29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ yor. Yeri geldikçe kitapta başvurulan şiirleri, elbette düşünce şiiri tanımına girer, ama düşünceyi şiirsel ifadede, özellikle arı duru halk dilini kullanmadaki yetisi, Cumhuriyet şiirimizin dili açısından öncü niteliktedir. Orhan Karaveli’nin kitabını okuyunca, Ziya Gökalp’in gerçek bilim insanının niteliği olan alçakgönüllüğünü duyumsuyoruz, ama onun ister Darülfünun’da, ister Malta sürgününde sürgün arkadaşlarıyla günleri değerlendirmede, ister özel söyleşilerde eğitimci kişiliğini, bilgi dağarını karşısındaki kişiye aktarmadaki yetenek ve cömertliğini, aynı zamanda kendi kişiliğinde öğrenmenin yaşı ve sonu olmadığı ilkesini nasıl uyguladığını görüyoruz. ULUS BİLİNCİ, KÜLTÜR VE UYGARLIK Orhan Karaveli’nin çalışması, bir tanıtım yazısını çok aşan önemli belgeler ve ayrıntılarla dolu. Örneğin, idam tehdidiyle işgalci İngilize çalışan “Divanı Harp” yargılanmasındaki yargıcın soruları ve Ziya Gökalp’in yanıtları, günümüzde hiç gereği yokken ya da Cumhuriyet’i dış güçlerin desteğiyle dönüştürme amaçlı ülkemizi şikâyet eden ve karalayan yöneticilere de tokat gibi yanıtlardır. Bu yargılamada Ziya Gökalp doğrudan “soykırım” ile suçlanıyor: “Reis: Türkler tarafından bir Ermeni katliamı olmuştur. Bunun için gerekli ‘fetva’yı siz vermişsiniz. Ne diyeceksiniz?..” Ziya Gökalp: Milletinize iftira etmeyiniz!.. Türkiye’de bir Ermeni katliamı değil, bir TürkErmeni mukatelesi (vuruşma, kavga) olmuştur. Bizi arkadan vurdular. Biz de vurduk!..” (s. 70). İşgal İstanbul’unda soykırım suçlamasıyla Divanı Harp’te yargılayıp, suçlamayla ilgili tek belge bulamayan İngiliz, çareyi işgale direnen Türk aydınlarını Malta’ya sürgünde bulur. Ziya Gökalp, Türkiye’de ulus bilincinin, dolayısıyla ulusal devletin düşünsel ve kuramsal temelini atarken ulus harcının kültür, uluslararası ailenin bir üyesi olarak varolmanın da uygarlıkla, dolayısıyla bilimle mümkün olduğunu göstermiştir. Onun ulus anlayışını Atatürk aynen uygulamıştır. “Gerçek milliyetçilik bütün milletleri kendi milleti ile eşdeğer görmektir” (s. 159). Günümüzde de geçerli yol haritasını henüz Malta mektuplarında hassas biçimde çizmiştir. Şu satırlar sanki bugün yazılmış: “Biz, uygarlıkça Avrupalı, kültür açısından da Türk olmalıyız. Kültür halktan alınmalıdır. O nedenle eski ‘yazı dilini’ bıraktık, halkın konuştuğu gibi yazıyoruz. Aruz veznindeki gazeller gibi şarkılar da halka yabancı kalmıştır. Halkın iyi gördüğünü Hak da iyi görür, fakat uygarlığa gelince bunu kesinlikle halktan alamayız, çünkü uygarlık, ilimdir, fendir, sanayidir. Türk ve Müslüman kalarak ‘Avrupalı bir millet’ olmalıyız. Amacımız, Avrupa uygarlığı içinde bir ‘Türk kültürü’ yaratmak olmalıdır” (s. 99). “Oysa uygarlık kültür ağacına aşılanmadıkça bütün çiçekleri açamaz” (s. 136). Günümüzdeki takıyye ve döneklik oyunlarını haber veriyor sanki şu satırlar da: “Küçük, kötü adamların yazdığı kitapları okumakla insan yükselmez. Her bilgili insan ahlaklı değildir. Sizin rehberiniz de ‘ahlaklı bir din’ ve ‘ahlaklı bir bilim’ olmalıdır” (s. 101). “Bence Türkleri kurtaracak olan bilimsel bir iyimserliktir” (s. 113). Bu, Ernst Bloch’un umut ilkesinden (Prinzip Hoffnung) başka bir şey değil. Dolayısıyla Malta sürgününde bile düşüncesinde özgür bir insan olmuş ve bunu yazılarında dile getirmiştir. Deyim değerindeki sözlerinden biri de bu konuda kızına yazdığı şu tümce: “Sevgili kızım, filozofluğun bir tek yararı vardır ki içini şen tutmaktır. Filozofta hırs, gurur, övünme gibi duygular bulunmaz” (s. 115). “Bir toplumun uygar olması, o toplumda kadının da erkekle eşit haklara sahip olması ve en az erkek kadar eğitim görmesiyle Orhan Karaveli, bazısı şimdiye dek hiç bilinmeyen birçok kaynağa ve belgeye ulaşarak, yalnızca Ziya Gökalp’ın kökenine ilişkin gereksiz tartışmalara ve saptırmaca savlara son noktayı koyuyor. mümkündür”, gerçeğini Ziya Gökalp ömür boyu ince ince işlemiş bir düşünür. Özellikle yurttaşlık ve kadın hakları konusunda Atatürk’ün en güçlü esin ve ışık kaynağı olduğu besbelli: “Ben kadınların yetenekçe erkeklerle eşit olduklarını ve hukukça da eşit olmaları gerektiğini dilimin döndüğü ve kalemimin yazabildiğince anlatmaya çalıştım” (s. 110). “Basın, parlamentolar ve hükümetler erkeklerin elinde bulunduğu için dünya savaşlardan, kavgadan, gürültüden kurtulamıyor. Kadınlar bu işlere katılmış olsalardı her yerde şiddetten çok sevgi egemen olurdu” (s. 121). “Aileyi kadın yapar. O halde millet de kadının eseridir. Bizde kadınlar iyi tahsil görmedikleri için aile yükselemiyor. Aile yükselemeyince millet de geri kalıyor” (s. 126). “En iyi uygarlık insanları birbirine sevdiren uygarlıktır... Yalnız erkeklere dayalı bir uygarlık ise kalpsiz, şefkatsiz ve içtenliksizdir” (s. 128). Halkçılık ve demokrasinin de temelini ırklar, uluslar arasında, kadınla erkek arasında eşitlik olarak, kısaca ayrımcılık yapılmayan bir düzende görmüştür. Günümüzün birinci tehdidi olarak düşünen ve gören herkesi tedirgin eden softa diktasına yüzyıl önce dikkatleri çekiyor Ziya Gökalp. “Ulusları birbirine düşman eden bağnaz papazlarla öteki din adamları ve emperyalistlerle kapitalistlerdir. Onların ortadan çekildiği gün insanlar birbirini kardeş gibi sevecektir” (s. 189). Gökalp yaşamı boyunca sevgiyi en üstün erdem olarak görmüş ve buna göre yaşamaya çalışmıştır. “Sevmek, insanı mutlu eden tek şeydir. Talihsiz o adamdır ki ne sevdiği ne de seveni vardır” (s. 139). Orhan Karaveli, çok önemli, belgelere dayanan ve akıcı bir roman tadında okunan bu çalışmasıyla, tam vaktinde bize Cumhuriyetimizin kuruluş ve devrim felsefesini anımsatırken insan, filozof, eğitmen, şair Ziya Gökalp’i her yönüyle tanıtıyor. Bunu yaparken, onun kişiliğine ilişkin saçma sapan önyargıları da belgeleriyle ve kanıtlarıyla son defaya mahsus ortalıktan silip süpürüyor. Halil İnalcık gibi bir tarih bilgini, Ziya Gökalp’in ulusal kimlik konusundaki görüşünün Atatürk Türkiye’sinin ‘milletvatandaş’ anlayışına temel olduğunu belirterek, Gökalp’in önemini şöyle vurguluyor: “Hukukta kadınerkek eşitliği, Türk’ün ve Türk vatandaşlığının tanımı, her vatandaşın bir ‘soyadı’ olması, Türk dili ve tarihi konusunda tezleri etkili olmuştur” (s. 206). Orhan Karaveli’ye öncekilerde olduğu gibi, bu kitabı için de derin bir gönül borcu duyuyoruz. Tanıtma yazımızı, Orhan Karaveli’nin Orhan Asena’dan alıntıladığı son tümceyle noktalıyoruz: “Atatürk ve Ziya Gökalp çağlarını aydınlatan iki ışıktır.” ? Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak/ Orhan Karaveli/ Doğan Kitap/ 247 s. SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1048
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle