılar sayesindedir, Bobby Burns. Boyun eğip sinmeyen, zulmedenlerle yüzleşen ve değişmesi gerekenleri söyleyen savaşçılar sayesinde. Öksürdü. Suyunu yudumladı. Daha kırılgan, daha küçük mü görünüyordu sanki? Yoksa hastalığı her neyse onu teslim mi alıyordu? Unutma bunu, dedi. Ve hâlâ savaşmaya devam etmemiz gereken zamanlar olduğunu da unutma. Unutmam, dedim.” (s.186) Bobby’nin babası oğlu okuldan atıldığında da bu düşüncelerinden vazgeçmeyecek kadar tutarlı biridir. “Peki gelip bize niye anlatmadın? Özür dilerim, dedim. Yaptıkların için mi? dedi babam. Hayır, diye yanıtladım. Aferin, oğlum. Biz o savaşta, dizginler şu senin Bay Todd gibi sersemlerin elinde kalsın diye savaşmadık. Birbirlerine baktılar. Eğitim yalnızca kitap okumak, yazıp çizmek demek değildir, dedi babam. Ezelden beri süregelen mücadeleler var, verilmesi gereken. Annem dilini cıklattı. Mücadeleler, diye mırıldandı. Evet, dedi babam. Bunu sen de biliyorsun ve bu çocuğun haklı olduğunu da biliyorsun. Haberleri izlemek için televizyonu açtık. Başlayınca titredik. Rus gemileri geri dönmemişlerdi. Amerika onları batırmaya hazırdı. ABD’nin bütün nükleer güçleri tetikteydi. Rusların da hazır oldukları tahmin ediliyordu.” (s.211) Ve böylece kriz başlar... Dünya cehennemin eşiğindedir... O gün yaşamınızın son günü olacağını, pek çok kişiyle birlikte öleceğinizi bilseydiniz ne yapardınız; son gününüzü bir sığınakta mı, yoksa sevdiklerinizle birlikte doğanın güzelliklerini son kez görebileceğiniz bir nehir kıyısında yapacağınız bir piknikte mi geçirmek isterdiniz? O gün neler yapar, neler düşünürdünüz? “Alevler Arasında”, David Almond’un duygusal ve lirik anlatım gücünü her sayfada okura hissettiren öyküsü ile ateşi üfleme ya da içimize çekme seçeneğini bize düşündüren bir yapıt... Mutlaka okunmalı... ailece... toplumca... dünyaca... her yaşta... Alevlerin nerede başladığı ve bittiği belli olmaz, kimi ne zaman yakacağı da... Kurtuluş diye düşündüğümüz şey kimi zaman daha kötü bir sonun habercisi de olabilir... hele hep birlikte o alevlerin arasındaysak... David Almond’un Türkçe yayımlanmış diğer yapıtları: Ay’a Tırmanan Çocuk, Günışığı Kitaplığı, 144 sayfa (911 yaş) Garajdaki Giz, Günışığı Kitaplığı, 200 sayfa (10+ yaş) Dünya Büyülü Bir Yer, Günışığı Kitaplığı, 256 sayfa (ilkgençlik) ? ?M kavuşan yım” diye işin kolay Musta biyatı” ad edebiyat en incelik ilgisini çe çimi ile e sını yapıy Bu tür için, savr değeri ol taplar or Fazıl H bir tür as vardır. Y nımları fa mek olas imgelem gereği ka diyor. (Şi Gövdesi Dağla şiiri sınırl Kendi ço kozmik b luşma öz den ödü de olan n içinde el cuk Şiiri” ler yazılm sıfır yaşta ye. Çocu yaşlarda meyi seç kendileri açılımı da şiirinde y göre dah gürlükler Ahme yazdığı ş madığı g çocuk du cuk duya duyarlığı tişkin ok kendileri bir çağrıd lar için ya çağrıses se bir ort Dağla cük oyun muttan s öyküler a tan, yoru çocuğa v sek bir ş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle